BEYAZ ELBİSELİ KIZ

309 10 3
                                    

Elimdeki kutu kol kaslarımı zorlarken durdum ve karşımdaki eve baktım. Yüzüme hafif bir tebessüm hakim olurken gözlerimi kapattım ve tatlı sonbahar rüzgarının kestane rengi saçlarımın arasından geçmesine izin verdim.
Bu ev farklıydı. Sessizdi, huzurluyu. Çığlıklar yoktu,hıçkırıklar yoktu.Etin ete vurduğu o korkunç ses yoktu.
Aklıma dolan anılarla gözlerimi açtım.O adamın korkunç sesi kulaklarımda uğulduyordu. Düşüncelerim beni rahatsız ettiğinde onları dağıttım ve içeri girdim.
İçeride beni uzun bir merdiven karşılamıştı. Merdiveni tahta gıcırtıları eşliğinde yavaşça çıktım. Elimdeki kutu kollarımı ağrıtmaya başladığında kutuyu yere bıraktım. Kutu benim odama gidecekti,biliyordum ama odam hangi oda olduğunu bilmiyordum.
"Anne? Benim odam hangisi?"
"Merdivenin tam karşısındaki oda , tatlım."
Annemin sanki yıllardır eziyet çeken kendisi değilmiş gibi neşeli çıkan sesiyle dudaklarım alayla yukarı kıvrıldı. Mutluymuş gibi davranıyordu.Deniyordu,ama olmuyordu sesindeki sahtelik onu ele veriyordu.
Kutuyu yavaşça yerden kaldırdım ve artık benim odam olacak sokağa bakan tek bir penceresi olan odaya doğru yöneldim. Önceden taşınmış yatağımın üstüne bıraktım. Pencereye yaklaştım. Düzgün bir sokaktı.Temiz ve sakin.Evler renkli ve küçüktü. Klasik bir emekliler mekanıydı.Ama bir ev vardı diğerlerinden farklı. Ahşap ev oldukça eskiydi ve ürkünç. Bahçesinde bulunan tek salıncağın hafifçe sallandığını gördüm. Farklı bir evdi. Ve insanı kendine çekiyordu. Bunu hissediyordum çünkü her bir hücrem bakımsızlıktan yabani otlar bürümüş bahçesine adım atmak için can atıyordu.
Pencerelerine doğru baktığımda kaşlarımı çattım. Gri ve lekeli perdeler eskiden beyazmış gibi duruyordu. Bu evde bi tuhaflık vardı bunu hissedebiliyordum. Nedensiz bi korku vücudumu sararken gözlerimi bahçedeki salıncağa diktim. Hafif hafif salınıyordu rüzgarla uyum içinde. Ve bunu görmek bana eskiden orada sallanan neşeli çocukları hatırlatıyordu. Onların şimdi nerede olduğunu düşünmeden edemedim. Belki şehri terketmislerdi, belki de... toprakta huzurla uyuyorlardı. Evin eski oluşuna bakarsak bu ihtimal daha doğru olurdu ama bunu düşününce ürpermeme engel olamadım.
"Hadi Allison! Taşınacak daha çok kutu var. Tembellik yapma!" Annemin kızgın sesini duyduğumda gülümsedim. Çünkü kızgın ses tonunda sahtelik yoktu. Onun en gerçek haliydi.
Odadan çıkıp merdivenlerden indim ve kendimi dışarı attim. Yere konmuş hafif kutulardan birini elime alacakken gözüm o eve takıldı. Kalbimin atışı artarken ayaklarım benden bağımsız eve doğru gitmeye başlamıştı. Yavaşça ilerlerken her adımımda kalbim kaburgalarımı zorlarcasına atıyordu ve heyecanı damarlarımda aktığını hissediyordum.
Evin önünde durduğumda evin ayrıntılarını daha iyi görüyordum. Tamamen ahşaptandı ve bazı yerleri onarılamayacak derecede hasarlıydı. Eskiden hangi renk olduğunu kestiremiyordum. Renkleri soyulmuş tahtalardan bazılarında silik bir mavi rengi görüyordum. Ama mavi rengin yanında bir de mor renk vardı.
Gözlerim eve odaklanmışken kapı gıcırtısıyla sıçradım. Kapıya baktığımda evin içini görmek için gözlerimi kısmam gerekmişti çünkü evin içi karanlıktı.
Bir adım yaklaştım. Kapı kendi kendine açılamazdı değil mi? Biri açmış olmalıydı.
Bir adım yaklaştım hala göremiyordum.Bir adım daha. Her adımda kalbimin atışı artıyordu. Çite çarptığımda durdum ve bekledim. Küçük ve tiz bir kahkaha duyulduğunda kalbimin atışını kulaklarımda duyuyordum. Kapının önüne gelen beyaz şeyle geriye sıçradım. Hızla atan kalbimi görmezden gelerek şaşkınlıkla büyümüş gözlerimi beyaz elbiseli kız çocuğuna baktım. Bembeyaz elbisesi evle tezat tam önümde duruyordu. Yüzünde tatlı bir gülümsemeden çok hüzün vardı.Gözleri bir noktaya odaklanmıştı sanki.
Yavaş ve sakin adımlarla salıncağa oturdu ve usulca sallanmaya başladı. Metal gıcırtısı sessiz sokakta yankılandığında tüylerim diken diken olduğunu hissetmiştim. Simsiyah saçları rüzgarla ahenk içinde öne doğru savruluyordu. Gözlerini önüne dikmiş ince sesiyle bir şarkı mırıldanıyordu. Ne söylediğini duyamiyordum. Duyduğum tek kelime "Nefes"di.
Bir kaç dakika sonra durmuştu ve metal gıcırtısının sesi kesildiğinde sokağa derin bir sessizlik sarmıştı. Bu kalbimin atışının tekrar yükselmesini sağlamıştı.
Bir süre yer baktıktan sonra kafasını kaldırmış ve gözlerini gözlerime dikmişti. Bakışlarına karşılık verip ne yapacağına bakıyordum. Yavaş ve usul adımlarla yaklaştı. Her adımda ezilen otların sesi kulağımda yankılanıyordu. Ondan neden bu kadar etkilendiğimi bilmiyordum. Ama bembeyaz elbisesi ve şirinlikten uzak gülümsemesi onu korku filmlerinden fırlamış gibi yapıyordu.
Tam önümde durduğunda nefesimi tuttum. Gözleri her haraketimi inceliyordu. Gözleri büyük ve mavinin en koyu tonundaydı. İçinde kaybolunacak hissi veren bir tondaydı. Ne zamandır tuttuğum nefesimi bıraktım. Bu hareketimle yüzünde buruk bir gülümseme olmuştu dudakları alayla yukarı kıvrılmadan hemen önce.
"Orta yaşlı kadın.."diye başladı. Sesi yumuşak ve inceydi ipek gibi ve nefesi yüzüme doğru vuruyordu "..beyaz elbisesini giymiş onu bekliyordu. Hayatının aşkı. Ama hayır." yüzüne yayılan telaş ve korkuyu görebiliyordum. Geriye doğru sendeledi. Birinden kaçarcasına. Gözlerini gözlerimden çekti ve bir şey ararcasına etrafına bakındı. Korku gözlerindeydi.
"O adam onu sevmiyor ki. Hissetmiyor. Kulağına fısıldıyordu.'Öldür onu!Öldür onu!'Kadın nefesi tuttuğunda..." etrafımda rüzgardan ve sararmış yapraklardan oluşan girdabin oluştuğunu hissediyordum ikimizin saçlarını da dağıtan. Devam etti."..Adam saçlarına elini daldırmış sayıklıyordu.'Nefesini tutma!Nefesini tutma! Nefesini tutma!' kadına baktı ve devam etti. 'Nefesini bıraktığında şeytan seninle olacak!'. Kadın nefesini bıraktığında"sözü kapıdan gelen sesle kesildi."Hey sen hemen uzaklaş buradan"Ne yapacağımı bilmiyordum.
Kalın ses sokakta yankılandığında ona baktım ve tekrar nefesimi tuttum. Bunun üzerine kız üzerime atıldı " Nefesini bırakma! Nefesini bırakma!" Kız bana saldırmak için atıldığında geriye doğru sendeledim. Arkadaki çocuk hızla koştu ve kızı tuttu. Kız kendini kaybetmiş bir şekilde üzerime atılıyordu. Çocuk ise onu tutmak için elinden geleni yapıyordu. Nefesimi bıraktığımda durdu , ve baktı. Nefret dolu değil endişeli gözlerle bakıyordu.Çocuk kızı onu gelin tarzı kucağına aldı ve bana döndü. Donmuş bir şekilde ona bakıyordum. Kızın çığlığı arasından zar zor duyulan kalın ve derin ses bunlara alışkın olduğu belli olan sakin ses tonuyla konuştu," Uzak dur. Ve sakın ona yaklaşma."sesini yükselterek devam etti,"Hadi! Koş!" Geriye döndüm ve arkama bakmadan koşmaya başladım.Aklımdaki tek soru bu gece nasıl uyuyacağımdı.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin