Bölüm 44

321 14 18
                                    

Sinan,akşama kadar bu bilmediği kentte aylak aylak dolaştı. Attığı her adımda Gülsün'de  onunla yürüyordu sanki. Onun yokluğuna alıştığını  sanıyordu ama alışamamıştı. Çektiği  vicdan azabı ile yaşamak yüktü Sinan için. 

Yerleşmek için güzel bir kent seçmişlerdi ama hiç  ilgisini çekmiyordu . Gülsün'süz bir dünya güzel olamazdı, dünyayı ve hayatı güzelleştiren sadece  karısıydı. 

Deniz kenarına doğru yürüdü. Havada ılık bir esinti vardı. Martılar çığlık çığlık bağırarak uçuyorlardı. Martılara simit atmak geldi içinden. Gülsün'le hep böyle yaparlardı. 

"Of, ben ne yapacağım, her yerde karımı görüyorum sanki. Her şeyde o var. Nasıl kıydım ben ona? Bize bunu neden yaptılar? Mutlu olmayı en çok benim karım hak ediyordu. O beni annem gibi, babam gibi, ablam gibi hiç yargılamazdı. Neden daha iyi bir kariyerin yok demezdi bana. Resim yapabilmem için beni nasıl yüreklendirmişti. Mutluydum ben karımla, biz çok mutluyduk."

 Dayanamıyordu, sesini duymamaya, elini tutmamaya dayanamıyordu. Özgürlüğünün ilk günüydü ama o boğuluyordu. İnsanın tutsaklığı duvarlarla değilmiş, ,insan kendisini daha kolay tutsak hale getirebiliyormuş. Ağır adımlarla yürümeye devam ederken bir barın önünde olduğunu fark edip içeriye girdi. İçmek, kısa sürede olsa her şeyi, yaşadıklarını unutmak istiyordu. Eve olabildiğince geç gidecek, kimse ile yüz yüze gelmeyecekti.

"Abi, kapatıyoruz" Garson başına dikilmiş  artık kapatacaklarını söylüyordu .O kadar dalmıştı  ki, barın boşaldığını, müşteri kalmadığını fark etmemişti. Hesabı ödeyip çıktı. Gözleri çift görüyordu, başı fırıl fırıl dönüyordu. Bu kadar sarhoş olmasına rağmen ne karısını  öldürdüğünü, ne onun rüyalarında  "Neden?" diye sorduğunu unutamamıştı. Evin ne tarafta olduğunu da bilmiyordu. Nereye gidecekti, kimse soracaktı, hiç fikri yoktu. Telefonunu çıkartıp baktı, şarjı bitmişti. Barın kapısında dikiliyordu. Ne tarafa gitse fark etmeyecekti. Sahildeki çay bahçelerinden birisine girdi, kimsecikler yoktu, masalardan birisine oturup kafasını ı masaya koydu. Beyninde düşünceler dans ederken sızıp kaldı. 

"Birader, burası otel değil, kalk bakalım." Birisi omzunu dürtüp kalk diyordu , zorla gözlerini açtı. Masada uyuyakalmıştı gece. 

"Bana bir çay verir misin?"

"Çay daha demlenmedi." Orada daha fazla kalması  anlamsızdı ve masada uyuduğu için, her tarafı tutulmuştu. Üstelik gece üşümüş ama alkolün etkisi ile anlamamıştı. "Canım benim, şimdi beni böyle görseydi, nasıl kızardı bana. Of, olmuyor, olmayacak, ben onu hiç aklımdan çıkartamayacağım. Belki de aklımdan çıkartmak, unutmak istemiyorumdur. Kendime acı çektirerek vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum galiba. Giderek mazoşist mi olacağım acaba? "

Ellerini cebine sokup yürümeye başladı. Sahilden içeriye doğru yürüdü, ana caddeye çıkınca biraz da olsa evin olduğu yönü hatırladı. Eve doğru gitmeye  başladı. Evde hepsi birden nerede olduğunu sorgulayacaklardı şimdi. Bunu kaldıracak gücü yoktu. Aslında  hiç gücü yoktu. Gücü tükenmişti. Ceza evinde bile şu an olduğundan daha iyi durumdaydı. Bir amacı, bir beklentisi vardı. Ceza evinden çıkacak, hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Hiç kolay değilmiş. Katil bir koca olarak hayata devam etmek belki de mümkün olmayacaktı. Her an, her yerde karısı gözlerinin önünde beliriyor, soran gözlerle ona  bakıyordu. Böyle yaşamaya nasıl  devam edebilir ki insan?

Yaklaşık bir saat kadar yürüdükten sonra evin olduğu sokağa gelebilmişti. Eve yaklaştıkça adımları yavaşladı. Onları görmek istemiyordu. Cebinde beş kuruş para yoktu, karnı acıkmıştı, telefonunun şarjı yoktu ve yapayalnızdı hayatta. 

KOCAM KATİLİM OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin