New York'ta uçaktan indiğimiz sırada Harry söylenmekle meşguldü. "O kadar gerginim ki nasıl şarkı söyleyeceğimi unuttum."
"Sanırım bu beni uçuşlarından birine ilk ve son getirişindi." Kelimeleri sarf ederken sırıtıyor olmama rağmen doğru olabileceklerini düşününce biraz üzüldüm. Harry basamaklarda peşimden geliyordu. Minik bavulum ondaydı, montum üstümdeydi. "Aptal aptal konuşma. Şurada bekleyen araba bizim için olmalı."
Karartılmış camlı siyah cipe bindiğimizde Harry önce üstündeki gerginliği atmak için derin bir nefes aldı. Sonra telefonunu çıkartıp stüdyoda kendisiyle çalışacak kişileri aradı ve birazdan orada olacağını söyledi. En son bana döndü, "Kayıt sırasında seni bir yerlere bırakmamı ister misin?"
Kaşlarımı çattım. "Seninle geliyorum sanıyordum."
"Sıkılmaz mısın?"
"Varlığım seni rahatsız etmeyecekse..."
"Peki o zaman." Motoru çalıştırdıktan sonra müzik açıp sesi yükseltti. "Rahibe iyi olacak mı?" Diziyle ilgili sorusu üzerine kıkırdadım. "Kabul et, çok fena sarıyor insanı."
"Senden nefret ettiğimi söylemiş miydim, Roxie?"
Bir kez daha kıkırdadım. Bu sırada yola koyulmuştuk. Neyse ki uçuşumuzun başlangıcını esir alan o hisler ortadan kaybolmuştu.
İçimden bir ses, bunun denizin çekilmesi gibi bir şey olduğunu söylüyordu. Kısa bir süreliğine gitmiş olabilirlerdi, şimdilik her şey süt liman görünebilirdi ama bir süre sonra deniz geri gelecekti.
Hem de öncekinden daha fena bir şekilde.
Sesin haklı olmamasını dileyerek bakışlarımı yola çevirdim.
*
Stüdyo, Brooklyn'in derinlerinde, kimsenin rastlantısal olarak bulamayacağı bir yerdeydi ve New York'la Los Angeles arasındaki zaman farkı dolayısıyla saat New York'ta henüz akşamüzeri beşti. Hava kararmaya yüz tutmuştu, sokaklar insan doluydu. Karartılmış camların işlevsel bir amaca hizmet ettiği belliydi. En son, stüdyonun olduğu sokakta arabayı bulduğu ilk yere park eden Harry'nin ardından arabadan indim. Harry kapüşonu kafasına geçirmiş, güneş gözlüklerini takmış ve başını eğmişti. Bir kısa an boyunca, benimle görüntülenmemek için bu kadar uğraştığını düşündüm, sonra kendi paranoyamı bastırdım. Muhtemelen her zaman böyle geziyordu. Onunla hiç dışarıda buluşmamıştım ama hayranlarının kesintisiz akınına uğradığını biliyordum.
Arabanın olduğu yerden stüdyoya sadece yüz elli metre yürümüş olmalıydık. Harry, şifreyle açılan bir kapıya şifreyi girdi, kapı az duyulur bir cızırtıyla açıldı. Etrafta buranın bir kayıt stüdyosu olduğuna dair hiçbir işaret yoktu, bina etrafındaki binalardan hiçbir şekilde farklı görünmüyordu.
Kapı arkamızdan kapanıp otomatik olarak kilitlendiğinde bir anda sokağın bütün gürültüsü silindi. Karanlık koridorda biraz ilerleyip dar merdivenlerden bir üst kata çıktık, dar bir kapıdan girdik ve dev bir alan bizi karşıladı.
Kat iki bölüme ayrılmıştı. Stüdyonun kayıt yapılan kısmı, cam duvarlarla odanın geri kalanından soyutlanıyordu. Stüdyo olmayan kısımda, stüdyonun hemen önünde bütün ses kayıt cihazları vardı, hiçbirinin adını bilmiyordum. Odanın kalanı daha rahat bir alandı, geniş, pofuduk koltuklar, oraya buraya dağılmış akustik gitarlar, birkaç ayrı yerde duran içkiler, koltukların önündeki kahve sehpalarının üzerinde defterler... Burada ne kadar zaman geçirdiğini merak ederek etrafa bakındım. Albümün ne kadarını burada kaydettiğini bilmiyordum ama azımsanamayacak bir süre olduğu belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
el tango de Roxanne - [Harry Styles]
Fanfiction"Buenos Aires'in genel evlerinin bir dansı vardır... (Bu) Dans bir fahişenin hikayesini anlatır. Ve... Ona aşık olmuş bir adamı..." - el tango de Roxanne, açılış konuşması Annem bir keresinde bana adımı tarihin en büyük orospusundan esinlenerek v...