3 GÜN SONRA
Yeni grubumuza alışmak kolay oldu. İzci, Volkan ve Sag kol bir konsolos oluşturdu. Bir toplantı masası gibi bir şey. Geniş bir yerde idik. Her gün ki gibi sabah Oğuzhan ile birlikte kahvaltı yaptıktan sonra radyoları kontrol edip telsizden birilerinin buraya gelmesi için anons yapıyordum. Hiç ses gelmiyordu. Ama bir dakika! Bir ses geliyor;
-Kör noktalar, çok fazla kör noktanız var.
-Hey hey, siz! Şuan neredesiniz? Alo? Kör nokta ne demek? İsminiz nedir?
Telsiz kapandı. Ne olduğunu anlayamadım.
Telsiz: Duvarlara Dikkat!
Ve yine telsiz kapandı. Ne oluyor burda? Bunu konsolosluğa söylemem gerek. Merkez binasına doğru koştum ve hemen kapıdan içeri girdim. Oğuzhan da burada idi. Burada olması daha iyi. Hemen durumu anlattım. İzci de bize ava çıktığında birilerinin onu izlediğini anlattı. Olay tedirgin olmaya başladı. Ne yapacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu. Grubumuza söylememiz gerekiyordu. Onlarla küçük çaplı bir ordu gibiydik. Her an küçülerek yok olabilirdik. Böyle bir dünyada tabiricaizse b*k yoluna gitme ihtimalimiz daha yüksek. Volkan duvarları kontrol etmemiz gerektiğine kanât getirdi. Konsolos ona hak verdi. İzci, Oğuzhan ve Volkan küçük bir grup, ben ve Sag Kol küçük bir grup oluşturduk.
Onlar küçük çaplı kampımızın sağ tarafına, ben ve Sağ Kol sol tarafına doğru yol aldık. Burada yaşayan bebekler vardı. Onların ölümüne yumamazdık. Bunu asla yapamazdık. Ne ben, ne Oğuzhan ne de diğerleri. .Sağ tarafı kontrol sırasında sol tarafta bebek ağlama sesleri duyduk. İrkildik ve oda ne? Elinde bıçak, testere vb. olan adamlar duvarları aşmış. Telsizdeki ses! Gerçekten kör noktalar vardı. Eli bıçaklı adamlar küçük çaplı ordumuza saldırıyordu. Sağ Kol bana kanalizasyona inmemiz ve orada beklememiz gerektiğini soyledi. Ne kanalizasyon mu? Orada ne be?
Eli bıçaklı adamlardan kaça kaça kapağa gittik. Duvarlar küflü idi. Sag Kol duvarlara çok yakın duruyordu. Bir yürüyen birden belirip onun kolunu kopardı! Hemen cebimdeki silahı alıp o yürüyebilen ölüyü tek kurşunda beyninin ortasından yere serdim! O- o ısırıldığını anladıktan sonra bana dönerek 'Başıma ne geleceğini biliyorum " dedi. Korkmuştu. Bende öyle, çok korkuyordum.
Kanalizasyonun içindeki uzun tünellerden yürüyen ölü sesleri geliyor idi. Ama Sag Kol bana dönerek " Ne yapacağını biliyorsun! Ben tek yapamam, kendimi vuramam" dedi. Bende " Öz-, çok özür dilerim, b- benim suçum, hepsi benim suçum. Sana o kadar yakın durmaman gerektiğini söylemeli idim." dedim. En sonunda telsizi açıp diğer grup ile konuşmak aklımıza geldi. Ve hemen konuşmaya başladım:Ben: Oğuzhan, İzci neredesiniz? İyi misiniz?
Oğuzhan: (Kısık bir ses ile) Sessiz ol Tarık! Nerede, ne yapıyorsun?
Ben: Bi kanalizasyon da tıkıldık. Sen nerdesin?
Oğuzhan: Bir dolaptayım. Burası yürüyenler ile dolu yardıma gelmelisin! İzci ve Volkan eli bıçaklı adamları silahlarla öldürüyor. Onlarda silah yok. ma sende bulumalı. Eğer yanında silah yoksa ölmüşsün demektir!