Ne güzel söylemiş Turgut UYAR "Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur"
Şimdi size kendimden bahsetmek isterdim ama hiçlikte ki biri ne hisseder nasıl olur anlatamam ki. Bu hiçlik beni olduğumdan daha olgun kılan, zamanla duygularımı göz ardı etmeme yardımcı olan bir çıkmaz.
Ben kim miyim? Hani okulda beden dersinde bütün sınıf bir faliyet yapar ya kimisi voleybol kimisi basketbol kimisi ise dedikodu peşindedir. Işte ben bir banka oturup şarkı dinleyerek kitap okuyan o karakterlere sonsuz bir hayranlık besleyen birisiyim. Öyle pek bir güzel de değilim. Siyah saçları belinin aşağısına kadar uzun mavi gözlü biriyim. Yanakları kıpkırmızı olan utanınca domates olan asosyellerin küçük prensesi. Ben kim miyim ? Yalnızlığı kendine eş kılmış artık bir çıkış yolu olsun diye çırpınan başkalarının derdini dinleyen hayallerine söz ettirmeyen biri. Bir kralın tacı nasılsa benim de kulaklığım öyleydi. Ben Rozerin. Öyle ismin şatafatlı durmasına bakmayın dümdüz bir hayata sahibim. Ve inanıyorum ki bir gün bu günlük benim ilk arkadaşımı ilk aşkımı da öğrenecek.
********
4 Ay Önce
Okulların tatile girmesine az kalmıştı. Bu durum benim için iyi miydi bilmiyorum. Çünkü bu ev beni daraltıyordu. Eve geldim yine kavga yine argo laflar.
Odama girip yatağıma uzandım küçüklükten kalma bir refleksle ellerim kulakkarıma gitti kulaklarımı kapatıp gözlerimi sıkıca yumdum. Sadece benim bu durumu yaşayıp yaşamadığımı sorguluyordum. Artık hayatım değişsin istiyordum. 2 gün sonra doğum günümdü. Ama mutlu değildim. Çağrı 'nın bana olan o soğuk tavrı iliklerime kadar korku ve endişe veriyordu. Beni bırakmasını göze alamazdım. Ailevi sorunları mı sadece o yanımdayken unutuyordum. Yanında mutlu aptal bir kız gibiydim.
2 gün nasıl geçti anlamamıştım. Çağrı ne aradı ne mesaj attı hep ben koştum ben aradım çok sevince kaybetmeye mahkum olduğunu bilemiyor insan. Sabah güzel olmak için uğraştım. Göz altımdaki o morluklar ağlamanın zararlarından olsa gerek. Doğum günümü kutlayacağımız kafeye geldim. Çağrı çalıştığı için gelemiyordu. Olsun dedim sonuçta akşam gelecekti. Doğum günümü kutladık. Ve gerçekten güzel bir gündü. Tek eksik oymuş gibi hissediyordum. Hava karadı Alperen Murat Mert Gaye ve Murat ın kuzeni parkta oturduk. Günün degerlendirmesini yapıyorduk. 20 kişiden bu kadar kişi mi kalmıştık sahi ? Telefonum çaldı . Arayan Çağrı idi. Sakin olmaya çalışarak açtım."efendim kuzum " dedim. " ya burda bir anket yapıyorlar sevgiliniz ve sizin ayakkabı numaraları filan diye kaç numara giyiyosun aşkım ?" dedi. Düşünmeden cevap verdim. "38 hayatım " dedim. Bir kac dakkaya gelecegini söyleyerek kapattı. Sonradan jetonun sesi kulaklarımda çınladı. Bu bana ayakkabı alacak ve ben gercekten yuttum bu numarayı. Çağrı yı gördüğüm de kalbim delice atmaya avuçlarım terlemeye başladı. Koşar adım yanına gidip boynuna sarıldım. Bizimkiler yavaştan hazırlanıyor gibiydi. "Hayırdır nereye ?". Murat yanıma gelip "biz kalkalım artık" dedi ve koluma hafifçe vurdu. Onlarla yolun sonunda ayrıldık . Elini sıkıca kavradım. "Doğum gününe yetişemedim ama benimle bir pasta yersin dimi prenses ?" Dedi. Nasıl kırarım seni sevgülüm derken öküz yanım başımla onayladım. Her zaman buluştuğumuz mekana girdik ve pasta söyledi. Ben pek yiyemesemde onu izledim. Hediyesini uzattı. Yanılmamıştım ayakkabı almıştı. Ayakkabıya baktığımda zevkli olduğunu anladım. "Eve geç kalma sen " dedi . Mekandan çıktığımızda hafif rüzgar üşümeme sebep olsada onun eli sarılışı içimi ısıttı. Otobüsü beklerken ona döndüm. " Ayrılmayı hiç düşündün mü ?" Derken bile nefesimin kesilmesine gözlerimin dolmasına sebep olmuştu bile. Konuyu değiştirmeye çalıştığında anladım bazı şeyler onda bitmişti. Bana döndü ve "Rozerin ben sana söz verdiğim için bugün yanına geldim ama bu sana verdiğim değerden bence biraz ara vermeliyiz " dedi. Yüzüm kaskatı kesildi . Beni orda bırakıp gidiyordu. Kendime gelmem için bir iki saniye durdum . Arkasını döndüğünde "Çağrı " diye seslendim. Ama duymamazlıktan geldi. Koşar adım yanına gidip yüzünü bana çevirdim. Hediyesini göğüsüne bastırarak "yazık " diyebildim. Ve bana " zaten bunu bile hak etmiyorsun " dedi ve gitti. Eve geldiğimde annem saatten şikayetçi tavrıyla karşıma dikildi. Ne yani saat daha 8 diye bağırdım. Odama gidip geceliklerimi giydim. Canım yanıyordu. İliklerime kadar hissediyordum ama ağlayamıyordum. Tek sorun buydu.
Ayrılmamızdan bir hafta geçmişti.
Beni her yerden engellemesi filan umrumda değildi ben her türlü ondan haber alıyordum. Akşam arkadaşım onun sosyal medyaya attığı bir resmi ss alıp bana attı. Ya dedim ölüyorum. Bana kuzeni olarak inandırmaya çalıştığı kişiyle aşklı sözcükler altında bir resimle karşımdaydı. Yine ağlamadım. Ama içim acıdı ben özledim dediğimde okuluma gelip 10 dakika dahi olsa beni görebilmek için yol çeken kızılayda kurtuluş parkında dizlerimin üstünde uyuyan adam ve kalabalık bir parkta bankın üstüne çıkıp aşkını ilan eden ben bu aşk bu kadar basit miydi ? Resme bakarken aklımdan bütün o yaşadıklarımız geçiyordu. O sosyal kızdan eser kalmamıştı. Herkesden uzaklaştım. En yakın arkadaşlarım yanımda olmaya çalışıyordu. Ama o yalnızlığın arzusu işlendimi bir kez içine kimseyi umursamaz hale gelirsin. Göz yaşlarını akıtmanın anlamı kalmaz. Hıçkırıklar eşliğinde ağlamanın tadını unuttum. Bu hayatımın güzelleştiğinden değil acılara bir uyuşturucu bağımlısı gibi alışkın olmandan . Sigaralar çoğaldı. Modlar sürekli değişti. Uykular az acılar çok öyleki ben aldanmıştım ateşin içinde ki suya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROZERİN
ChickLitHerşey güzel midir ? mavi yeşil renkler kadar huzur verir mi ki. Peki gökkuşağında siyah olmamasının sebebi onlar uyum sağlayamaması veya özel olması mıdır? İşte hayatı da bu yönde sorgulayan bir kız ailevi sorunları aşk hayatının karışıklığı psikol...