Bölüm 3
Anasına Bak Kızının Al
O dersten sonra okul gayet olaysız geçmiş, Yiğit (öküzden bahsediyorum) benimle inatlaşmamış ve romanlardaki "kötü çocuk" hayallerimi yıkarak bol bol derse katılmış, arada sırada sınıfı güldüren espiriler yapmıştı. Gururumu bir kenara bırakıp birkaçına gülmüştüm bile. Itiraf etmem gerekirse sosyalliği ve sınıfa, hiçbir çaba göstermemesine rağmen hakim oluşu beni etkilemişti. Etrafına pozitif enerji yayıyordu fakat sınıfın maskotu damgası söz konusu bile değildi. Siniftaki herkes ona saygı duyuyordu. Bu tuhafıma gitse de sesimi çıkarmadım. Sıranın üzerindeki uçlu kalemimi de çantama tıkarak ayağa kalktım. Ellerim çalışıyordu fakat aklım hala bugündeydi.
"Hayırdır balık açmışsın gözleri yine, beni mi düşünüyordun yoksa?"
Neşeli çıkan sesiyle gözlerimi devirerek yüzüne odaklandım.
"Cidden mi ego manyağı? Hala mı balık? " aslında ona laf sokup küçük düşürmek ve aramıza soğukluk girmesini sağlamak istemiştim fakat dudaklarımdan dökülen kelimeler bunlardı. Balık deyip durması her ne kadar sinirimi bozsa da beni incitmiyor ya da öfkelendirmiyordu.
"Hadi ama. Gözlerini iki metre açmış çantanı topkarken ne dememi bekliyordun, prenses mi?" Sahte bir sitemle söylediği sözlerden sonra çarpık bir biçimde gülümseyerek ellerini iki yana açmıştı. Tamam. Şöyle yunan mitolojisindeki tanrılar gibi duruyordu. Pencereden sızan öğle güneşi dudaklarından başlayarak boynuna kadar yansıyor ve çarpık gülümsemesiyle muhteşem bir ahenk oluşturuyordu. Nefes alışım hızlandığında ve vücudumu yine o garip his kapladığında hızla çantamı omzuma alarak gözlerimi kırpıştırdım.
"Neyse." Diyerek aynı hızla kapıdan çıktım. Tahmin edildiği üzere evet, nefesimi tutuyordum. Ilkim'i arayarak bu gece Güneş'te kalacağımı söylemiştim. Hiç itiraz etmeden kabul etmiş, istersem yarın sabah eve uğrayıp gerekli olan kitapları falan alabileceğimi söylemişti. Güneş okuluma uzak oturuyordu fakat yine de yürüyerek gitmeye karar verdim. Nasıl olsa yorulma gibi bi endişem yoktu.
Nihayet eve geldiğimde daha eve girmeden Güneş' in yatak odasında olduğunu kulağıma gelen tıkırtılardan anlayabiliyordum. Kapıyı tıklayarak aşağıya inmesini bekledim. Hızla aşağıya inerek kapıyı açtığında saçlarına dikkat kesildim. O güzelim bele kadar saçlarını omuzlarına kadar kestirmişti. Aslında çok hoş duruyor ve onu daha tatlı gösteriyordu fakat bir daha uzamayacağını bilmek biraz dokunuyordu. Kocaman gülümseyerek yüzüne baktım.
"Saçların? " diye sesimi yükselttim. Gülerek kafasını salladı.
"Nasıl olmuş böcek? " dedi neşeli sesiyle. Evet, bana böcek diyor fakat ben benden birkaç yas büyük gösteren Güneş' e hala demeyi kesinlikle reddediyordum. Gerçi o da bu konuya çok takılmıyordu.
"Müthiş. Süper. Harikasın! " diye çığlık attım bir kez daha gülerek. O da gülerken beni içeri alıyordu. İçeri geçerken dikkatlice yüzüme bakıyordu. Yeşil ve mor tekli koltuklardan yeşiline geçip oturdum. O da hemen mor koltuktaki yerini almıştı.
"Öt bakalım. " dedi kısaca. Anlayacağını zaten tahmin ediyordum fakat bu biraz dakika Gol bir gibi olmuştu. Yutkunarak iç geçirdim.
"Ah peki. Bir çocuk var-"
"Ne! Tanrım, ilkim'in burasa olması gerek!" Dedi kahkaha atarak. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Ağzına fermuar çekermiş gibi yapıp sustu. Ben de dudağımı ısırarak derin bir nefes aldîm ve teker teker her şeyi anlatmaya başladım. Sözlerim bittiğinde gülerek: