18-Adil olmaları gerek / 24 Mart

317 16 0
                                    

Sınıf.

Sınıfa erken geldim her zamanki gibi. Yurt servisiyle gelmek yerine dolmuşu kullanırdım hep. Sırf erken gelip koca sınıftaa sessizce yalnız başıma oturabilmek için yapıyordum böyle. Pek güzel bir yanı yok baktığında. Fakat düşünsene, normal bir zamanda gürültüden geçilmeyen bu sınıf o an da öyle sakin ve huzur vericiydiki anlatamam.

Mart ayını o zamandan beri hep çok sevmişimdir. Yazlıkta geçen sıcacık günleri hatırlatıyor sanırım. Bilmiyorum.. bu ben değilim Neslihan. Artık değilim.

On dakika sonra artık herkes yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Sende geliyorsun fakat gülüşün solmuş, bitkinsin de biraz. Gelir gelmez kafanı sıraya koyup bir süre öyle kalıyosun. Bense orda senin durup nasıl eridiğini izledim. Nasıl bittiğini, nasıl çürüdüğünü..

Elindeki yeni açılmış damar yolunu görünce gecenin hastane geçtiğini farkettim. Kafanı kaldırıp bana dönmen içın elimi sırtına koyduğimda titrediğini farkediyorum. Birden ağlamaya başlıyosun. Hiç bozmadan kafamı omzunun üzerine koyuyorum.

"Bir gün biticek hepsi." diye saçmalıyorum fısıldayarak. Ağlamana o kadar çok içerlemiştim ki benim bile gözlerim dolmuştu.

O gün farketmiştikki ikimizde hayattan zevk alamayan, çabuk yaşlanan iki insandık. Ölümden ikimizde korkuyorduk. Hızlı yaşamak zorundaydık. Fakat ben ölüme razıydım, sen ise değildin. 

"Nefret ediyorum okuldan. Bütün dakikalarımı çalıyor. Dersin başlaması için beklediğim 15 dakika içinde neler yapabilirdim Özgür, hayal edebiliyomusun?" demiştin bana dönüp. Bana bunu farkettirmen sinirlerimi hoplattırmıştı. Hızla yerimden kalkıp öğretmenler odasına doğru gittim. Hiçbir öğretmenin işi ne olursa olsun senin dakikalarını çalmaya hakkı yok Neslihan. Kapıyı öyle sert açmıştımki, kapı dile gelip "ay yavaş olsana be!" dese özür dilerdim. 

"Afiyet olsun hocam!" dedim imalı bir sesle.

"Beş dakika içinde geliyorum Özgür. Bir şey mi oldu?" dedi sakince. Diğer öğretmenler benim namımı duyduğundan sessizce izliyolardı.

"Neslihan ölüyor." dedim. Hala gülüyorum. İçtiği çayı yere fırlatıpta kalkmıştı. Diğer öğretmenlerde edebiyat hocasının peşinden koşup sınıfa dolmuştu. Bense olan biteni kapıya yaslanmış bir şekilde, yüzümde muhteşem bir zafer ifadesiyle izliyordum. Sen bir kaç dakikadır kafanı sıraya gömüp uyuduğundan dolayı yorgun, şaşkın ve uykuluydun. O halin hala gözümün önünde. Kafamın içinde saklı kalmış bir fotoğraf gibi aynen.

"İyi misin Neslihan?" diye sana sordular. Sense ne olduğunu anlamamış halde onların suratına bakıp iyi olduğunu söyledin birkaç kez.

"Ne bu şimdi Özgür?" diye bana sordular bu sefer.

"Ölüyor işte. Ve siz onun vaktini çalıyosunuz. Hakkınız yok. Siz yaşamayı ondan daha çok haketmiyosunuz. Altmış yaşına gelip emekli olduğunuzda torunlarınızı sevmeyi hiç mi hiç haketmiyosunuz." diyip hızlı hızlı yürüyerek koridora çıktım. Beni takip etmediler, disiplin kuruluna çıkmadım. Hiçbir ceza almadım. Neden biliyo musun? 

Haklıydım.

Bir kez olsun düşünseler keşke. Sadece bir saniye için akıllarının bir bölümünü diğer insanlar için kullansalar. O kadar bencillerki Neslihan o kadar bencillerki! Kendi yarattıkları çemberin içinde öylesine meşgullerki farkında değiller neleri çaldıklarının, neleri maffettiklerinin, nelere yol açtıklarının. Almıyor kafaları. Almıyor işte. 

Ailenle konuştun ve okuldan ayrıldın. Bu aslında hepimize verdiğin bir dersti. Kimse karşı çıkamadı. Çıkamazlardı. Bütün bunların sonucunda herkes öleceğini biliyordu. Aynen bana yaptıkları gibi sanada acıdılar Neslihan. O kadar iğrenç varlıklarki, senin benim ne düşüneceğinimi veya nasıl hissedeceğimi bilmeden 'vah vah'lamaya başlarlar. İşin kötü yanı ne biliyo musun? Sen onlardan farklısın. Hepsinden daha iyisin fakat ölüyorsun. Adil değil. Hiç adil değil. Yaratıcımız senin gibi bir insan için cennetinin en güzel yerini hazırlasa iyi olur. Ruhun acı çekmemeli.

Beyaz GürültüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin