Gözlerimdeki katmanların hafif bir şekilde kalkmasına sebep olan sesi anlamaya çalışıyordum. Kapı çarpma sesi miydi? Hayır, hiç sanmıyorum. Tarçının üzerime atlayıp kaçması mı? Ona hiç ihtimal vermiyorum bu soğukta battaniyesinin altından hiç üşenip çıkmaz. Peki, benim uyanmama sebep olan şey neydi. Yorganıma daha fazla sarıldım. Aklıma bir an Cenk geldi. Sahi oda neredeydi? Beni korumasız bırakıp gitmeyeceğini sanıyordum. Belki işi çıktığı için gitmişti. Bende ona uyanmıştım. Hayır, ama bir çarpma sesine uyanmadığımı düşünmeye başladım. Rüya mı görmüştüm? Anlamanın tek yolu vardı. Evde küçük bir gezi turu yapmam gerekiyordu. Önce telefonumun sesli mesaj bölümünde yeni sesli mesajım varmı diye kontrol ettim. Hiç yeni mesajım yoktu. Yorganın ana gibi sıcacık kucağından çıkmak sinir bozucuydu. Kalkıp terliklerimi aramaya başladım. Haydi, şimdide terliklerimi bulamıyordum. Ben ne zaman yatağıma geldim diye düşünmeye başladığımda. Bugün Cenk’le çıktığım o yemekten eve ne zaman geçtiğimi hatırlamıyordum. En son arabada konuştuğumuzu hatırlıyorum ve uyukladığımı. Uyumuştum demek peki beni eve getiren Cenk şimdi nerdeydi? Terliklerimi kapının yanında hemen üşüyen çorapsız ayaklarıma geçirdim. Üzerimde bugün giyindiğim kıyafetler yoktu kareli kırmızı lacivert pijamalarım vardı. Salona geçip ışığı yaktım ortalık ter temizdi. Kimseciklerden iz yoktu. Tarçının kulübesine bakmak için çalışma odasına gittim. İçinde mışıl mışıl uyukluyordu. Bir tek ben dolaşıyordum. Annem ile babamın odalarının önüne geldiğimde içerden gelen düzenli nefeslerle onlarında uyuduğunu anladım. Şimdi aklıma takılan bu pijamaları bana kim giydirdi ve eve bırakan Cenk şimdi nerdeydi? Telefon kullanmaması sinir bozucuydu. Ya da kullanıp kullanmadığını bilmemek sinir bozucuydu. Biz nasıl bir sevgiliydik. Ama ben sevgili olup olmadığımızı da bilmiyorum. Şu iki günde neler olmuştu. Her zamanki okul günlerimden birini yaşarken yanıma oturan yabancı gençle ilerleyen bu macera daha ikinci gününden beni korkutmaya başlamıştım ilerleyen günlerde ne yapacaktım ben. Sıcacık yatağıma geri dönmüştüm ama şimdi. Hiç uykum yoktu. Yatağın içinde dizlerimi çekerek oturmaya başladım. İrx’in beni neden seçtiğini anlamaya çalışıyordum ben şimdiden korkuyorsam ileride neler yapardım hiç kendime güvenim kalmamıştı. Bir anda arkamdan gelen sürünme sesini duydum. Dikkat kesilmeye çalıştım ama şimdi arkamda duran kişide ses vermiyordu. Nefes bile almıyordu. Cenk nerdesin? Bıraktın beni tek başıma. Kendimi toparlamaya çalıştım biraz başarılı olduğumu düşündüğümde. Odama zarar vermeyecek olan su gücüne odaklandım. Ama su yoktu etrafta ve hala nasıl elementler etrafta bulunmadan ortaya çıkartacağımı bilmiyordum. Arkamdaki hışırtı tekrar geldi. Kesinlikle emindim arkamda biri vardı. Kendimi ağlamaya yoğunlaştırdım. Ama şimdi o sulu gözlerimden tek bir damla yaş düşmüyordu. Tam o sırada odamın ay ışığında aynanın yanındaki sarı güllerin bir bardağa yerleştirildiğini gördüm ve içindeki suyu hissedebiliyordum. İçindeki suya odaklanarak havada süzülmesini sağladım çok sessiz hareket ediyordum. Arkamdaki sesin sahibi kurnaz biri olduğu belliydi. Nefes bile almıyordu. Havada kırbaç gibi yaptığım suyumla hazırdım. Artık arkamdaki hışırtının sahibi korkabilirdi benden. Ve bir hışımla elimde su kırbacımla arkamı döndüm. Ama hiç kimse yoktu. Nasıl olur? Ayağa kalktım. İki adımla elektrik düğmesini bulup açtım odam bir anda etrafı saran beyaz ışıkla aydınlandı. Yatağımın arkasındaki poşet vardı. Ve salonun kapısını açtığımdan soğuk hava poşetin arada hareket etmesini sağlıyordu. Elimdeki suyu tekrar güllerin bardağına koydum. İyice paranoyak ve korkak olup çıkmıştım. Odamın duvarındaki turuncu saatim 5,45 gösteriyordu. Birazdan havanın aydınlanacağını biliyordum. Mutfağa gidip kahvemi hazırlamaya başladım. O sırada benim ayak seslerime uyanan annem mutfağa peşimden girmişti. Hatta onu arkamda aniden görünce tırsmadan alamamıştım kendimi. Annem gülümseyerek
“Günaydın meleğim” dedi.
Bende “Günaydın annecim” diye karşılık verdim.
“Bana da bir bardak hazırlar mısın tatlım kendime gelmem şart dün gece çok geç geldik.”
Demek geç gelmişlerdi o zaman ben kaçta gelmiştim eve tam anneme sormak için ağzımı açtığım sırada annem benden önce davranarak
“Sen çoktan gelip uyumuştun bile sizin nasıl geçti açılış?”
Demek Cenk beni eve bırakmıştı. Hemen kendimi toparlayarak
“Ay çok güzeldi. Yeni iki arkadaş edindim. Hafif ters kızlar; ama fena sanılmazlar” dedim.
Nerden çıkmıştı şimdi Zey ile Tina’dan bahsetmek. Annem daha çok Cenk’i merak ettiğini anlayınca konuşmasına gerek görmeden üstü kapalı dünü anlatmaya çalıştım.
“ İşte Cenk ile önce balık yedik sonrada arkadaşlarıyla tanıştım Cenk’in”
Evet, yalan sayılmazdı. Tina ve Zey’i Cenk tanıyordu. Bir insanı tanımakta arkadaş saymak sayılır. İçimde ki vicdanla konuşmamıza devam ederken kahvenin olduğunu haber veren tıkırtının sesiyle yerimde sıçradım. Annem bu paniğime gülmekle karşılık verdi. Bende ona gülümseyerek kahve servisini yapmaya başladım. Onun kahvesini önüne koyduktan sonra tarçının mırlamasıyla aşağıya ayaklarıma sürtünen tüy yumağını eğilip kucağıma altım. Patisinin birini yüzüme koyarak oda güya beni seviyordu. Patilerinin soğukluğundan üşüdüğünü anlamıştım. İçerdeki sobayı onun için açıp önüne koydum. Hemen uykusuna kaldığı yerden devam etti. Kahvemden koca bir yudum aldım. Annemin yanına sohbet etmeye gittim…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element
FantasyDuru çevresindeki savaştan bir habersiz sıradan bir genç kızken kendini kanlı savaşın tam ortasında bulmuştu... O sıradan bir kız değildi... Tanrıça İrx onu seçmişti. Ama o haline isyan edemiyordu! Çünkü yanında onu her daim bırakmayacak bir Koruyuc...