Giriş

49 3 3
                                    

Çökmüş bir sistem gibi suratım
Bir kış mevsimi kadar soğuk
Bir orman kadar da ıssızım
Eski bir radyo gibi cızırtılı ve bozuk

Taksim gibi kalabalık ve dolu kafam
Gece gündüz bir boşaldı bir doldu
Cezaya mahkum olmuş gibi Sevdam
Kimi sevsem içimde hapsoldu

Kendimi birden hafif aralık olan kahvehanenin kapısına yaslanırken buldum.Ses beni kollarımdan içeriye doğru çekiyordu.Beni kollarımdan çeken güç sadece "kürsüye otur" diyordu.
Ve birden ses kesildi.Yabancısı olduğum bu kahvehanenin beni seyreden gözleri çok dostane görünüyordu.Göz göze geldiğim bu insanlar gülümsemeleri ile selamlıyordu beni.Neresiydi burası? Hersey öyle tanıdık geliyordu ki; beton zemin üzerine kurulmuş sobadan annem akşam çayını demleyecekti.Etrafa yayılmış kürsüleri görünce yine söylenecekti dağınıklığıma.Loş ışıktaki sobadan çıkan âlemlerin yansıması da bana çocukluğumu hatırlatıyordu.Kürsüde oturmami sağlayan o ses; yüzüne yayılan gülümseme ile "çay içer misiniz efendim" diye sordu. Gamzeli yanakların kıvrımlarını gördüm önce sonra kahverengiye çalan gözleri. Sobanın sıcağından olsa gerek yanakları kızarmıştı, kural tenli kadının.Omuzuna düşen saçlarını gördüğümde cevap verebildim ancak; "evet bir çay alabilirmiyim lutfen".
"Sizi burada ilk defa görüyorum bu sebeple ilk çayınız bizden olsun. Belli ki üşümüşsünüz.Isınmak isterseniz sobaya doğru yanaşın."
Oturduğum kürsüden kalkıp sobaya gitmektense parduseme sarılmıştım. Dizimin üstüne düşen pardüsemin Etekleri ıslaktı ve kahverengi kumaş pantolon giydiğime yine pişman olmuştum.
Görmüşmüydü yanaklarımı? Görmüştü tabi.Kadınlar çok dikkatli olurlar.Neyse ki havanın soğuk oluşu işime yaramıştı.Utançtan kızaran yanaklarımı, üşüdüğüme yorumlamış olmalıydı.Ya kalbimi görseydi! İyi ki de sıkı giyinmistim.Yoksa bu kadınlar herseyi görüp anlarlar.Osman ağabeyim 'kadınlar herseyi görüp anlar' diye boşuna demiyor her sözünde.
Uzun basma etek üzerine yeşil oduncu kazağı giymiş ilahi sesli kadın!Elinde dikkatle taşıdığı çayı getirirken farkettim.Yüreğim yine yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı.
"Buyrun efendim.Bu arada isminiz nedir? Ben özgül kahvehanenin sahibiyim."
"Benim adım Kağan"
"Çok memnun oldum. Afiyet olsun." Diyerek ayrıldı yanımdan.
Çay içer İçmez hızla ayrılmıştım kahvehaneden.Gişeden otobüs bileti almak için taksim meydanına kadar yürüdüm İstiklal caddesini.Bilet kuyruğuna girince bir cigara yaktım. Kendi cevaplarını arıyordu beynim. Hafızam silinmiş, sadece bir gülümseme kalmıştı aklımda.Ve bir kaç söz; "ben özgül" dediği an kendi ismimi doğru söyleyip soylemedigimden bile emin değildim. Nasıl cevap verebildim ona bile hayret ediyorum doğrusu.
Yeni yağmış kar'ın istanbulu beyaza bürümesini seyrederken bir tablo geliyordu gözlerimin önüne. Kahvehane de gördüğüm bir tabloydu.Bir şehir ismi yazıyordu ama neresi olduğunu hatırlamıyorum. Benim bildiğim, gördüğüm tek şehir istanbul'dur.
Eve girdiğimde her yanım ıslanmış ve üşümüştüm.Üstünde güğüm olan Sobanın başına geçip ısınmaya başladım.
Mutfakta olan annemin sualleri başlamıştı bile.
"Neredeydin bu kadar saat?"
"Taksimde."
"Ne yapıyorsun sen taksimde.Ortalık karışık bilmiyor musun?"
"Biliyorum anne, ama koca adam oldum, merak etme artık beni. Kendimi koruyabilecek yaştayım."
Neler yaptığımı sormuştu validem. Özgül'ü kahvehaneyi anlatmak geçsede içimden anlatamadım bir türlü.Uyumak için odasına gittiğinde, annem benim de buz tutan yatağımla yüzleşme vaktim gelmişti.Fakat bu gece üşüme değildi derdim, aklıma işleyen sözlerdi.
"Kimi sevsem içimde hapsoldu."
"Kahvehane ve bir kadın"
Daha önce böyle birşey olmamıştı.
Validemin namaz için kurduğu saatin sesiyle uyanmıştım.İşin garip kısmı, bu sefer yatak sıcak, bütün ev soğuktu.
Artık evden çıkıp ise gitmem gerekiyordu.Uzun ve karlı bir yoldu beni bekleyen.Sokaklarda ölüm sessizligi.Ama kar her tarafı kaplamıs ve bütün gerçeklerin üzerini örtmüstü âdeta.Sanki insanlar bir ölüm haberi daha almamak için evlerine saklanmıştı.Tüylerim ürperdi.Neyse ki o psikolojiden kurtulup işe vardım.Bu iş yerinin de ölüm kokan sokaklardan pek farkı yok aslında.Burada yaşayan ve yorgun ölüler bulunuyor.Herkes kendi işine bakıyordu.Gürültü vardı fakat kimse kimseyi görmüyordu bile. Bu yüzden sessizdi ortalık.Sessizliği Yaran bir çığlık koptu. Sağ tarafımda bulunan bölme de, ilginç bir koşuşturmaca başladı. Duyabildigim konuşmalardan, anladığım kadarıyla, bir arkadaşımız ölmüştü.Ölen arkadaşımızı sadece, almaya gelen görevliler onu soğuk ceset torbasına koyarken gördüm. Sanırım adı muhsin'di.
Eve girer girmez annemin sulu patates yaptığını anlamıştım.Çok acıktığımdan mı yoksa en sevdiğim yemeğin sulu patates olduğundan mi bilmiyorum ama ellerimi yıkamadan oturmustum sofraya. Birkaç kaşık daha aldıktan sonra kalktım sofradan. Sobanın üzerindeki güğümden akan damlaların sesi birden kahvehaneyi hatırlattı bana.İçimde henüz tanımlayamadığım yogun duygular bedenimi sarmıştı.Hayatımda ilk defa huzur buldugum bu eve sığamıyordum.Herşey çok farklı geliyordu bana. Sehpanın üzerinde duran vazonun desenleri çiçek açmıştı sanki.Neydi bu!
Buhrana girmiş ruhum, gözlerimle ters düşüyordu.Gözlerim hatta kulaklarım fark edilmemişlikleri arıyor, buluyor, duyuyordu.Ve nedenini bilmediğim bir algoritma görüp duyduklarımı kahvehanenin bir parçası ile eşleştiriyordu.Validem ile pek sohbet etmezdik. O televizyonun karşısında bir şeyler örerek, çay içerek geçirirdi zamanını. Bana da her akşam olduğu gibi soğuk yatağımla yüzleşmek kalırdı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 03, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bu Kitaba İsim VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin