“Pekala, kaybolmayın.” Hazelle, Posy’ye elimi tutması için başıyla bir işaret yaptı ve kız elimi aceleyle sıktı.
Posy, trenin gelişini bir haftadır sorduğu ve etrafta çok kar yağdığından ormana gitmediğimiz için onu meydana indirdim. İnsanlar yine konuşuyorlardı. Bir fırın, bir eczane ve mıntıka okulunun yanından geçtik. “Burası çok güzel. 12’ye benziyor.” dediğinde kızı kucağıma aldım ve henüz açılmamış eczanenin camından raflardaki ilaçları ağzı açık izledi. Posy’yi aşağı bıraktığımda sert birkaç ağrı kesici için camı kırmaya değer mi diye düşünürken kız, “Peki, bu nedir?” dediğinde arkama baktım. Kalabalık bir kamera ekibi meydandan orman yoluna doğru gidiyordu. Orman yolunda bir belgesel dışında bir şey çekemezlerdi. Sessizce gülümsedim, evimin o yönde olduğunu hatırlayıncaya dek. Posy’nin sorusuna cevap vermeden kestirme yoldan eve varmayı başarmak için kızın elini yakalayıp koşmaya başladım.
Eve vardığımda kapıyı defalarca yumrukladım ve Gale açtığında soluk soluğaydım. “Evden kaçalım.” dedim. Bana birkaç saniye boş boş baktı. “İkimiz mi?” Aptal. Kameraların buraya ulaşmasının zaman alacağını biliyordum. Posy’yi içeriye çektim ve kapıyı kapattım. “Kameralar geliyor, 13’ten. Capitol’den.” Olayı hızlıca anlattım ve Hazelle’in meydanda tuttuğu eve kaçmayı teklif ettim. Capitol’den yayın için iki kez daha gelmişlerdi, onları savuşturmuştum. Gale kaçmayı başaramayacağımızı söyledi ve evin bir yerine saklanmasını isteyip istemediğimi sordu.
“Neden?” dedim.
“Beni görmelerini istemeyebilirsin.”
“Seni görmeleri bir şey değiştirmez.”
“Capitol söylentileri sever. Çok da yalan sayılmaz, yanında kalıyorum ve eminim annem bile aklından neler geçiriyordur. Onlar çok daha fazlasını yazabilirler.”
“Onların ne düşündüğünü umursamıyorum.” diye geçiştirdim ve kapıda ayak sesleri duyuldu. Sonra iki tıklama ve “Bayan Mason?” Sırtımı döndüğümde ilk gördüğüm şey Posy’ydi. Kıza gülümsedim ve Gale onu kucağına aldı. Eğilerek kapıyı açtım. Koyu kumral saçlı bir kadın ve arkasında iki kameraman bana şaşkınlıkla baktılar: Gözlerimin altı mor değildi, giysilerimi üzerimde tutmayı akıl edecek kadar bilinçliydim, kimseye sövmüyordum.
“Merhaba.” dedi kadın. Gale benim cevap vermeye niyetim olmadığını görünce kapıya yaklaştı ve kadının kısa süreli bir şok geçirmesine neden olacak şekilde kendini gösterdi. “Merhaba.” Kadın teker teker arkasındaki adamlara baktı. Gözleri tekrar bana döndüğünde saçma bir gülümsemeyle içeri yürüdü. Kafalarını kesmek istesem kimin haberi olurdu ki? Ormanın bir köşesinde çürümeye terk edip, Gale’le aramızda olmayan ilişkiyi herkesten gizleyebilirdim. Olmayan ilişkiyi, benim yüzümden.
Kadın koltuklardan birine kuruldu ve adamlar saolnda ne açıdan çekim yapsalar daha iyi görüntü alacaklarını tartışıyorlardı. “Kameraları açabilir miyiz? Ufak bir röportaj yapmak istiyoruz.”
“Kiminle?” dedim.
Kadın eliyle kucağında Posy’le Gale’i ve beni işaret etti. “Sizinle.” Posy’ye döndüm. Kız, kadını büyülenmiş gibi izliyordu. Onun yerine geçsem pek itiraz etmezdi, ben Posy olurdum ve o da geri zekalı Johanna Mason. Röportajlardan nefret ederdim. Gale başını salladı ve kadının karşısındaki koltuğa, yanıma oturdu. Aramızda güvenli bir uzaklık vardı. Kadın gülümsedi ve arkadaşlarına döndü, “Başlayalım.” Öksürerek boğazını temizledi, kameralar açılmadan Gale’e baktım… Çok kısa bir saniye için hiçbir planı olmadığını biliyordum. Şimdi, ihtiyacım olan kişi Peeta’ydı; eminim ikimizi de bu durumdan kurtarırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Aşk Tuhaftır" - Johanna Mason & Gale Hawthrone [ASKIDA]
FanfictionAlaycı Kuş'un sonunda Gale 2. Mıntıka'ya geri döner, Johanna da 7. Mıntıka'ya. Bütün Panem isyanın sonuçlarına ve yeni düzene alışırken aylar geçer ve bir gün Gale'in iş nedeniyle 7. Mıntıkaya gitmesi gerekir. Aslında Johanna'yı tanıdığı doğru olmas...