Bölüm 19

906 51 2
                                    

Edward

Haftasonu için Bella'yı çayıra götürüp öğlen yemeği yiyerek günü orada harcamayı planlamıştım. 

Tanya'nın kafetaryada ki küçük gösterisinden bu yana beni çok da rahatsız etmemişti. İnsanlar hala ona kaşar ya da kalpsiz orospu gibi şeyler söylemeye devam ediyordu. Ayrıca şuan kaptanlığını Jessica Stanley'nin üstlendiği amigo kızlardan da atılmıştı. 

Bella öyle hissetmese bile Tanya'nın mutsuzluğundan çok büyük bir keyif alıyordum. Bella'yı mutlu etmediğini biliyordum çünkü onu yaralayan birinin üzüntüsüyle mutluluk duymayacak kadar iyi biriydi.

''Nereye götürüyorsun beni bakalım?'' dedi Bella ben kasabanın dışına doğru sürerken.

''Seni kaçırıyorum.'' dedim.

''Ha ha.'' dedi iğneleyerek. ''Ciddi soruyorum.''

''Sürpriz olacağını söylemiştim.'' diye pis pis kıkırdadım.

''Of!''

Boş elimle elini nazikçe tuttum ve öptüm, diğer elimle direksiyonu tutmaya devam ettim. 

''Gittiğimiz yer benim için çok özel bir yer.'' dedim. ''Ormanı keşfederken bulmuştum.''

''Ormanı niye keşfediyordun?''

''Çünkü baya sıkıcı bi' hayatım vardı.'' dedim. ''Bu yüzden buraya sürüp kocaman bir ayının beni yeme ihtimalini göz ardı etmek çok da zor değildi.''

Kıkırdadı. ''Bu kadar basit.''

''Aynen öyle.'' dedim.

Başını omzuma yasladı. Artık aramız eskisine göre çok daha iyiydi, yani bir gerginlik yoktu. Ve tabii ki korkunç ve acılı olan arkadaş bölgesinden çıktığım için çok mutluydum. Eskiden 'friendzone'dan çıkmayı bulan/bilen erkek benim kahramanımdır derdim çünkü, dürüst olmak gerekirse, bu sikik şey cidden zordu. Artık hayatımla ilgili daha mutlu olamazdım.

Nihayet beni çayıra götürecek olan patikanın yanına çektim arabamı. Ağaçlar neredeyse gökdelenler kadar uzundu ve gökyüzünü tamamen kapatacak gibiydi. Patika ağaçlardan düşen dal, yaprak ve pislikler ile kaplanmıştı. 

''Şimdi,'' dedim emniyet kemerimi çıkarırken. ''Buradan itibaren yürüyeceğiz.''

''Yürüyeceğiz?'' diye sordu emniyet kemerini çıkarırken. ''Edward, biz tam olarak neredeyiz?''

''Ormanın ortasındayız!'' dedim. 

''Baltalı katil!'' diye bağırdı. ''Beni neden ormanın ortasına getirdin, kimsenin bulamayacağı bir yere?''

''Çünkü dediğim gibi: Bir günlüğüne seni kaçırıyorum.''

Çubuğunu aldım ve ona verdim. Destek almak için elimi koluma sardı. Ceketini birazcık düzelttim ve kapüşonunu taktım. Çok hafif bir yağmur vardı ama yine de ıslanıp hasta olmasını istemiyordum. 

''Hayır,'' dedi ''Beni kaçırıyordun ama bir günlüğüne değil.''

Pufladım. ''Kadınlar daha az çetrefilli olamazlar mı?!''

''Hey!'' Bir şekilde çubuğuyla kalçama vurdu. ''Ben çetrefilli değilim!'' 

''Ah, hayır. Tabii ki değilsin.'' dedim gülerek. ''Sen asla çetrefilli değilsin.'' Gülümsedi

Patikanın içinden yürüdük. Duyduğumuz tek ses ayaklarımızın altında ezilen dalların ve ağaçların tepelerinde öten alaycı kuşların sesleriydi. 

Tahmin ettiğim gibi görünürdü hiç hayvan yoktu, sincaplar gibi. Rüzgar gibi rastgele ese gelen konulardan konuşarak patika boyunca yürüdük. Rüzgardan bahsetmişken, bize vuran meltem sağ olsun, havada usulca uçuşan saçlarına bakmaktan kendimi alamıyordum. Deli gibi güzeldi.

Biraz daha yürüdükten sonra çalılığa ulaştık. Güzel rengarenk çiçekler ve yeşil zemininde üstünde güneş pırıl pırıl parlıyordu, çimenler bacaklarımıza uzanıyorlardı.

''Geldik.'' dedim, sonunda. 

''Nereye?'' 

''Çayıra.''

Kaşlarını çattı. ''Çayıra mı?''

''Evet, gel bakalım.'' Onu ortaya doğru yönlendirdim ve ıslak çimenin üzerine oturduk. ''Burayı çok seviyorum. Bilirsin, buraya gelip etrafımda olan biten her şeyi düşünebiliyorum.''

''Huzurlu ortamı hissedebiliyorum. Ciğerlerini dolduracak derin bir nefes aldı ve sonra geri verdi. ''Taze hava mükemmel.''

''Değil mi?'' gülümsedim. ''Gel buraya, canım.''

Kolunu aldım ve bana doladım. Kollarımı küçük belinin etrafına doladım ve şakağını öptüm. Başını omzuma yaslarken suratını kocaman bir gülümseme kaplamıştı. 

''Bella?'' diye fısıldadım. 

''Evet?'' dedi geri fısıldayarak.

''Biliyor musun?'' 

''Bir sürü şey biliyorum.'' diye kıkırdadı. 

''Peki seni çok sevdiğimi biliyor musun?'' 

''Hımm, pek değil.''

''Şey, ben biliyorum.''

''Bende seni seviyorum.'' dedi fısıldayarak. ''Ve göremesem bile, yine de bunu seviyorum.''

''Bende.''

Bir şey söylemeden orada biraz daha oturduk. Sadece oturup anın tadını çıkardık ve zamanın akmasına izin verdik. 

''Tanya'yla ne kadar süre beraberdiniz?'' diye birden sordu. 

''Neden?'' Somurttum. 

'Sadece merak ediyorum.'' dedi.

''Yaklaşık olarak bir buçuk yıl.'' 

''Onu seviyor muydun?''

''Sevdiğimi sanıyordum, ta ki gerçek yüzünü gösterene kadar.'' Ekledim, ''Çıkmaya başlamadan önce sadece arkadaştık. Bize gelirdi ve kardeşlerimle oturur konuşurduk, müzik dinlerdik vesaire. O zamanlar çok farklı bir insandı.''

''Ve sonra?''

İç çektim. ''Çıkmaya başladık... Ve gerçek benliği ortaya çıktı. Beni olduğuna inandırdığı tatlı, utangaç, özverili kız değildi. Kaba, kıskanç ve insanları manipüle eden biriydi. Daha fazla dayanamadım ve onu terk ettim.''

''Üzgünüm.'' diye fısıldadı. 

''Değerdi.'' dedim elini avucumun içine alırken. ''Seni buldum, seni gerçekten tanıyabildim ve şimdi bana bak.'' 

''Bakamıyorum.'' dedi. 

''Lafın gelişi canım.'' diye ekledim.

Gülümsedi ve bana yaslandı. Bende ona doğru eğildim ve dudaklarımızı birleştirdim. 



KörHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin