"Jiminnie Hyung! "
Sesini duyduğum yere döndüğümde tedirginlikte bekliyordum. Nerede olduğundan emin olamazken ne kadar uzakta olduğunu da anlayamıyordum. Birden kolumdan çekildiğimde ağzımdan korku dolu bir nida çıkmasına engel olamadım.
"Sakin ol. Sakin ol Hyung. Özür dilerim. Korkacağını düşünmedim. Ama sen de beni çok korkuttun! Evden bir şey söylemeden neden çıkıyorsun? Ne kadar korktum haberin var mı? "
Avuç içimi göğsüne bastırıp kalp atışını hissederken derin nefesler alıyordum.
"Aklından ne geçiyordu! "
Gözümden kayan yaşın yanağımdan düşüşüyle bıraktığı ıslak yola vuran hafif rüzgar üşüttü beni, ama en çok kalbi deli gibi atsa bile sert sesiyle bağıran Jungkook buz kesmeme neden olmuştu.
"Sadece hava almaya çıkmıştım."
Saçlarımın üstünde defalarca dudaklarını hissederken onun da biraz sakinleştiğini düşünüyordum.
"Bana neden söylemedin? "
Derin bir nefes alıp uzaklaştım göğsünden. Omzundan asağıya indirirek elini buldum ve yavaşça tuttum.
"Yarın önemli bir sınavın var. Çalışman lazım. Sana fikrini sorsam izin vermeyeceğini biliyordum. Her seferinde benimle olamazsın Jungkook. Bir hayatın var. "
Elimdeki eli tutuşunu sıklaştırdı.
"Sen daha önemlisin ama. "
Kafamı hızla iki yana sallarken telaşla yüzünü aradım. Çenesine dokunan elimle dudaklarına uzattım ellerimi. Kapattım bir elimle üstünü.
"Böyle söyleme. Suçlu hissediyorum. Hayatını yaşamanı istiyorum Jungkook. "
Konuşmaya devam edecekken elime serçte çarpan bir şeyle yüzünden düştü ellerim.
"Yeter artık! Söyleme bunu! Ben istemiyorum. Sensiz bir hayat yaşamak istemiyorum. Seni seviyorum. "
Yine yapıyordu. Kalbim hızla atıyordu ve yanaklarım yanıyordu, belki de kızarıyordum. Ama olmazdı.
"Böyle söyleme. "
Az önce ittirdiği elimi tuttu bu sefer.
"Neyi söylemeyeyim Jimin! Biliyorsun. Seni nasıl sevdiğimi biliyorsun. Bunu söylememem gerçeği değiştirmiyor. Biliyorum sen de seviyorsun beni. Ama aptalca sebeplerlerle bize engel oluyorsun, mutsuz ediyorsun. "
Elimi kurtarmaya çalıştım elinden.
"Burada konuşup tartışmayalım. "
O ise daha sıkı tutarken elimi daha da büyük bir sinirle bağırdı.
"Kaçma artık! Bu lanet ıssız sokakta kimse yok! "
Ben de kendime hakim olamadan bağırdım.
"Birilerinin olup olmadığını göremiyorum! "
Anlık bağırışımla sessizlik etrafı kaplarken acı bir gülümseme kapladı dudaklarımı. Mutsuzdum ama kendimi gülümsemeye zorluyordum.
"Anlamıyor musun Jungkook? Göremiyorum. Seni hissetmem için yeterince yakınımda değilsen olduğun tarafa bakamıyorum bile! Gözlerimde gözlerini görüyorsundur belki ama bilmiyor musun hiç bir zaman duyguyla bakamayacağım sana! Dokunarak ezberlesem de yüzünü gülümsemenin suratına kattığı ışıltıları göremem. Ben bir mahkumum, seni de buraya mahkum edemem. "
Çenemi tutup suratımı hafifçe oynattıktan sonra konuştu.
"Yanlış yere bakman umrumda değil, bana doğru dönmeni sağlamak için hep orada olacağım. "
Çenemdeki elini tuttuğumda onun da benim gibi titrediğini gördüm.
"Bir gün mutlaka yorulursun. Senden bunu isteyemem."