Not: Arkadaşlar bu bölümü ufak ufak acılardan, saçma sapan sebeplerden (misal 'Sevgilimden ayrıldım') dolayı intihara kalkışan ve hatta intihar edenlere adıyorum. Bakın arkadaşlar bedenimiz ve ruhumuz bize bahşedilrn bir hediyedir. Bu hediyeyi ne pahaaına olursa olsun kolrumalı kollamalıyız. Hayatta ne yaşarsak yaşayalım, ne kadar acı olursa olsun canınızdan önemli mi? Tabii ki değil. Eğer Allah size bir acı verdiyse katlanmak için de güç vermiştir mutlaka. Kendinize iyi bakın ve sizi hiçbir zorluğun yenemeyeceğini unutmayın. VE YİNE UNUTMAYIN Kİ SİZ ÇOK GÜÇLÜSÜNÜZ VE SİZİ HİÇBİR ŞEY YIKAMAZ! Sizleri seviyorum. Kendinize çok iyi bakın.
Shawn son sözlerini söyledikten sonra hepimiz arabadan indik ve hastaneye girdik. Annemin odasına girmek için birilerine danışmama gerek yoktu. Onun odasını biliyordum ve neredeyse tüm doktorlar beni tanırdı. Bu yüzden yaptığımız ilk şey asansöre binmek oldu. İkinci kata bastığımda kalp ritimlerim artmaya başladı.
"Kalp seslerini duyabiliyorum." dedi Shawn bana sarılarak.
"O kadar belli olduğunu düşünmüyordum."
"Sanırım yanılıyorsun. Ne dersin?"
"Sanırım." dedim ve buruk bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.
Ben hala aynı gülüşle Shawn'a bakarken çoktan asansör durmuştu ve bize düşen de inmekti. Vazifemizi yerine getirdik ve asansörden inerek 409 numaralı odanın önünde durduk. Kapıyı birçok kez gıklattığımızda aldığımız tepki hepimizi dehşete düşürdü. Alamadığımız desek daha doğru olurdu aslında. Binlerce kez kapıyı tıklatmıştık fakat ses yoktu. Bu sebeple daha fazla beklemeden kapıyı açtık.Böyle bir sahneyle karşı karşıya kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Önümde bomboş bir yatak duruyordu. Üzülsem mi ağlasam mı bilenedim. Annem ya daha iyi olmuştu ya da daha kötü... Bunu öğrenmenin tek yolu vardı. Ve o da şu an ayağıma geliyordu. Hemen doktoru durdurdum ve annemi sordum.
"Annem nerede doktor bey?"
"Bayan Colins. Haberiniz yok mu?"
"Ne? Haberim olmayan şey ne? Tanrım neler dönüyor?" diye bağırdığımda doktorun yüzü iyice düştü.
"Bakın bunu... Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Şey... Anneniz..."
"Kötü bir şey değil mi? Bir şey oldu değil mi? Gevelemeyin de söyleyin şunu."
"Anneniz... Ben üzgünüm Bayan Colins. Tanrı onu yanına istedi ve o da Tanrı'nın emrine karşı çıkmadı. Hangimiz karşı çıkabiliriz ki?" dediğinde hiçbir şey söyleyemedim ve öylece donakaldım. Zihnim çalışmayı yitirdiğinde ayaklarım beni özgürce yönlendiriyordu. Hızlıca koşmaya başladım ve durduğumda en üst katta, bir terastaydım.
"Asla bunu deneme!" diye bağırdı arkamdan bir ses. Ne dediğini anlayamamıştım. Beynim adeta işlevlerini yitiriyordu. Anlamadığımı ona belirtmek istercesine bir bakış attığımda beni anladı ve konuştu.
"Tatlım hareketlerinin de farkında değilsin. Şu an olduğun yere bir bakar mısın? Balkon mermerine çıkmış ve aşağıya bakar vaziyettesin." dediğinde bakışlarımı birden yere indirdim. Haklıydı.
"Git burdan. Beni yalnız bırakın. Gerçi ben artık yalnızım. O kadar yalnızım ki nefes almak istemiyorum. Çünkü benim nefes almamı sağlayacak şeyi yitirdim ben anlıyor musun? Bana söz vermişti. Seni asla bırakmayacağım demişti. Ya o benim annem. Varlık sebebim. Güç aldığım tek kaynak o benim. Kaynak-tı. Ş-şimdi ne yapacağım ben? O olmadan. Beni seven, saygı gösteren, mutluluğumla sevinen, ağladığımda daha da ağlayan, bana sevmeyi ve sevilmeyi öğreten biri yok artık hayatımda. Ya benim ondan öğrenecek çok şeyim vardı daha... Bitemezdi, böyle bitemezdi." dedim hıçkırıklara boğularak. Cümlemin sonunda ise sesim epey kısıktı.
"Ben varım." dedi Shawn ve devam etti. "Her şeyimle her şeyin olurum. Ağladığında güldürürüm ama seni. Dayanamam üzüntüne. Gülümsüyorsan ben de gülerim. Ama bil ki ağladığın an dünya durmuş demektir. Yaralarına ilaç olabilirim. Ve sen de benimkilere. Yeri geldiğinde annem olurum, yeri geldiğinde baban, kardeşin... Sen ne istersen. Ben bütün hayatımı sana bahşetmeye hazırım. Tüm yüklerini sırtlamaya... Ama yalvarırım in şimdi aşağıya. Annen seni bu halde görmek ister miydi sanıyorsun? En çok annen için yaşama vaktin şimdi. Belki her şey zor olacak onsuz. Ama alışacaksın. Alışmak zorundasın. Şu an seni tam olarak anlamam mümkün değil ama acını tahmin edebiliyorum. Ama senin tüm bunları atlatacağını da biliyorum. Ve ben her zaman, her şekilde yanında olmaya hazırım." dedi sımsıcak yüreğini bana açarak. Aynı zamanda sağ elini de bana uzatmıştı. İnmemi istiyordu, hayata onunla devam etmemi...
" Babam bizi terkettiğinde 10 yaşındaydım. Yokluğuna alışmam çok zor oldu. Ve şimdi de annemi kaybediyorum. Beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını söyleyen annemi... Avuçlarımın içinden kayıp gidiyor. Her geçen gün kalbimin derinliklerinde oluşan yaralarım büyüyor. Ve en sonunda kalbimin iki parçaya ayrılmasından korkuyorum. Eğer olur da bir gün kalbim iki parçaya ayrılırsa kalbimin ayrılmış iki parçasını bir araya getirebilecek dikişlere ihtiyacım olacak Shawn. Daima yanımda olacak bir kişiye ihtiyacım olacak... Ve sen şimdi söz vermelisin . Ömür boyu benimle misin?"
"Sana söz vermeyeceğim." dedi Shawn. Anında yüzüm düşmüş, ellerini tuttuğum ellerim gevşemişti.
"Sana yemin ediyorum Aqua Colins." dedi elimi daha çok sıkarak. Yüzümden ufak bir tebessüm geçti o an. Ve ardından hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti. Yavaşça aramızdaki mesafeyi kapattı ve dudaklarım sonunda onun muazzam dudaklarıyla birleşti. Yaklaşık 3 dakika bu pozisyonda kaldıktan sonra ayrıldık. Ve ayrıldıktan sonra içimden geçirdim şunları: Haklıydı. Her zaman yanımda, benimle olacaktı. Ve sanırım ölene dek beni böyle sevecekti. Ama bu mümkün müydü ki? Bir insan bir insana bu şekilde sevebilir miydi? Ama Jack Rose'u ölene dek sevmişti değil mi? Ama ölümünün sebeplerinden biri de Rose'du. Buz gibi suda, çıktığı tahtada yer varken Jack''i yanına almamıştı. Peki ben şimdi korkmalı mıydım Rose gibi olmaktan? Ya da ben bu terastan atlasam beni unutmaz mıydı? Acaba ben buradan atlayıp intihar eder miydim? Tabii ki HAYIR. Yaşadıklarımız ne kadar acı olursa olsun bu bedenler Tanrı'nun bize emaneti. Bu emaneti ne pahasına olursa olsun korumalıyız.
"Gerçekten atlamayacak mıydın?" dedi Shawn. Buna şaşırmıştım.
"Yine mi sesli konuştum?"
"Evet." dedi gülerken.
"Elbette atlamayacaktım. Zaten oraya nasıl çıktığımı da bilmiyorum. Yaşam bizim Tanrı tarafından aldığımız bir hediye. Ve bu hediyeyi bize bahşettiği için Tanrıya borçluyuz. Borcumuzu da bize verdiği hediyeyi o bizi yanına alıncaya dek korumak, kollamak. İstemeseydi bizi hiç yaratmazdı değil mi? Ölümümüz Tanrı tarafından biliniyor ve buna ancak o karar verebilir. Bizim buna karışmamız cehennemin en dibinde olacağımız anlamına gelir." dediğimde birden beni kendine çekti. Hızlı ama narin bir çekişti bu. Ardından da bir kez daha dudaklarımızı birleştirdi. Hayatında hiçbiriyle öpüşmemiş bir kız için bu kadarı çok fazlaydı. İki kez, aşık olduğum kişiyle, bir gecede öpüşmek kalbimi delicesine attırıyordu. Tek temennîm kalbimin çıkardığı gürültüyü işitmemesiydi. Fakat çoktan duymuş olmalıydı ki kocaman ama sımsıcak ellerini kalbimin üzerine yerleştirdi beni hala şevkatle öperken. Ben de elimi kalbinin tam üzerine yerleştirdiğimde onun da benden bir farkı olmadığını gördüm. Aşk mıydı bizimkisi. Bu kadar çabuk olabilir miydi aşk? Aşk için küçük değil miydik sanki biraz. Peki eğer aşıksak biz de Jack ve Rose gibi olabilir miydik?
Merhaba arkadaşlar. Bu bölüm maalesef annemiz öldü... 1000 kelimeden fazla oldu. Bu arada yorumlarınızı da bekliyorum.
Ayrıca Titanik'ten de yola çıktım. İzleyenvarsa muhtemelen anlamıştır zatrn Jack ve Rose benzetmesinden. Sizi seviyorum. Kendinize çok iyi bakın. ♡♡
YOU ARE READING
Stitches||Mendes
Fanfiction"Babam bizi terkettiğinde 10 yaşındaydım. Yokluğuna alışmam çok zor oldu. Ve şimdi de annemi kaybettim. Beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağını söyleyen annemi... Her geçen gün kalbimin derinliklerinde oluşan yaralarım büyüyor. Ve en sonunda kalbi...