"Korkma... her şey iyi gidecek."
Kalbim akşamki yemeğin heyecanıyla çarpıntılanırken titreyen ellerimle sürahiden bardağa su boşalttım. Sanırım ilacımı içsem iyi olacaktı.
"Elimde değil. Bana bir teklifi olacağını söyledi." İdil oturduğu yerden kahkahayla gülmeye başlayınca suyu içmeyi bırakıp ona doğru döndüm. Neydi bu kadar komik olan?
"Sanırsın evlenme teklifi edecek." Gözlerimi devirip belimi tazgaha dayadım.
"Annesinin bir teklifi olacak!" Yüzü yavaştan ciddileşirken ayağa kalktı.
"Annesinin mi?" Sıkıntıyla ensemi ovalarken camın önüne gittim.
"Daha da önemlisi Savaş'ın halâ bu yemekten haberi yok."
"Ara haber ver o zaman." Hüzünlü bir iç çekerken bahçede kuşları yakalamaya çalışan Minik'i izledim.
"Geçen sefer beni gördüğünde pek hoşuna gitmemiş gibiydi."
"Çünkü haberi yoktu ve şaşırmıştı... şimdi onu ara ve haber ver." Öyle midir? Sadece şaşırmış mıdır? Belki... Sonuçta haberi yoktu ve ailesinin bana yoğun ilgi göstermesi onu gerçekten şaşırtmış olabilirdi. Başımı sallayıp telefonumu elime aldım. Mesajlar kısmına girerken ona ne yazacağımı düşünüyordum. Durumu olduğu gibi açıklasam daha iyi olacaktı sanırım. Daha birkaç harfe basmıştım ki İdil elini elimin üzerine koyarak beni durdurdu.
"Odana çık, kafanı topla ondan sonra ara."
"Ve sonra da benim odama gel de ne giyeceğini kararlaştıralım." Tam ağzımı açacaktım ki konuşmama izin vermeden devam etti.
"Bu özel bir davet öyle pantolon bluzle gidemezsin."
"Öykü haklı." Dudağımı büzüp ikisini de kendime çektim ve kocaman sarıldım.
"İyi ki varsınız." Onların desteğini hissetmek güzeldi. Kafamın basmadığı yerde akıl verecek birilerinin olması büyük şanstı. Sanırım hayattaki en büyük şansım onlardı.
"Sana tanışma makyajı yapacağım... çok heyecanlı!" Tanışma makyajı?
"Ama önceden tanıştık ki."
"O ansızın gelişen bir şeydi bu ise özel. Seni daha iyi tanımak isteyecekler. Büyük ihtimalle çok fazla soru yağmuruna tutacaklar. Kendini hazırlasan iyi edersin." Derin bir nefes alıp aklımda küçük bir sahne canlandırdım. Annesi, babası ve Tanem... üçü birden aralıksız sorular sorup bana soğuk terler attırırken karşımda oturan Savaş bundan keyif alırcasına sırıtıyordu. Bu ne kötü bir senaryoydu be!
Bardağa tekrar soğuk su doldururken yavaşça yutkundum. Korkuyordum...
Yağmur yavaş yavaş çiselemeye başlayınca mutfak kapısından çıkıp ağaca tırmanmaya çalışan Minik'i kucağıma aldım.
"Biliyorum... bu aralar seninle fazla ilgilenemedim." Kucağımdan inmek için tepinirken onu daha sıkı sarıp odama çıktım. Onu sıcak yatağına bırakırken telefonumu cebimden çıkarıp Savaş'ı aradım. Hastalığı ne durumdaydı acaba? Beni hatırlar mıydı? Aklıma gelen fikirle sinsice sırıtıp telefonumu elime aldım. Küçük bir oyuna ne derdi? Ben evet diyorsam ona söz hakkı tanımıyordum. Sadece küçük bir oyun...
Sinsi sırıtmama devam ederken telefonu açmasını bekleyip başımı yastığa koydum. Vereceği tepkileri çok merak ediyordum. Hem... ben sarhoş olduğumda o da benimle eğlenmişti. Ödeşmiş olacaktık o kadar...
"Orada mısın?" Sesini algıladığımda kendime gelip boğazımı temizledim. Ne ara açmıştı telefonu hiç fark etmemiştim.
"Buradayım... Dün gece mesajıma geri dönmeyince seni merak ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUMİYET
Teen FictionBenim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. Biri elimi tutarken diğeri çelme takıyordu. Ben ise hep o kısa olan yaşamla ölüm arasında ki ince çiz...