Güneş önündeki bütün engelleri özenle aşarak bana ulaşmayı başarmıştı ve doğanın ışığı uyanmama sebep olmuştu. Gözlerimi açmamakta direnirken kollarımı iki yana açarak gerildim. Zorlukla yataktan çıktım ve kendimi soğuk duşa attım. Duşun ardından dolaptan rahat bir şort ve askılı beyaz bir tişört alarak giyindim. Saçlarımı da güzelce kurutup hafif bir makyaj yaptım. Nedense bugün özensiz olmak istememiştim.Chris'ten hala ses yoktu. Merdivenleri inerek sessizce mutfağa gittim. Burada da kimse yoktu. Arkamı dönüp salona doğru ilerliyordum ki mutfaktan bahçeye açılan kapı açıldı. Elinde limonata bardağıyla karşımda duruyordu.
"Ben de seni uyandırmaya geliyordum. Hiç senin kadar çok uyuyan birini tanımadım."
Neşeliydi. Benimle uğraştığı da belliydi.
"İnsanlarla dostluk kurup tanımaya çalıştığın da söylenemez."
Neden bilmiyorum ama iğneleyici ses tonumla onu yine azarlamıştım. Ne söyleyeceğini bile umursamayan bir hava takınarak bahçeye çıktım.
"Haklısın ikili ilişkilerde pekte iyi değilimdir." Sesinde ki neşe aniden yerini burukluğa bırakmıştı.
Kapıdan çıkar çıkmaz ilerdeki masanın üzerinde duran şahane kahvaltı dikkatimi çekti. Benim için masayı donatmıştı ve ben O'na bir pislikmiş gibi davranıyordum. Aslında dün geceden sonra O'nu üzmek istememiştim ama sanırım yine dilimin ayarını tutturamıyordum. Hatta tuhaf bir şekilde O'na acımaya bile başlamıştım.
Söylediğimden pişmanlık duyarak masanın yanındaki sandalyeye oturdum. O'da tam karşıma...
Yüzüne bakamıyordum. Davranışımın yersizliğinden dolayı utanmıştım. Ellerim kucağımda başımda ellerime doğru önüme eğik bir şekilde başparmağımla oynuyordum.
"Her zaman ön yargılı olduğunu biliyorum. Seni buraya getirirken bu zorlukları yaşayacağımı da biliyordum. Hatta daha fazlasına bile hazırlıklıydım. Yani sorun yok Henna. Bana bu şekilde davrandığın için sana kızmıyorum. Kızamam da buna hakkım yok. Tek istediğim seni gerçek senle tanıştırmak. Sen hep güçlü olmayı, zorluklarla savaşmayı öğrettin kendine. Haklıydın da. Ama artık ben varım. Dünyada ki en güçlü varlığım ve sen benim yanımda en güçsüz halinle bile olsan sana hiç kimse zarar veremez. Hiç kimse seni üzemez. O yüzden olmak istediğin gibi ol. İlk kez savaşmadan yaşa. İlk kez içindeki Henna'ya kulak ver."
Hiç bu konuşmayı beklemiyordum. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Ayağa kalkıp yanımdaki sandalyeyi çekerek yakınıma oturdu. Sağ eliyle yüzümü avuçlarının içine aldı. Gözümden o an aktığını fark ettiğim yaşı sildi.
"Seni üzmeyi istemiyordum."
"Biliyorum. Hep bu şekilde büyüdün. Asi olmadığın zamanlarda hep canın yandı. Hepsinde olmasa da birçoğunda yanındaydım aslında ama sen beni görmüyordum."
"O zaman neden engel olmadın. Neden acı çekeceğimi bile bile olmasına izin verdin."
"Ben hiçbir zaman bir hayat yaşayamadım Henna. Bu ölü vücutta tıkılıp kaldım. Bu senin hayatındı ve ben karışırsam sen de öğrenemeyecektin."
"Neyi ?"
"Doğruyla yanlışı."
Yaşlar gözlerimden süzülürken beni kendine çekti ve sarıldı. O kadar içtendi ki bu sarılması kendimi ilk kez bu kadar çok güvende hissediyordum.
"Tabi bu seni üzenlerin cezasız kalacakları anlamına gelmiyor. Senin akan her damla gözyaşının bedelini fazlasıyla ödediler."
Onlara ne yaptığını merak etsem de sormadım. Bir süre sessiz kalarak ağlamamı sürdürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAN BENİMLE
FantasyHenna MARK başına geleceklerden habersiz sürdürdüğü hayatının ani değişimine alışmaya çalışan genç bir kadın. Christian WANDORAND ise Henna MARK ile yeniden varolmuş bir adam... Ve Onların aşkı bu hikayedeki tek gerçek olan şey...