Müziği taktığım an, hiçbir şey duymadım.
Ne bir melodi vardı kulaklarımda, ne de bir ses. En ufak bir düşünce bile, beynimde süzülen müziğin geri planında kalmış, artık zihnimin boş odalarından bana ulaşılması imkansız bir yerden müziğe hapsolmuş gibiydi. Saate baktım; daha erkendi, güneşin taze ışıkları gazete kaplı camdan bana ulaşmaya çalışırken, öylece elimdeki bıçakla adama baktım. Yerde yatan kanlar içindeki adama.
Birkaç darbeyle devrileceğini elbette düşünmemiştim. Yerdeki ve tavandaki sıçramış olan kan lekelerine baktım. Elimdeki bıçağı yere sabit ellerle bıraktım, normalde titrerdi. Uzun zaman olmuştu, titreyeceğini düşünmüştüm. Özlem duygusunun garip şekilde beni sardığını hissettim. Bıçak hakkında endişelenmiyordum da silahı ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Ellerim berbat halde, adamın cebine yaklaştım ve sigara paketini aldım, o sırada geri zekalı telefonu çaldı. Ani ve yüksek ses yüzünden çığlık atmamak için ağzımı kana bulanmış elimle kapattım. Sonra sakinleştim ve elimi cebine attım, ekranda bir tek şey yazıyordu; Karım.
Telefonu açtım, kadının sesi bir kedi gibiydi. "Kaan? Allah seni kahretsin! Neredesin sen beyinsiz adam? Kaç saattir sana ulaşmaya çalışıyorum..."
"Kaan öldü." dedim olabildiğince sert ve kalın bir sesle ve kadının, "Ne-" demesine bile izin vermeden, telefonu geri kapattım. Sonra gazete kaplı cama yaklaştım ve camı açtım. Temiz, tertemiz havanın burnuma dolması harika hissettirmişti. Adamın ölmesinin üstünden sadece üç saat geçmişti ancak şimdiden leş gibi kokuyordu. Telefonu var gücümle iğrenç göle fırlattım.
Onu öldürmüştüm.
Camın açık kalmasına ve temiz havanın içeri girmesine izin verdim. Döndüm ve adamın dağılmış beyin parçalarına, kan izlerine tekrar baktım.
Onu öldürmüştüm. Ve öldürürken bir gram bile üzülmemiştim, ya da tereddüt etmemiştim. Çocuk oyuncağıydı ve üstelik özlediğim bu hissi bana tekrar yaşatması bir ödül gibiydi. Öylece, gözlerinin içine bakarken tetiği çekmiştim. Bir insanı öldürmek bu kadar kolaydı benim için.
İlerledim ve ikinci bir sigara yaktım. Kırılmış aynada kendime baktım, az önce elimi ağzıma götürdüğümden dudaklarım kan içinde kalmıştı. Dağılmış kızıl saçlarıma ve hiçbir canlılık göstermeyen koyu yeşil gözlerime baktım.
Telefon yeniden çaldı. Anlamayarak baktım, bu sefer çalan benim telefonumdu. İlerledim ve kanlanmamış elimle telefonu aldım, Esra arıyordu. Ablalık içgüdüsü hemen harekete geçmiş olmalıydı.
Esra'nın aramasının bitmesini ve bana mesaj bırakmasını izledim. "Arya, neredesin? Herkes seni çok merak ediyor. Lütfen gel."
Telefonu tamamen kapattım ve sigarayı tekrar içime çektim. Pahalı bir sigaraydı, böyle zengin şerefsizler damak zevkine düşkün olurdu tabi. Sigara paketini cebime attıktan sonra, lavaboya yürüdüm ve ellerimi temizledim. Dudaklarıma bulaşmış kan izini temizlerken aynada gözlerime baktım. Sonra, önceden getirdiğim siyah eldivenleri giydim.
Adamın yanına geri döndüm ve önce kana bulanmış gazete parçalarını topladım. Koku cidden giderek ağırlaşıyordu, ancak yapacak bir şeyim yoktu. Parfüm sıkacak değildim, zaten parfümüm de yoktu. Pek parfüm kullanan bir kadın değildim. Parfümden nefret ederdim. Hatta doğum gününde parfüm hediye edenleri anlamıyordum, bu resmen karşındakine "İğrenç kokuyorsun, ondan aldım." demek gibi bir şeydi.
Burnum kırışırken, gazeteleri kulübenin yanındaki kovaya bıraktım ve yaktım. Geri içeri geldim, adamın kalan parçalarını ve kanları kendi ellerimle temizledikten sonra, beyaz bir çuvala adamın iğrenç bedenini yerleştirdim. Göle sürükleyip kayığa koymak ise fazla kolay olmuştu. Ağır cüssesi beni düşündüğüm kadar zorlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahı Öldürmek (TAMAMLANDI.)
Mystery / ThrillerSon kez yukarı baktım. Kafamı kaldırdım ve onu gördüm. Gökyüzünü değil, onu görüyordum. Elinde onu ilk kez gördüğüm zamanki siyah güller vardı. Gülümsedim. "Siyahtan vazgeçmiyorsun." dedim yumuşak bir sesle. Başını salladı. Bu kez o gülümsemiyordu...