●
PROLOG: " Kötülüğün Ebesi"
İfadesizliği idama sürükleyip işkence yapan simsiyah gözleri, duvarların arasından çağlayan karanlıkla etrafı süzürken düşüncelerinin ölüm yağdırdığı zihni her zaman olduğu gibi meşguldü. Genç adam, kibirli soluğunu bulunmaktan hoşlanmadığı mekâna bırakırken gür ve gözleri gibi siyah kaşlarını olabildiğince çatmış, içmekten hoşlanmasa da, onu rahatlattığını hissettiği viskisini ağırca yudumluyordu.
Günahkârlıkla damgalanmış kötü niyetli fikirler, zihninde bulanırken bundan hiçbir şeyden hoşlanmadığı kadar hoşlanıyordu. İyi niyetli fikirler, deliksiz bir uykuya çekileli çok olmuştu, zihni kimsenin görmek isteyemeceği kadar sisli ve kasvetliydi. Kıvrımlı ve bir kadını bile kıskandıracak şekilde uzun kirpiklerinin çevrelediği mat siyahları, terk edilmiş ve rütübet kokan bir evden farksızdı. Dışarıdan herkesi kıskandıracak bir güzellikte olduğu gerçeği ona saçma geliyordu, ona göre o evin içide dışıyla aynıydı. Kimsesiz ve korkutucuydu.
Öfkenin sağlam kemiklerini her bir hücresinden şevkle tadarken bu hazı kimsenin verebileceğini sanmıyordu. Doyumsuz bir şekilde kötülük arıyor ve gördüğü kötülüğü kapmak için can atıyordu. Kötülük ve sertlik, ona nefes almak için lazım olan ve gereksiz aleti olduğunu düşündüğü kalbini gün geçtikçe köreltiyordu ve bundan hiç olmadığı memnundu.
Duygulara ve hislere karanlık yolunu kapatalı yıllar olmuştu, çünkü duygular, ona göre bir insanın aklını çelip onun mantığından ayıran bir fahişeydi. Ve onun fahişelerle işi olmazdı. Sert kabuklu fikirlerini çözebilecek tek bir insanın varlığına inanmıyor, acıyı ruhuna özümsemekten büyük bir zevk duyuyordu.
Sahte insanların, sahte samimiyetleri, ona buradan çıkma isteği uyandırırken görmesi ve izlemesi gereken aptalların olduğunu vurgulayarak kendisini burada kalmaya ikna ediyordu. Hırçın gözleri insanların yüzünde kabataslak dolaşırken bazı insanların boş bakışlarını hissedebiliyor ve zihninde onları defalarca öldürüyordu. Zihninde milyon defa öldürdüğü insanların yanında parmaklarından yükselen ölümcük kokuyu da zevkle soluyabiliyordu.
Parmaklarına özünü indiren kan, karanlığına ilk kucak açtığı gün doğmuştu. O gün doğarken, kalbini de parçalamış ve böyle olması gerektiğini vurgulayarak kötülükle beslenmişti. İçinin iç karartıcı görüntüsü, onun memnun ediyordu ama pençesini geçireceği insanları memnun etmeyecekti.
Pişmanlık, onun her hücresine hasret olsa da, o, buna tiksintiyle bakıyordu. Bir katilin kollarında pişmanlığın olmayacağını çok iyi biliyordu, onun karanlık kollarında ölüm vardı. Ölümün kara listesine, siyah harelerinde balçık görevi gören sertlikle hafızasına kanla kazıdığı isimlere bir kez daha öfkeyle baktı, öfke, yüzünün kıvrımlarına uzanırken genç adam da onları besliyordu.
Kokteyl masasına abandığı için tek ayaklı masa ayakta durmakta güçlük çekerken, gösterişli mekâna olumsuz bakışlar atmaktan geri kalmıyordu. Kalabalığın uğultulu sesleri, huzursuzluğunu körüklerken aptal adamların, aptal kahkahalarını parçalamamak için kendini zor tutuyordu. Sesler arttıkça ölümün peydahladığı sessizliğine kara lekeler düşüyordu ve bu, onun sinirini bozuyordu. Sesleri duydukta zihnindeki kötü fikirlere konsantre olamıyordu. Kulaklarına sessizliğin tonlaması vurulduğunda zihninde köpüren düşünceleri daha net duyabiliyor ve daha net planlar kurabiliyordu.
Gösterişli kapıdan içeriye giren üç kişiyi gören kalabalık onlara dikkatle dönerken genç adam, parmaklarının arasında eğrelti duran kristal bardağının ağzını dolgun dudaklarına dayadı ve ağzında beliren tadı içine çeke çeke içkisinden bir yudum aldı. Ağır tadına alışan boğazı, sertçe içkiyi boş midesine yolladı.
Damarlarına ağırca sızan alkolün kendisini gevşettiğini hissederken her daim alkollü olduklarını düşündüğü düşünceleri de boğumlarını sıkarak zihninin tavanında asılı olan kum torbasına sert darbeler indiriyordu. Ağırca gözlerini kısarken içkisinden kalan bir yudumu içmeyerek masaya ağırca bıraktı.
Gözleri tehlikeyle parlarken iki elini de bacaklarını saran siyah kumaş parçasının ceplerine sokarken gerildiğini ilan eden kasları da şişmişti. Sırtındaki tüm kaslar sabırsızlıkta seğirirken bir türlü gelmeyen zamanı sıkışıp duruyordu. Büyük mekânı esiri altında alan öfkesi, onun ruhuna çarparken bir gün öfkesinin tüm herkesi etkileceğini bilerek rahatladı. O gün gelecekti.
Şakaklarında seyrini sürdüren sızı, onun gözlerinin daha çok kısılmasına neden olurken parmaklarının arasında olmasını istediği sigarasıyla sözleşerek süet, siyah ayakkabılarını sabırsızca zemine vurmaya başladı. Kulaklarında çalan, müziği de algıladığında sinirleri iyice bozulmuş ve ceplerinin içindeki ellerini yumruk yapmıştı. Sessizlik, onun için bulunmaz bir nimetken dinlemekten asla hoşlanmadığı müzikler sırayla mekânın zeminine ayak basıyordu. Onu sinir eden lanet olası müzikler yüzünden bara veyahut kulübe gitmekten katiyen kaçınırdı, kafasını karıştıran olayları gözden geçirerek içerdi ve bunu genelde, küvetine doldurduğu şeffaf suyun içindeyken ya da salonunda tek başına otururken yapardı.
Bazı, gereksiz bakışları üzerinde hissediyordu ve aptal insanların karanlığını gölgelemelerine izin vermekten kaçındığı için bakışlardan rahatsızlık duyuyordu. Ayakları zeminde sert bir ritim tuttururken kafasında beslediği şeytanın saldığı öfkeyle daha çok sabırsızlaştı. Bakışları, beyaz masanın pürüzsüz yüzeyindeyken masasına konuk olan bedeni hareketleriyle anlayabilmişti.
Asi, siyah tutamları, başını kaldırdığı an alnının damarlı derisine dökülürken ürkütücü, siyah gözlerini ona safça gülümseyen kıza çevirdiğinde dişlerini sıktı. Çenesi gerilirken yanaklarında oluşan bariz çukara koyduğu kötü fikirleri karşındaki minik kıza fırlatmaktan çekinmedi. Kızın gözlerindeki saflık ve neşelik, kaybolmazken pempe renginde boyadığı dudakları daha çok kıvrıldı.
Yumruklarını sıktı, eğer kız inadına yapıyorsa çekinmeden kıza bir tane indirebilirdi. Daha önce bir kadına el kaldırmamıştı ama öyle öfkeyle doluydu ki, bunu yapabileceğinden çok emindi. Siyah gömleğinin altındaki kaslar gerilirken gömleğin düğmeleri her an kopacak duruma çoktan gelmişti.
"Merhaba." İnce bir ses, kulaklarına dolduğunda bakışları tehlikeyle kısıldı, kızın küçük bedenine sığdırdığı buz mavisi elbisesine boş bakışlar attı. En az on altı yaşında gözüken kız, yaşıtlarına göre daha iyi bir vücuda sahip olabilirdi ama bu zihnine düşmeden uçup gitti, yoğun ve kanlı düşüncelerin ağırlığında diğer şeyler ona çok basit geliyordu.
Genç adam, ona cevap vermeye tenüzzül etmezken daha çok kıstığı gözleriyle hafifçe bozulan yüzü inceledi, kızın güzel olduğunu görebiliyordu ama kotasını aşan bir masumluğu vardı. Fazla saf görünüyordu ya da genç adam çok dikkatli bakmadığı için fark etmiyordu. Hoş, umrunda değildi, gözlerindeki saf parıltı onu sinir ederken gözlerinin altında yatan şeytanı da kıskıvrak yakalamıştı ama bu masum gözüktüğünü değiştirmezdi.
Kız pes etmeyerek elini masanın üzerinden genç adama uzattığında çatık kaşlarıyla kızın küçük eline dikkatle baktı. Kızın seviyesiz ve şımarık hareketine büyük bir öfke beslerken ifadesizliği korudu ve kızın ilk önce eline sonra yüzüne bomboş bir bakış attı. Kız kaşlarını çatmamak için zor tutarak uzattığı eli hayal kırıklığı ile indirirken yeniden konuştu.