Kavgalıyız yine.
Aramızdaki dargınlığın yaklaşık bir haftadır sürdüğünü göze alırsak, anlaşılan kimsenin kimseden özür dileyeceği yok. Oysa ki ikimizin de burcu tertemiz, inattan eser yok.
Bu seferki kavga da pek büyük (!)
Kıyafetlerimi çok ortada bıraktığım için pororolu boxerıma takılıp yerer düşmüş.Düşerken de serçe parmağını kafasına çarpmış.
Odaya girdiğimde beli kafası çarpılmış haldeydi.Açıkçası kendi suçu olduğu düşüncesindeydim.
Peki serçe parmağının acısını kimden çıkardı?
Benden. Voodoo bebeği sandı herhalde, iyice elinde kukla oldum.
Beni gördüğü an bağırmaya başlamasın mı?
Korkudan burnum nefesime kaçtı. Konunun pororolu boxerımla alakalı olmadığı çok açıktı bir de. Pororolu boxerıma temas ettiği için bile mutlu olmalıydı!
Asıl sorununun ne olduğuyla ve neden kızgın bir ruh halinde olduğuyla ilgili bir sorgulamada bulunmadım ve bana boş yere bağırdığı (veya böğürdüğü) için sinirden dolan gözlerimi bir hışımla sildim.
Kapıyı tabiri caizse camış gibi çarparak çıktım odadan, gittim Jackson ve Mark Hyung'ın odasına. Aralarına yattım.
Bir hışımla kendimi oryaya serdiğimde uyandılar, ses yapmamıştım ama dirseğimi birinin bir yerine gömmüş olabilirdim.
İkiside şaşkınca bana bakarken Jackson Hyung gece lambasını açtı, yüzümü görmeye çalıştı. Mark Hyung'sa ışıktan kıstığı gözleriyle Jackson Hyung'ın koluna vurup ışığı kapatmasını söyledi. Çenem hüznümden titriyordu resmen.
İkisi de bana yapıştı.
Jackson Hyung bacaklarını bana dolayıp ne zaman aktığını bile bilmediğim; yanaklarımda kurumak üzere olan ve kaşındıran gözyaşlarımı sildi.
Konuşmadan burnumu çekmeye devam ettim.
Mark Hyung saçlarımı okşadı biraz.
Uykuya dalmadan önce, uykulu bir sesle yakındığını duydum. "Bu çocuk neden pilav kokuyor?"
Pilavın kokusu yoktu bir kere! Hem eğer bir kokum olsaydı bu gül veya karanfil olurdu. Belki de çilekli limonata.
Üstelemedim.
5 gün geçti bu vukuatın üstünden. O gecenin ardından Jackson ve Mark Hyung'ların arasında yatmadım, çünkü ben yatakta yatarken onları yere sermeyi başarmıştım.
Ben onların savunmasız, masum, günışığıydım.
Arada bir ne bok olduğumu çakıyorlardı ama şimdilik küçük prens bendim. Kullanmaya da hiç utancım yoktu.
Neyse.
Jaebum'ı tamamen görmezden geldim. O da beni takmıyormuş gibi yaptı.
Bir ara arkadaşına bana çok yüz verdiğini ve şımardığımı söylediğini işitmiştim.
Cehenneme kadar yolu vardı.
Birkaç kez de Jinyoung Hyung bizi barıştırmaya çalışmıştı çünkü o bile benim bu yıkık bakışlarıma hüzünlenmişti.