Dün attığım bölümü atlamayın:))
(Jimin'in Gözünden)Herkesin dört gözle beklediği an gelmişti. Akşam yemeği vaktiydi! Ben iki tabağımı da doldurup bizimkilerin olduğu masaya oturdum. Tae, üç tabak yemek almıştı. Tae gibi üç tabak yemek alan, öğrenciler arasında bir tek Jungkook vardı. Jin hyung ise dört tabak yemek almıştı. Geri kalanı benim gibi iki tabak almıştı. Evet, insanların masalarına bakıyordum.
Jackson, Jinyoung ve Tae; dört kişilik bir masaya geçmişlerdi ve sessizce yemeklerini yiyorlardı. Yanlarına oturduktan sonra onlara çemkirdim. Sessizce yemek yemek de neydi? Hem de böyle bir günde?!
- Susup yemek mi yenir?! Hem de böyle bir günde?! Konuşun! Ne oldu anlatın hemen bana! İyi madem hiçbiriniz anlatmıyor, ben anlatırım.
- Fırsat vermedin ki, anlatmamız için!
- Sus Taetae. Siz zaten sevişmişsinizdir, napacaksınız ki başka?
- Verdiğim hediye işine yaradı mı? Gördüğü anda kesin hızlanmıştır. Bu tür konularda bana geleceksiniz.
- Ya ne diyorsunuz?! Olmadı aramızda bir şey! Jimin anlat hadi sen!
Güldüm, sıra için çok beklememe gerek yoktu. Bu formül her zaman işe yarardı. Birine bir şeyler de, kafaları karıştır ve hoopp...
- Ben de çok fazla bir şey olmadı. Bana her zamanki gibi prenses dedi. Bir arada aramızda mesafe kalmayıncaya dek üstüme falan geldi. Çünkü ona odun demiştim. Böyle yani.
Hoşlanma kısmını biraz nazlanıp öyle söyleyecektim.
- Ha birde, hareketlerim hoşuna gidiyormuş falan. Öyle bir şey söyledi.
Bu sefer normalden daha fazla nazlanmıştım.
- Ben de düşünüyordum ki, bu çocuk bir prenses için kendini öyle yırtmaz. Görmeniz lazımdı, nasıl bağırıyordu!
- Evet, Jinyoung geldi ve susturdu beni.
Biz Jinyoung ile konuşurken Tae ve Jackson ise yemek yemeyi bırakmış sadece bize bakıyorlardı. En sonunda Jackson girdiği transtan çıkıp konuştu.
- Hoşlanma falan... Tam olarak ne dedi sana?
- Dedi ki, kısa boylulardan korkacaksın demişler---
- Ha, kızım sana hakaret etmiş baya bu. Gidip dövelim istersen. Sana benden başka kimse kısa diyemez. Dost acı söyler! O dostun mu?!
- Sus Tae, bölme beni! Sonra da dediki, ama korkmaktan çok hoşuma gitti prenses.
- Bence, tam olarak o anlamı kastetmedi ama yine de gözümüzü ondan ayırmasak iyi ederiz. Tae, sıra sende.
- Jinyoung, ne çabuk bitirdin beni!
- Hızlı olmamız lazım. Yemek yedikten sonra da gezeriz falan. Herkes anlatsın da. Sonra tekrar döner konuşuruz zaten.
- İyi, o zaman sıra bende. Ama Hoseok ile hiçbir şey olmadı. Sadece utanıp birbirimize baktık falan. Bir kere konuşmaya kalkıştım. Kekeledi ve resmen kaçtı. Namjoon ile buluşacağım diye. Böyle işte de Jinyoung madem bu kadar hızlanalım diyorsun. Sıra sende.
- Ben ne alaka Tae? Sizin oda arkadaşlarınızla aranızda bir şeyler var. Bizim yok. Zorunluluktan bizimki. Unuttun mu?
- Eminim, zorunluluktandır.
- Öyle tabi Jackson. Doğal olarak da hiçbir şey yapmadık. Eşyalarımızı yerleştirdik, yatak kavgası yaptık, sonra da yataklarımızı seçince herkes kendi kafasına göre takıldı. Bu yüzden de, Jackson, sıra sende. Ama söylemesen bile eminim ki ona yavşamanla geçmiştir tüm gününüz.
- O zaman sizi şaşırtmama izin verin. Sadece iki medeni insan gibi sohbet ettik. Hiç yavşamadım.
(Suga'nın Gözünden)
- Mark, ne yaptınız siz?
Jin meraktan çatlar bir şekilde laf alma çalışmalarına başlamıştı. Bir yandan da dört tabak yemeğini yemekle meşguldü. Seokjin-shi'nin tabaklarının sığmadığı için Mark ile yanyana, Jin'in karşısına oturmuştuk.
- Jackson kesin yavşamıştır. Mark da salak, anlamamıştır. Ne olucak başka Jin?
- Yoongi, salağım falan ama yavşadığını anladım! Yok, okulun en yakışıklısıyla aynı odada kalmak onun için bir onurmuş. Yok, çok havalıymış ve çok iyiymişim. Bunları yüzer defa söyledi. Bir ara valizime bile yavşadı. Valizin bile çok iyi, diye. Ama yavşamadığı zamanlarda oldukça eğlenceli idi.
Hmm, en azından bazılarının oda arkadaşı eğlenceli imiş.
Beğeni ve yorumlarınızı esirgemeyiniz ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLAN (BBF1)
FanfictionBFF çok basit biz BBF'yiz. Best Bros Forever... ..... Park Jimin-shi .... Semelerimizi kendimize aşık etme planı 👍 .... Ukelerimizi kendimize aşık etme planı .... JM: Gülmemi istiyorsan söylemen gereken iki kelime var. JK: Ne 'seni seviyorum' fala...