- 8 -

83 8 2
                                    

"Hey!"

Sokağın girişinden gelen sesi, kendinden emin adımlar izlerken Bryce üzerimden çekildi ve dünya eski hızına geri döndü. Ama bu sefer bedenim de yaşadığı şoktan sıyrılmıştı ve şimdi soğuk soğuk terlerken aynı zamanda titriyordum da.

Bryce'ın gelen kişiyle konuştuğunu duyabiliyordum. Yine de algılarım, konuşulanları anlayamayacağım kadar kapalıydı çünkü şu an odaklanabildiğim tek şey kendi bedenimde dönen tuhaflıklardı. Kendimi iyice arkamdaki tuğla duvara yapıştırmıştım, tükettiğim alkol yüzünden ne dengemi ne de kafamı toparlayabiliyordum.

Ama gitmeliydim. Değil mi? Bryce geri gelmeden buradan uzaklaşmalıydım. Ama tek yapabildiğim kendimi duvara daha da yapıştırmak olmuştu.

Hadi Lily!

Koluma dokunan elle yerimden sıçradım.

"Bırak beni!"

Gırtlağımı yırtarcasına haykırarak kollarımı uzanabildiğim her yere savurdum.

"Hey- Hey, sakin ol, Lily. Benim... Ashton."

Duyduğum isimle kalakaldım. Soluklarımın arasından kafamı toparlamaya çalışıp gözlerimi karşımdaki siluete diktim.

"Ashton?"

"Evet, benim. Sakin ol, tamam mı? Güvendesin."

Şimdi, odaklanmışken, ana caddeden gelen hafif ışığın altında yüzünün ayrıntılarını görebiliyordum. Ela gözlerin endişeli bakıyordu, vücut dili temkinli olduğunu belli ediyordu.

"İyi misin?"

Bana dokunuyordu. Benimle konuşuyordu. Bana adımla seslenmişti.

Dişlerimi sıkarak üzerine atıldım ve onu kendimden uzağa ittim.

"İYİ Mİ!?"

Yüzünde bir şok ifadesiyle bakakalmıştı.

"Şimdi mi umursamaya başladın?"

"Benim. Ashton. HADİ CANIM, CİDDEN Mİ? Neyim ben, aptal mı?"

"Neden peşimden geldin ki?"

Art arda sıraladığım cümlelerle afallamış hali ben sustuktan sonra kısa bir süre için daha devam etmişti. Ama en sonunda kendine gelerek soruma cevap verdi.

"O orospu çocuğunun senin arkandan çıktığını gördüm. Peşinden geleceğini tahmin ettim."

"Neden umrunda ki!?" diye çıkıştım, sinirim hala geçmiş değildi. Ama anlaşılan benim sözlerim de onu sinirlendirmişti. Kaşları çatılırken inatçı bir yüz ifadesine büründü.

"Neden sadece teşekkür edip durumu kabullenmeyi denemiyorsun?"

İğneleyici tonlaması sadece içimdeki öfke kazanının daha da kaynamasına sebep olmuştu ama Ashton'ın bir yere kadar haklı olduğunu da biliyordum. Ama sadece bir yere kadar...

"Teşekkür ederim, Ashton ama hala benim ne demek istediğimi anlamıyorsun. Tabii ki bana yardım edecektin. Ama hiç tanımadığın birine de yardım ederdin. Benim merak ettiğim, en başında neden peşimden geldiğin. Çünkü benim kim olduğumu haftalardır biliyorsun ve bir kere bile yanıma gelmeye tenezzül etmedin. Neden şimdi?"

Küstah ifadesi giderek yok oldu. Hafifçe aralanmış dudaklarıyla suratıma afallamış bir ifadeyle bakakaldığında, Ashton'ın bana verecek gerçek bir cevabı olmadığını anlamıştım. Yani, elbette bu sorunun bir cevabı vardı. Sadece, Ashton bunu bana söyleyecek cesareti toparlayabilecekmiş gibi görünmüyordu. Ve böyle boktan bir zamanda, özellikle de kafam alkol ve öfkeyle bu kadar iyiyken, onu bekleyecek sabrım yoktu.

Daydream [Irwin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin