Bismillahirrahmanirrahim,
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
Onlar ki, zekâtı verirler;
Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
(Evet) Firdevs´e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.
(Mu'minun, 1-11)
Sadakallahül'l-Âzim
(Allah doğruları söyledi.)...
Abdullah,
Süpürmeyi bitirdikten sonra oturup kurabiyelerimi yedim. Ulan yaa! Daha yüzümü bile yıkamamıştım.
Beş yıl öncesini hatırladım birden... o liseli minik kızı ve annesini... derin bir iç çektim. Hayatımda ilk defa bir insana bu kadar değer vermiştim, yardım etmiştim... bu kadar çok sevmiştim... peki o ne yapmıştı? Çekip gitmişti sol yanımdan. Beni yapayalnız bırakmıştı...
Gözlerim mi doldu? Yooo
İyi de ben onun nesini sevmiştim ki? Umursamaz insanın tekiydi! Herşeyi boşvermişti. Ve kendini sigarayla öldürmeyi amaçlamıştı. Daima huzursuz ve mutsuz bir insandı... hem takıntılıydı ve hemde boşvermişti... şimdi düşünüyorum da gerçekten sevilecek herhangi bir yönü yokmuş... tamam biraz tatlı olabilirdi. Nadiren gülerdi... gülüşü... Sadece 16 yaşındaydı. Bir çocuk. Öylesine güzel bir kalbi vardıki ama.. minik elleri, büyük kopkoyu grimsi gözleri ve sıcak bir kişiliği vardı. İnsanın içine içine sızıyordu. Gözlerine karanlıklar diyordum. Gece gibi kapkaranlıktı çünki.
Peki ya ben? Ben nasıldım ondan önce? Hatırlamıyorum çok. Ama ondan sonra zalim bir insana dönmüştüm. Eğer ondan önce Abdurrahman abimsem, ondan sonra Abdulkadir abimi bile geçmiştim... bir daha kimseye ne yardım etmiştim ve nede kimseyi sevmiştim.
Sonra bi gülme geldi gözyaşımı silerken. Koridoru süpürmeme ne demeli? Hani yardım etmiyordum kimselere... aah ulan Abdullah! Peki ya şu yeni kızı kurtarma faaliyetlerime...?!
Giyinip çıktım evden. "Bir kahvaltı etseydin bari oğlum!" Demişti annem. Duymazdan gelip dış kapıyı açtım. Adımımı attığım gibi bir şeye çarptım. Ona.
"Afedersiniz abi!" Dedi ürkek bir şekilde. Sesi. Çok değil iki saniye gördüm gözlerini. Hemen kafasını çevirdi. Siyah mıydı? Yoksa koyu bir başka renk mi??
Kalbim tekledi.
Canı yandı mı acaba?
Hayır Abdullah! Sen sert bir adamsın. Sert olmak zorundasın!"Dikkat et!" Diye çıkıştım. Geri çekildi ve arkasını döndü hemen. Evde karanlık bir miniğin dolaşması tuhaftı. Sonra onu görmezden gelerek indim dışarı bahçe merdivenlerinden. Arkama bakarken minik karaltının başı önünde eve girdiğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyhanlı Dağlar
Random'''Reyhan kokusu ciğerlerime doldu. Elini tuttum minik çocuğun. Karşımız dağlar. "Burası neresi?" Diye sordu. Arkamda karanlık geçmişim. "Burası..." deyip sustum. Burası benim yuvam. Bizim yuvamız. . Kenardan bir Reyhan yaprağı koparıp elime verdi...