22

7.5K 574 194
                                    

"Siktir oradan!"

Oydu. Yoongi. Küfür etmesi umrumda değildi, sesini duyuyordum ve hasta değil, gayet iyi geliyordu kulağa. O iyiydi. İyileşmişti.

Kaç gündür buradaydım? Yoongi bu kadar hızlı iyileşemezdi, değil mi? Tanrım... Uzun bir süre burada kalmış olmalıydım.

Ben düşüncelerimle boğulurken, Taejoo arkamdaki kişiye bir şey işaret etti ve büyük bir kumaş parçası ağzıma tıkıldı.

"Küfürlerinizi kendinize saklayın, aptallar sürüsü," dedi Taejoo. "Ya dediğimi yaparsın, yada Yejin'in incecik boğazına bıçakla derin bir çizik atarım."

"Ona dokunmayacaksın şerefsiz!"

"Şerefsiz? Kelimelerine dikkat et Min Yoongi."

Gözyaşlarım çoğalmaya devam ederken tek yapabildiğim, ağlamamaya çalışıp boğazımdan çıkmaya çalışan yardım çığklıklarını bastırmaktı. Yapamazdım. Ağlayamazdım. Burada olmazdı.

"Eğer ona bir şey yaparsan seni senelerce süründürürüm, Taejoo."

"Bu konuşmayı az önce yaptık sanıyorum," dedi Taejoo.

"Şirketin, yada Yejin."

Ve herkes sustu. Saniyeler boyunca, tek bir nefes sesi bile duyulmadı. Herkes nefeslerini tutmuştu. Bağırmak, haykırmak istiyordum ama nefeslerimi bile zorla alırken yapılması imkansız şeylerdi bunlar.

"Ya da dur bir dakika."

Kapadığım gözlerim aniden açıldı ve Taejoo'ya döndü. Yüzündeki alaycı sırıtış, kötü bir şey söyleyeceğini netçe belli ediyordu.

"Şirketin yerine, Min Yoongi'yi vermeye ne dersin?"

İşte o zaman, kalbimin teklediğini hissettim. Yoongi'nin adını ağzına alması bile mide bulandırıcıyken cümlenin işaret ettiği şey, en kötü kabusum, en kötü kabusuydu. Onun hayatı boyunca başarılı olmak için çalışıp didindiğini biliyordum, öyle olmalıydı.

Fakat şimdi Taejoo, ondan hayatını istiyordu. Her şeyini.

En azından, istediklerinin düşündüğüm kadar kötü olmamasını diliyordum. Yapabileceğim en iyi şey buydu.

"Yoongi'yi istiyorsun?" diye tekrar etti Sihyuk.

"Aynen öyle," dedi Taejoo.

"Onunla ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi Sihyuk. Sesi ürkütücü bir şekilde sakindi.

Taejoo gözlerini devirdi.

"Onu bana verdikten sonra seni ne ilgilendirir ki?"

"Eğer ne yapacağını bilmezsem, neden onu sana vereyim ki?"

Yapacak mıydı? Sihyuk Yoongi'yi onlara verecek miydi? Gerçekten yapar mıydı bunu?

Hayır hayır, sakin olmalıydım. Üzerimdeki baskının oluşturduğu etkiyle olmayacak şeyler söylüyordum.

"Belki onu saklarım," dedi Taejoo. Gözlerini bana çevirdi. "Belki de öldürürüm."

Bir damla yaş, gözümden süzüldü. Sadece tek bir damla. Benim için, Yoongi için ve hayatlarımız, hayallerimiz için.

"Belki de kızı da öldürürüm, ne dersin?" dedi sırıtarak.

Ağzıma tıkılmış kumaş parçasını zorlukla da olsa dışarı tükürdüm ve derin bir nefes aldım. Taejoo, kumaştan kurtulmama şaşkın gözlerle bakarken gözyaşlarımı içeride tutmaya uğraşıyordum.

"Vur beni," dedim havaya hasret ciğerlerimin son gücüyle. "tam kalbimin üzerinden."

Taejoo güldü. Birkaç seferden sonra gülücüğü kahkaya dönüştü.

Kumaş parçası anlamadığım bir şekilde tekrar ağzıma girdiğinde, az önce dediğim şeyin farkına vardım. Ben gidersem abime ne olurdu? Ne yapardı? Dahası, bu düşüncelerin yanında bir de söylediğimin komikliğinin farkına varmıştım. Cidden... Eğer onun yerinde olsam kahkahalar atardım. Küçük bir karşınıza geçmiş size onu kalbinizden vurmasını söylese, siz de kahkaha atardınız çünkü onun acizliği sizi eğlendirirdi.

Asla öyle bir şey söylememeliydim. Ama pişmanlık duygusu denizde boğulmuş gibiydi.

"Duydun mu, Sihyuk?" dedi Taejoo. "Kız aşkıyla beraber ölmeye hazır."

Telefon, sessizliğe boğuldu. Karşıdan telefonun kapatıldığını bildiren bipleme sesleri tüm depoyu doldurduğunda gözlerimi kapadım.

Buraya kadardı. Hayatımın sonunun böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Kendini feda etmek, eğer sevdiğiniz biri içinse onurlu bir duygu olabilirdi. Ama karşınızdaki kişiye vereceğiniz zararı düşünmek zorundaydınız. Eğer ben gidersem Yoongi'nin üzüleceğinden bile şüpheliydim. Belkide hayatındaki bir sorunu daha halletmiş olarak görürdü.

Telefon saniyeler sonra tekrar çaldı.

"Söyle," dedi Taejoo.

Karşıdaki nefes aldı.

"İlk önce Yejin'i bize göster," dedi Sihyuk.

"Zevkle," dedi Taejoo.

Telefonu kapadı ve arkamdaki her kimse, ona bir şeyi işaret etti.

Yüzümün hemen önünden geçip şah damarımın tam üstünde hizalanan bıçak, nefesimin kesilmesine neden oldu.

"Bu bıçak o kadar keskindir ki," dedi, arkamdaki her kimse. "eğer nefes alırsan boynun boyunca bir kesik oluşur."

Zaten tuttuğum nefesim, çıkmaya bile uğraşmıyordu artık. Taejoo'nun sırıtışı yüzüne yerleştiğinde telefonu bana doğru kaldırdı.

"Nasıl yapılacağını da tam bilmiyorum ki," dedi yalancı bir üzüntü ifadesiyle. "bak şu işe."

Nefes alma refleksimi kontrol etmeye çalışmak diğer her şeyden daha zordu. Ciğerlerimi tutabildiğim kadar tutmaya çalışıyordum.

"Hah!" dedi Taejoo. "Sanırım oldu."

Bıçak boğazımdan çekildiğinde öyle derin bir nefes aldım ki, göğüs kaslarımın acıdığını hissettim.

Taejoo resmi göndermiş olacak ki, birkaç dakika sonra telefon çaldı.

"Seni şerefsiz," dedi. Yoongi.

Birkaç gürültü sesi ve küfrün ardından Sihyuk'un sakin sesi tekrar duyuldu.

"Bize kızın iyi olduğunu söylemiştin," dedi.

"Hmm," diye iç geçirdi Taejoo. "Öyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum."

"Pislik yapma Taejoo," dedi Sihyuk.

"Sadede gel," dedi Taejoo sert bir sesle. "Min Yoongi'yi buraya gönder!"

Bağırmak istiyordum. Yapmamasını söylemek. Belki de buradan çıkmamın başka bir yolu vardı. Neden tek yol hayatını başkasının ellerine vermekmiş gibi davranıyorlardı?

"Getireceğiz," dedi Sihyuk. O an, kalbimin hissedebilen son parçası da uçup gitti.

And Then; | Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin