Bölüm -27 Part 2-

3K 117 6
                                    

Mutluluk nasıl bir şey diye sorsalar tanımını yapamam belki. İnsanın hayatında bazı anlar, duygularını anlatmakta kelimelerin kifayetsiz olduğu dakikalar vardır. Sanırım hayatım boyunca en mutlu, en huzurlu olduğum dakikalar şuan içinde bulunduğum dakikalardı.

Gözlerimi karşısındaki piknik sepetine dehşet içinde bakmakta olan Uraz'a diktim. Daha çok ne yapacağını bilmeyen, kararsız bir hali vardı. Adımlarımı ona doğru yönlendirdim.

"Sorun ne?" diye sordum bir kaç adımda yanına vararak.

"Eksik bir şey var gibi." dedi hala gözleri sepeti incelerken. Yanına geçip onu taklit ederek anlamsızca sepeti incelemeye başladım.

"Dur ben bir bakayım." diyerek eğilip sepetin içindekileri çıkarmaya başladım zaman kaybetmeden.

"İki tost, iki soğuk kahve, portakal suyu, elma, çilek..." Her saniye biraz daha gülümsüyordum. "Hiih!" diye bir çığlık attım elimdeki şeye bakarken.

"Sen harika bir adamsın! Canım sevgilim benim!" dedim elimdeki kavanozu incelerken ona bakmadan.

Uraz'ın homurdandığını duymuştum. "İlla böyle şeyler söylemen için bir kavanoz Nutella mı almalayım sana?" dedi sitemkar bir sesle. Kıkırdayarak yerimden kalktım ve beklemeden kollarımı boynuna doladım.

"Her dakika söylersem ne anlamı kalır ki?" dedim tek kaşımı kaldırarak bilmiş bir tavırla. Saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurunca istemeyerekte olsa geri çekildim. Sanırım gönlünü almayı başarmıştım. Gülümsedim.

*

Elimdeki çileği kavanozun içine daldırdıktan sonra iştahla ağzıma attım. Dışardan nasıl göründüğümü bilmiyordum ama sanırım bir kiloya yakın çileği bu şekilde mideme indirmiştim. Bunun açlıkla alakası yoktu, şu hayatta en sevdiğim ikili buydu ve ben şuan halimden gayet memnundum.

Uraz'ın beni izlediğini hissedince göz ucuyla ona baktım ve son çileği ağzıma attım.

Tüm ciddiyetimle çileği ağzımda çevirirken "Sen neden yemiyorsun?" diye sordum.

"Seni izlemek daha keyifli." deyip sırıttı. Omuz silkip "Sen bilirsin." dedim. Ses tonundan dalga geçip geçmediğini anlayamamıştım ama bunun altında bir ima aramadım. İşime gelmişti zaten, hepsi bana kalmıştı.

"Yaklaşsana." dediğinde anlayamasam da oturduğum yerden biraz kayarak ona yaklaştım. Gözleri dudağımın hemen yanındaydı.

"Çikolota değil mi?" diye sorup tam temizlemek için peçeteye uzanmıştım ki Uraz elimi tutarak bana engel oldu. "Hayır, bekle." dedi ve ekledi. "Sanırım halledebilirim." Ops! Sanırım anlamıştım. İnatlaşabilirdim ama yapmadım.

Bir elini belime koyarak beni iyice kendine yaklaştırdıktan sonra yavaşça dudağımı öpmeye başladı. Gözlerimi kapattım.
Yavaş, acele etmeden bir süre beni öptükten sonra gülümseyerek geri çekildim.

"Imm. Çikolota da fena değilmiş." deyip sıratınca karnına sert olmayan bir yumruk geçirdim. "Utandırmasan olmaz zaten, uyuz." diyerek dil çıkardım.

Gülümseyerek ayağa kalktı ve bir elini bana uzattı. "Hadi gel, biraz dolaşalım."  Düşünmeden elini tuttum, ondan destek alarak ayaklandım. Beni arabanın yanına doğru çekiştirdiğini fark edince "Yürüyeceğimizi sanıyordum?" diye sordum.

"Yürüyeceğiz zaten." dedi anlam veremesem de bir şey demeden bekledim. Arka kapıyı açarak içeriden iki tane siyah şapka çıkardı. Şapkalardan birini ters şekilde başına geçirirken diğer şapkayı da bana takmıştı.

YAZ GÜNEŞİ #Wattys2015 (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin