𝐻𝐴𝑅𝑅𝑌 𝑃𝑂𝑇𝑇𝐸𝑅 𝑉𝐸 𝐾𝐼𝑍𝐼𝐿 𝐾𝐴𝐻𝐼̇𝑁 | ❝ Seni sevmekle nefes almak arasında seçim yapmak zorunda kalsaydım, son nefesimi seni sevdiğimi söylemek için kullanırdım. ❞
'𝐖𝐚𝐭𝐭𝐩𝐚𝐝𝐅𝐚𝐧𝐟𝐢𝐜𝐬𝐓𝐑' 𝐨𝐤𝐮𝐦𝐚 𝐥𝐢𝐬𝐭𝐞𝐬𝐢𝐧𝐝𝐞
...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✯★✯
Ağlıyordum.
Hıçkırıklarla ağlıyordum ve karşımda ki Blaise'e deli gibi bağırıp çağırıyor ve gücümün yettiğince göğsüne yumruklarımı geçiriyordum.
Karşı karşıyaydık; ben ona tüm öfkemi kusuyordum ve o da, beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Neden yaptın bunu?" diye sordum gözlerimden yaşlar akarken, bir adım geri çekildim.
"Olması gereken bu değil miydi?" diye sordu sertçe. "Bir yol arıyordun ve sana yardım ettim."
Öne doğru tökezlediğimde hızla duvara tutunup düşmekten kurtuldum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve az önce gördüğüm bu anının ne olduğunu çözmeye çalıştım. Blaise ve ben kavga ediyorduk, burası açıkça belliydi ama konusu neydi? Beni hem üzecek hem de bana yardım edecek ne yapmış olabilirdi de, ben bu kadar yıkılmış vaziyetteydim?
Bunu ancak bekleyip, görebilirdim.
Bu yüzden, hızla kendime çeki düzen verip, toparlandım. Elimde ki Gelecek Postası'nı sıkı sıkıya kavrayarak koridoru döndüm ve Büyük Salon'dan içeriye girdim. Anında Harry ile göz göze gelirken, gözlerimi ondan kaçırıp Slytherin masasına adımladım. Onun gözlerini sırtımda hisseder gibiydim ve ayrıca binasına yaklaştığım Blaise ile göz göze gelmiştim.
Blaise'e sert bakışlarımı atarak, karşısında oturan Draco'nun önüne Gelecek Postası'nı koydum. Ağzı yumurta dolu halde, "Bu nedir?" diye sordu. "Ve sana da günaydın, kuzen."
"Oku şunu," dedim gazeteyi göstererek. "Hadi."
Bana gözerini devirip gazeteyi ortaya serdi ve birinci sayfayı tamamen kaplayan on siyah-beyaz fotoğraf hepimizin dikkatini çekti. Draco bana endişeli bir bakış attı, ayrıca Blaise ve Pansy'de gazeteye doğru eğilmiş, resimlerin üstündeki manşeti gördükleri gibi nefesleri kesilmişti.
AZKABAN'DAN TOPLU KAÇIŞ
BAKANLIK ESKİ ÖLÜM YÎYEN'LERÎN İKİ YIL ÖNCE AZKABAN'DAN KAÇAN PETER PETTİGREW'IN ETRAFINDA TOPLANACAĞINDAN KUŞKULANIYOR
Dokuzu büyücülerin, onuncusu da bir cadının yüzüydü. Fotoğraflardaki insanlardan biri sessiz sessiz, alaycı bir şekilde gülüyordu; diğerleri küstah bir tavırla, parmaklarını resimlerinin çerçevesine vurup duruyorlardı. Her resmin altında bir isim vardı ve o kişinin Azkaban'a hangi suçla gönderildiği yazılıydı.
Dudak bükerek gülen uzun, solgun çarpık yüzlü bir büyücünün resminin altında, Antonin Dolohov, yazıyordu; Gideon ve Fabian Prewett'ı hunharca öldürmekten mahkûm oldu.
Canı sıkkın bir şekilde resminin kenarına yaslanmış olan yağlı saçlı, çopur yüzlü bir adamın resminin altında ise, Augustus Rookwood, yazılıydı; Sihir Bakanlığı sırlarını Adı Anılmaması Gereken Kişi'ye sızdırmaktan mahkûm oldu.
Ama Draco ve benim asıl dikkatimizi çelen, cadının resmi oldu. Daha sayfayı gördüğümüz anda yüzü hemen gözümüze çarpmıştı. Resimde uzun, siyah saçları bakımsız ve dağınıktı; oysa Malfoy Malikanesi'nde onların derli toplu, gür ve parlak halini görmüştüm. Kadın şiş kapaklı gözleriyle dik dik baktı, ince ağzının çevresinde mağrur, hor gören bir tebessüm vardı. Sirius gibi o da büyük bir güzelliğin izlerini taşıyordu, ama bir şey -belki de Azkaban- güzelliğinin büyük kısmını alıp götürmüştü. Bellatrix Lestrange, Frank ve Alice Longbottom'a işkence etmek ve ömürlerinin sonuna dek bakıma muhtaç halde kalmalarına yol açmaktan mahkûm oldu.
Sihir Bakanlığı dün akşam Azkaban'dan toplu bir kaçış gerçekleştiğini duyurdu. Sihir Bakanı Cornelius Fudge, özel bürosunda gazetecilerle konuşarak, yüksek güvenlik altındaki on mahkûmun dün akşam erken saatlerde kaçtığını ve kendisinin hemen Muggle Başbakanı'nı bu kişilerin ne kadar tehlikeli olduğu konusunda bilgilendirdiğini söyledi. Fudge dün akşam, "Ne yazık ki kendimizi, iki yıl önce katil Peter Pettigrew kaçtığında ortaya çıkanın eşi bir durumda bulduk," dedi. "İki kaçışın birbiriyle ilgisiz olduğunu da sanmıyoruz. Bu büyüklükte bir kaçış, dışarıdan yardım alındığını gösterir; Azkaban'dan kaçan Pettigrew'un, başkalarının izinden gelmesine yardımcı olma açısından ideal bir konumda olduğunu unutmamalıyız. Ancak suçluları ele geçirmek için elimizden geleni yapıyoruz ve sihirle uğraşan topluluğun uyanık ve dikkatli olmasını rica ediyoruz. Bu kişilerin hiçbirine, hiçbir koşul altında yaklaşılmamalıdır."
Draco gözlerini ağır ağır gazeteden çekip bana çevirdi, "Kaçmış." dedi korkuyla.
"Farkındayım," dedim sertçe. "Olmamalıydı, olmamalıydı..." diye tekrarladım homurdanarak.
Pansy, "Bunu biliyor muydun?" diye fısıldadı tereddütle. "Daha önce görmüş müydün?"
"Tabi ki gördüm!" dedim öfkeyle. "Hatta iki yıl önce Peter'ın yakalanmasına yardım ederken onları uyarmıştım ama şuna bak!" Gazeteyi öfkeyle ittim. "Beni dinlemeleri gerekirdi, eğer bana güvenselerdi..."
"Hi!" diye seslice bağırdı Pansy. Birkaç göz ona dönünce hızla başını eğdi. "Peter Pettigrew'ı sen mi yakaladın?"
"Konumuz bu değil," dedim ona susması gerektiğini söyleyen bakışlarımı atarak. "Ama evet, büyük yardımım dokundu."
Draco fırlayıp ayağa kalktı. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Blaise, şaşkınlıkla.
"Bir mektup göndermeye," dedi Draco, çantasını omzuna vurarak. "Anneme mektup yazmalıyım." Salon'dan çıkan Hermione'nin arkasından o da çıktı.
Öğretmenler masasına göz attım. Orada farklı bir durum vardı: Dumbledore ve Profesör McGonagall koyu bir sohbete dalmışlardı, ikisi de fevkalade ciddi görünüyordu. Profesör Sprout, Gelecek Postası'na bir ketçap şişesine dayamıştı ve birinci sayfayı öyle bir dikkatle okuyordu ki, öylece duran kaşığındaki yumurta sarısının ince ince kucağına damladığının farkında bile değildi. Snape ortalarda görünmüyordu. Dumbledore ile birkaç saniye göz göze gelince planımızın işe yaramadığı olduğunun gerçeği ile hayal kırıklığı dolu gözlerimizle birbirimize baktık.