"Bir bedenin, ruhunun paltosu askıya asıldı."
Omuzları göğsünü korumak ister gibi içe doğru bükülmüş ve hâlihazırda kamburu ortaya çıkmıştı. Usul usul çalan plak, bin dokuz yüz kırkların en popüler müziğini geçmiş kokan evin sessizliğine balta indiriyordu. Ceviz ağacından yapılmış kitaplıktan yayılan tozlu kitap kokusu ahşabın farklı kokusu ile birleşmiş ve müzik ile dans ediyor gibiydi. Plaklar, şöminenin yanındaki tablada tarih sırasına göre diziliydi. Şömine, ahlat taşından yapılmıştı ve şöminenin üzerine özenle konulmuş çerçeveler müzik ile kitap kokusunun dansını izliyordu. Kenarları siyah olan bir çerçeve de, Bayan Felfelek'in ve Bay Nebula'nın bir fotoğrafı en huzurlu sesi ile bizi ağırlıyordu. Yaşlı kadın, bu çerçevelerin başında çokça vakit geçirmişti. Her fotoğrafın her ayrıntısını ezbere biliyor ve o günleri tüm gerçekliği ile aktarabiliyordu.
Adam ile kadının arkası dönüktü ve denizi seyre dalmışlardı. Kadın, başını adamın omzuna dayamış; adam ise kendi kolunu kadının beline sarmıştı. Genç kadının üzerinde dizinin altına kadar gelen bir siyah etek ve üzerindeki kısa kollu gömleği vardı. Adam ise kahverengi kareli takım elbise giymişti. İkisi de fotoğrafta öyle huzurlu görünüyorlardı ki, bu şu zamana bile yansıyordu.
Bayan Felfelek, köşede yer alan ahşap kaplama masasının sandalyesine yavaşça oturdu ve ağrılarına yüzünü buruşturdu. Ardından gözlerini duvarda asılı olan onlarca çerçeveye bakar buldu kendini. Yeniden anılara dalacak ve geçmişin tenha sokaklarında işlek olan bir duygunun seline kapılacaktı. Masasının üzerinde yer alan bir çerçevede eşi Bay Nebula'nın gençlik fotoğrafı Bayan Felfelek'in yaşlı haline içten bir gülümseme ile selamlıyordu. Yaşlı kadın, masasının üzerinde yer alan daktilosuna gözlerini indirip daktilosunun tuşlarını dokunmak için hareketlendi ama birkaç saniye durakladı. Titreyen elleri ile masasının sağ kenarındaki çekmeceyi açtı ve içerisindeki köstekli saati çıkardı. Köstekli saatin üzerinde bir kelebek kabartması işlenmişti. Bayan Felfelek'in bal rengi gözleri kızardı ve gözleri doldu. Köstekli saatin üzerindeki kabartmayı başparmağı ile okşarken, geçmiş kadının yumduğu gözünden bir damla yaş olarak döküldü.
'17 Eylül 1950'
İskenderun Limanı
"Yaralı kelebek, uçamaz bulutlara.""Bekle."dedi Bayan Felfelek. Tren istasyonundaki diğer herkes gibi onlarda vedalaşmıştı. Fakat onlarınki çok daha farklı bir vedalaşmaydı. İkisi de ağlamamış ve ikisi de birbirine dokunmamıştı. Bay Nebula gözlerini kaçırımış ve Bayan Felfelek ile göz göze geldiğinde acı bir gülümseme sunmakla kalmıştı.
Gitmekte olan Bay Nebula, yavaş bir şekilde geriye döndü. Bayan Felfelek'in kızarmış burnu ile göz göze geldi. Sonra bal rengi gözlerine baktı. Sarı saçlarının kokusunu duyumsadı ve kadına doğru adımlarını nüksetti. Adam, kadının belini kavradı ve gözlerini yumarak ona sarıldı. Kokusunu ciğerlerine sakladı. Kadın, tutmakta olduğu gözyaşlarını serbest bıraktı ve Bay Nebula'ya göğüs kafesine sığındı. Kadının alnından öperek onu kendinde uzaklaştıran adam elini cebine soktu ve köstekli saatini çıkardı ve Bayan Felfelek'in gözlerine baktı. Kadının elini açarken:
YOU ARE READING
BAYAN FELFELEK
Short StoryBir bedenin, ruhunun paltosu askıya asıldı. 1945'ten 2016'ya. Bir hikâye.