Kanlı Zeytin 37

59 11 11
                                    

Masasına konan tabağı fark eden Özlem kitabı kaldırdı. O kadar çok acıkmışlar ki nefes almadan yemeklerini bitirdiler. Arkasından birer tane künefe istediler. Bundan sonra yapacakları tek şey ayaklarını uzatıp uyumaktı ama imkanları yoktu. Çaylarını da içtikten sonra yola koyuldular.

Özlem arabada bir saat kadar uyduktan sonra uyandı. Uyandığında babası o kadar kötü yolardan ilerliyordu ki telaşlandı:

- Burası da neresi?

Babası gülümseyerek 'Şimdi Mersin il sınırlarının içine girmek üzereyiz' dedi.

Özlem eline kitabını tekrar alarak okumaya başladı. Mevlana'nın olduğu yerde on tanesi kadın olmak üzere altmış beş tane mezar varmış. Zaten Özlem de oradaki mezarları fark etmişti ama saymayı akıl edememişti. Başta Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled olmak üzere orada bulunan herkes Mevlana oraya gelince hepsi mezarından doğrulmuş. 

Bu cümleden sonra tüyleri diken diken oldu. Her biraz korktu hem de müthiş heyecanlandı. Mevlana'nın babası çok daha önce hayatını kaybetmiş. Oğlu yani Mevlana gelince ölü bedeni saygıda kusur etmemek için mezarından doğrulmuş. Mevlana'ya duydukları saygıdan ayağa kalkmışlar. 

Özlem elindeki kitabı irkilmiş bir şekilde kenara bırakarak düşünmeye başladı. Bu tarifi olmayan bir şeydi. Bu saygı nasıl bir saygıydı ki iki dünyada da devam ediyordu? Özlem gözlerini arabadan dışarı çevirerek düşünmeye başladı.

Özlem arkasına yaslandı büyük çam ağaçlarını incelemeye başladı. Ağaçlar yemyeşildi, boyları da bulutlara kadar uzanıyordu. Yer yer orman bitiyor evler, evlerin kenarlarında bahçeler, bahçelerin içinde meyve ağaçları görüyordu. 

Yer yer insanlar önlerine tezgahlar kurmuşlar yolun kenarında bekliyorlardı. Ürettikleri ürünleri yoldan geçen insanlara ikram ediyorlardı aynı zamanda da satıyorlardı. Muharrem daha fazla dayanamayarak frene bastı:

- Dayanamadım canım. Bu kadar taze ve güzel meyvelere dayanılır mı? Dedi.

Üçü de heyecanla arabadan indiler. Her meyveden birer kilo aldılar. Adamın yan tarafında bulunan çeşmeden de bir bir bütün meyveleri yıkadılar. Muharrem yemeye elma ile başlarken Emel ve Özlem incirden başladılar. Doymak bilmeden zevk içinde her meyvenin tadına baktılar. 

Mut ilçesinde biraz hava almak ve mola vermek için durdular. Çay bahçesine oturdular. Ağaçların arasındaki çay bahçesi bu sıcakta mola verilmesi gereken en güzel yer gibiydi. Söğüt ağaçlarının yapraklarının birbirine dokunduğunda çıkardığı hışırtılı sesler rüzgar havası yaratarak insanın içini serinletiyordu. 

Hiç tereddüt etmeden ikinci çaylarını da içtiler. Çaydan aldıkları her bir yudum içlerine ferahlatan bir edayla geziniyordu vücutlarında. Oturdukları yirmi yirmi beş dakikalık sürede sanki saatlerce dinlenmişler gibi artık ayrılabiliriz bakışları masada dolaşmaya başladı. Beyin ve bedenleri rahatlamış şekilde istemeyerek de olsa kalktılar. 

Bir saat kadar sonra Silifke'ye vardılar. Silifke de biraz gezdikten sonra Taşucu'na geçtiler. Muharrem yorulduğunu burada kalabileceklerini söyledi. Böylece kendilerine kalabilecekleri bir pansiyon buldular. Küçük ve şirin sayılabilecek bir pansiyondu. Odaları bekledikleri kadar temiz değildi. Burada dinlenecekler ve sabah erkenden kalkarak deniz kenarından gezinin tadını çıkararak yolculuk yapacaklardı. 

Her beldede durup görülmesi gezilmesi gereken neresi varsa durup gezerek gideceklerdi. Yeni yerler keşfetmiş olacaklardı. Bu yeni yerler keşfetme fikri üçünü de çok heyecanlandırıyordu. Şu ana kadar gezdikleri gördükleri yerlerden dolayı ne kadar iyi bir karar verdiklerinin farkındaydılar.

Kanlı ZeytinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin