Pekala, daha önce de söylediğim gibi beş saat birçok şeyin olması için yeterli bir süreydi. Çaresiz bir Zayn'i çılgın kızlardan kurtarmak gibi sıradan olayların da dahil olduğu birçok şey. Ama sanırım haftalar sonra takipçilerimi mutlu edecek güzel bir fotoğraf bulmam için yeterli değildi. Ve belli ki evrenin bunu halletmek için bir planı vardı.
Zayn kapıyı suratıma çarptıktan sonra anlayamadığım tavırlarını da alıp giderek arkasında sinirli bir ben bırakmıştı.
Hala daha dört saatten fazla zamanım vardı ama işime yoğunlaşamayacak kadar gerilmiş bu yüzden de kafamı biraz rahatlatmak için amaçsızca sürmeye karar vermiştim.
Etrafta dolanırken telefonum çalmaya başlayınca kenara çekmiştim. Niall'dı. Son anda bir işinin çıktığını, çok üzgün olduğunu ve bunu telafi edeceğini söylemişti. Ben de ona bunun bir randevu olmadığını yani ortada telafi edilecek bir şey olmadığını söylemiştim. Başka biriyle gitmem için biletleri bana ulaştırmayı teklif etmişti. Zihnimden, lanet olası biletlerini alıp kıçına sokabilirsin, diye düşünürken dışımdan saçmalamamasını söylemiş ve onu gerçekten önemli olmadığına ikna etmiştim. Ama telefonu kapatmadan önce 36 defa özür dilemiş olması ve sonrasında attığı mesajlar ikna kabiliyetimi sorgulamama neden oluyordu.
Gerçekten önemli değildi. Zaten şüphelerim vardı ve belki bu da bana bu konuda haklı olduğumu göstermek için gönderilen bir işaretti. Bir uyarı. Henüz hayatıma tam olarak girmemişlerdi bile ama yol açtıkları gerginlik ve stres şimdiden kendimi tüketmiş hissetmeme neden oluyordu. Onların etrafında olmak böyle bir şeyse, istemiyordum.
Araba kullanmaktan yorulmuş ve sıkılmıştım. Bu yüzden yürümeye karar verdim. Hava almaya ihtiyacım vardı.
Bir süre ellerim cebimde yürüdükten sonra birkaç albüm almak için köşede gördüğüm müzik dükkanına yöneldim.
Kapıyı ittirdiğimde duyduğum çan sesi beni gülümsetti. Bu tarz mekanları severdim.
Parmaklarımı rastgele albümlerin üstünde gezdirirken ne almak istediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Daha önce kafamda oluşturduğum mutlaka alınması gerekenler listem kendini zihnimin geri dönüşüm kutusuna atmış gibi görünüyordu.
En sonunda kendimi vererek biraz karıştırdığımda birkaç bir şey seçmeyi başarabilmiştim.
''Country, blues, rock ve opera, ha? Oldukça istikrarlı bir müzik zevkin var.''
Albümlerle kaplı görüş alanıma yarısı kapüşonla örtülmüş bir yüz girince korkuyla irkilerek geri çekildim.
''Sakin ol,'' dedi, kapüşonunu biraz geri çekerken. ''Benim.''
''Yine mi?'' diye sordum, kaşlarımı çatarak. ''Yine mi sen? Tanrım, sizden kurtulamayacak mıyım?'' Gittikçe sinirlenirken iyice yükselen sesimle birlikte telefonumun sesi de yükselmeye başladı.
''Ah, kapat çeneni!'' diye bağırıp telefonu hırsla susturdum.
''Hey, hey,'' dedi, elleriyle durmamı işaret ederken. ''Sakin ol.''
''Senin stüdyoda olman gerekmiyor muydu?'' diye sordum, ayağımı gergin bir şekilde yere vururken. ''Neden buradasın? Ya da ben neden buradayım? Neden sürekli sizinle karşılaşıp duruyorum? Bu bir çeşit lanet falan mı?'' diye sıraladım hızla.
''Fikrimi değiştirdim.'' dedi, her zamanki rahat ses tonuyla. Beni. Öldürüyordu. ''Arabandan indiğimden beri bu civarda dolanıyorum ve her 15 dakikada bir seni görüyorum. Aslına bakarsan aynı soruyu ben de kendime sormaya başlamıştım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ten Photographs of Love
FanfictionHayatını seyahat etmeye ve fotoğrafçılığa adamış genç bir kız. Amelia. Sanal dünyanın onu tanıdığı fenomen ismiyle; Blue Jean. Sadece tek bir kuralı var: 10 fotoğraf sonra ülkeyi terk etmek. Peki gerçekte kim olduğunu kimsenin bilmediği Amelia, asla...