Normalde ben bakış açısı değişikliği yapmayı sevmem ama yıllar önce böyle yazmışım. Bende değiştirmedim. Bu arada cidden hikaye yazım tarzım falan klişe gelebilir bunun için üzgünüm. Bu kurgular eskide kaldı :/ Yorum ve oy hiçte fena olmaz :). İyi okumalar!^^^
"Bunu mu istiyorsun?" diye sorar adam. İri ellerinden birini genç oğlanın çıplak sırtına bastırır. Yumuşakça, canını yakmamaya özen göstererir.
Louis, kafasını çevirmeden onaylar. O elleri istiyordur. Onlar sayesinde kendisine vurdurabileceğine inanır.
"Canımı yak, Harry."
Küçük bir erkek çocuğunun yakarışını duymak herzaman güzeldir. Lanet olası sadistlere zevk verir. Harry'nin zevkten parmakları uyuşmuştur.
Pedofilinin tekiydi yalnızca.
"Canımı acıt yalnızca."
Neredeyse ağlayacaktır. Minik oğlan gözyaşlarına boğulacaktır.
Dudakları tek tarafa, yukarı kıvrılır.
Yaklaşıp sırtına dokunan eliyle onu nazikçe okşar. Çok hafifçe. Ufak bir oğlanı teselli edercesine -herşey geçecek. Küçük bir çocuğu severcesine -çok şekersin. Omurgasını ve kaburga kemiklerini hafifçe sıvazlar. Saklı kalmış heryere avucuyla okşar. Yüzünü uzatır eklemlerinin çizdiği yola küçük, kuş kadar hafif öpücüklerini kondurur.
Louis irkilir ve gözlerini yaşlarla boğar. Şefkat istemez.
Derin bir nefes almaya çalışır fakat havada hava yoktur, solunacak hiçbirşey yoktur.
Devam etmemesi için ondan uzaklaşmaya çalışır. İlerisine bir adım atar ama Harry tırnaklarını sırtına geçirir. Adım atmayı keser, Harry de öpmeyi keser. Bunun yerine tırnaklarının beşinide genç adamın sırtından çıkarır. Geride tırnaklarının izi kalmıştır. Bunu telafi etmek istercesine baş parmağını, izlerin üstüne sürter. Ondan sonrada bütün tırnaklarını kullanarak pürüzsüz sırtın yüzeyine sürterek, hayali çizgiler çizmeye başlar. Çok yavaşça. Ona istediğini vermeyerek.
Çocuğun iç çekişiyle diğer dudakları diğer tarafada ayrılır. İnsanı çıldırtacak bir yavaşlıkla tırnaklarıyla bir kavis çizer. Louis'nın ayak parmakları kıvrılır. Hayatının en iyi uçurumdan yuvarlanmasını yaşayacak bir insan ağlayabilirdi ve Louis'in ihtiyacı olan bunu sonlandırmaktır. Sadece biraz sızı... Sadece birazcık yaradan akan kan... Bütün sorun budur. İleri atılıp onu engellemeyi ister ama elinden gelen tekşey küçük olanın, ağlamasıdır.
Ağzından küçük bir hıçkırık kaçar. Bu büyük bir kusurdur.
İlk gözyaşıyla Harry'nin pantolonunun içindeki çadır kıpırdanmaya başlar. İnsanötesidir. Devam ederek, daha fazla akıtılan yaş ister. Ancak aleti ona bu konuda hiç yardımcı olmuyordur. Kaldıramazdı. Yapamazdı. Şişmiştir ve patlayacaktır. Genç adam elinden geleni yapar.
Louis, sırtında derin ve çirkin bir yaraya sebep olacak acıyı hisseder. Sonunda! Bu o kadar ani olmuştur ki toparlanamaz. Ağlamayı keser acıya odaklanır. Kötülerin cennetine odaklanır. Harry, tırnaklarını geçirebileceği kadar derine saplar ve hırçınca aşağı ittirir. Küçüğün bedeni soyuluyordur.
Kan, kaynağından çıktığı gibi amaçsızca süzülmeye başlar. Sırtı ve parmaklar kanla boyanır. Kırmızı o an için herşeyden güzeldir.
Harry'nin parmakları aşağı iniyordur, bütün vahşiliğiyle ilerliyordur. Bir an da durur. Tamda Louis boğazından zevk iniltileri yükseleceği sırada durmuştur.
'Şimdi olmaz.' demek 'Şimdi duramazsın, ah yapamazsın.' diye bağırmak ister Louis. Ancak çoktan dış kapının kapanış sesini duymuştur.
Harry, ilk fırsatta parmaklarındakinin tadına bakar. Louis'nın sıcak, kırmızı, bakır tadında kanı, iç ısıtıcıdır.
Parmaklarını sonuna kadar temizler. Lanet olsun ki düşündüğünden daha sıcak, daha kırmızı, daha iyidir. Yüz buruşturulmayacak metalik tat. Enfestir. Louis öyledir.
Arabasına doğru ilerler. Gece karanlığında Harry'i ve beraberinde gelen çarpıcı şişkinliğini kimse fark edemez. Zaten dışardada kimse yoktur. L.A. derin bir uykudadır. Ancak aptallar bu saatte uyanıktır. Ve çoğuda istediğini almıştır.
-PERŞEMBE-
Sabah uyandığında, Louis yalnız değildir.
***
Hiçbirşey demeden ona baktım. İfadesizce tavanı seyrediyordu. Suskunluğumu sürdürerek doğruldum. Pes edip ayağa kalktım. Birkez daha ona baktığımda yalnızca yatıyor ve tavanı seyrediyordu. Giyinikti. Bunun hayalkırıklığı yaşatmaması gerekiyordu ama üzgünüm, büyük hayalkırıklığıydı.
"Fazla giyiniksin." dedim.
Tavana bakmaya devam etti.
"Fazla çıplaksın." dedi.
Ne göt herif bu ya! Üstümdeki iç çamaşırına baktım. Belki de o örtünün altında o da siyah boxerıyla duruyordur. Dahada iyisi hiçbirşeyin olmamasıydı. Ne var? Tişörtü olması hevesimi kıramazdı.
Derin bir nefes alıp üstündeki örtüyü hızlıca çekip yere fırlattım.
"Ayakkabılarını çıkarsaydın bari!"
Kaşlarımı çatıp onu süzdüm, Tepeden aşağı giyinikti. Onu umursamamaya çalıştım.
"İçeri nasıl girdin?"
Attığım örtüyü yerden alıp yatağa bıraktım. Kafamı ona çevirdim. Gözlerini devirdiğini o zaman fark edebilmiştim. İki ayağımın üzerine çıkarken beni cevapladı:
"Sende yedek anahtarı paspasın altına koyan aptal insanlardansın." bıkkın bir tavrı vardı.
Onunla ne konuşabileceğimi bilimiyordum -nasıl derlerdi hani? Söze nasıl başlanırdı?- bu yüzden onu görmezden gelmeyi tercih ettim. Kapıyı açıp aşağı kata indim. Yukarıda Harry'nin olması ve benim bir başıma burada durmam o kadar ironiydi ki adımlarımı ancak mutfağa sürebilmiştim. Üst dolaplardan birini araladım. Mısır gevreği kutusunu çıkarıp geri kapattım. O sırada mutfağa girdiğini gördüm.
Benim evimdeydi ve peşimden geliyordu.
Birbirimizden nefret ettiğimiz adam, kıçı kalkık, bana yüz vermeyen herif şuan mutfağımdaydı. Az önce de aynı yataktaydık. Birbirimize küs olduğumuzu sanıyordum. Tamam, bu kulağa çok saçma geliyordu, ama cidden, ne değişmişti? Onu en son sevimsiz pazar gecesi görmüştüm. Sonra ki diğer üç günde birbirimizi görmemiştik. Yani üç günde ne değişebilirdi ki? Elbette ki bunlardan önce birbirimize taptığımız söylenemezdi. Gerçi ona azıcık tapmış olabilirdim. Rahatlamaya çalıştım. Neyse ki sonucunda biz, lanet olası kaltak heriflerin tekiydik.
Buzdolabını açıp içinden süt kutusunu çıkardım. Elimdekileri masaya koyup kase ve kaşık çıkarıp sandalyeye oturdum. Hepsinden birer taneydi. Harry açlıktan ölebilirdi.
Gevrek kutusunu açtım ve kaseye boşalttım. Yiyebileceğim kadar koyup ağzını kapattım ve masaya geri bıraktım. Sütün kapağını çevirirken düşüncelerim tarafından boğuluyordum; herşeye yeniden başlayabilirdik. Yani o bana not yazmaya başlamadan önce ben onu spor salonunda fark ederdim -hala böyle bir tapınağı nasıl fark edemediğime şaşırıyorum. Yanına ilerleyip ona asılabilirdim. 'Nasıl gidiyor, şekerim?' diye söze başlardım ve o da bana-