Ulaş sınıftan çıktıktan sonra önce bizimkilere baktım, sonra hemen sınıftan çıkarak Ulaş'ın peşine koştum.
"Ulaşşş!" diye seslendim. Ama beni duymuyordu. Ya da duymamazlıktan geliyordu. Bir ağacın önüne oturduğunu gördüğümde hemen yanına gittim ve yanına oturdum. Ama yüzüme bile bakmıyordu. Bana bu kadar çok mu kırılmıştı? Elimle çenesini tutup bana döndürdüğümde gözlerinin kızarmış olduğunu gördüm. Ulaş'ı böyle görünce içim sızladı ve içimden bir kere daha Selin'e lanetler okudum. Hemen elimi çektim ve Ulaş'ı kendime çekip sımsıkı sarıldım. Sadece üç yıldır arkadaş olabilirdik ama
aramızda sanki hep berabermişiz gibi bir samimiyetimiz vardı. Ulaş tekrardan burnunu çektiğinde sırtını sıvazladım ve her zaman yanında olduğumu belirtir bir şekilde vurdum. Ulaş'ın burun çekmesi bittiğinde birbirimizden ayrıldık ve tekrar önüne döndü."Ulaş beni affettin mi?"
"Hayır. "
"Neden hâlâ affetmedin bak o kadar özür diliyorum! "
"Sen gidiyorsun o maymun suratlı Rüzgar'a her şeyi dinletiyorsun ama bana hiçbir şey dinletmiyor ve anlatmıyorsun. Öyle olsun Hazal. "
" Ama Ulaş sen üzülme diye sana şuan dinletmedik. Yoksa dinletecektik, gerçekten. Hem benim en sevdiğim şey ne Ulaş?"
"Tiramisu."
" Ben depresyona girdiğimde hiç kimseye yedirtmediğim ve sadece sana yedirttiğim şey ne?"
"Tiramisu."
"Hem sende en az benim kadar tiramisuyu seviyorsun. Sana tiramisu ısmarlarım ne dersin?"
"Olabilir. "
" Bak ben seninle en sevdiğim şeyimi bile paylaşmışken niye bana kırılıyorsun ki?"
Böyle söyleyince yumuşadı ve bana döndü.
"Hem bak benim teselliye ihtiyacım varken ben seni teselli ediyorum. Aaa kardeşimsen kardeşliğini bil ayol! " deyip kıkırdadığımda Ulaş da gülmeye başlayınca barıştığımızı anladım.
Sonra beraber kol kola sınıfa çıktık. Rüzgar bizi böyle görünce derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Yanlarına gidip oturduk. Sordukları sorulara kısaca cevap verdik ve öğretmenin gelmesini beklemeye başladık.
Beş dakika geçtikten sonra sınıfa nöbetçi öğrenci girince sustuk ve ne diyeceğini beklemeye başladık.
" Spor salonunda basketbol maçı olacağı için bugünkü dersler ertelendi. O yüzden herkes spor salonuna!" diye sınıfta bağırınca Ulaş ile aynı anda çığlık attık ve birbirimize sarıldık. Sonunda derslerden de yırtmıştık.
Hep beraber Rüzgar, Güneş,Kuzey,Ediz (hala nasıl bizimle geliyor anlamıyorum.) Ulaş ve ben sınıftan çıktık ve spor salonuna doğru yürümeye başladık. Spor salonunun içerisine girdiğimizde her yerin çok kalabalık olduğunu ve dolu olduğunu gördük. Bizim okul sağ tarafta diğer okulun öğrencileri sol tarafta oturuyorlardı.
Demek ki herkese teneffüs çaldığı zaman haber vermişlerdi. Ben arkalara doğru gittiğimde birkaç yerin boş olduğunu gördüm ve hemen ilerlemeye başladım. Bizimkilere baktığımda hala etrafa bakınıp boş yer aradıklarını gördüm. Elimi sallayıp ıslık çaldığımda beni gördüler ve yanıma geldiler. Kimse gelmeden sırayla oturduk. En başa Ediz onun yanına Kuzey, Kuzey'in yanına Ulaş, Ulaş'ın yanına ben, benim yanıma Rüzgar ve Rüzgar 'ın yanına Güneş olacak şekilde oturduk ve maçın başlamasını beklemeye başladık. Maç izlemeyi severdik. Özellikle basketbol maçlarını!
Oyuncular sahaya çıkmaya başlayınca dikkatimizi sahaya çevirdik. İlk önce bizim okulun oyuncuları çıkmaya başladığında hemen bizim okuldan ıslıklar çalınmaya ve tezahüratlar sönlenmeye başlandı. Bende ayağı kalkıp alkış çalmaya başlayınca bizimkilerde ayağı kalktı ve bana katıldılar. Genellikle takımda olanlar 11.sınıflardı. Sadece takım kaptanı 12.sınıftı. Sınavı olmasına rağmen bir yandan antreman, diğer yandan da derslere nasıl çalışıyor hâlâ merak ediyordum. Ama yinede çok iyi oynuyordu ve bu yüzden de takım kaptanıydı. Bizim okulun oyuncularının hepsi sahaya çıktığında diğer okulun oyuncuları da sahaya çıkmaya başladı ve yine alkışlar, çalınan ıslıklar ve tezahüratlar söylenmeye başlandı.
Sahaya sonuncu çıkan kişiyle gözlerim büyüdü. Bu benim birkaç hafta önce çarpıştığım kişiydi.(Hatırlamayanlar için 5. Bölümde Hazal'a çarpan kişi, isterseniz bir daha okuyabilirsiniz.) O zaman ki 'bad boy' halinden hiç eser yoktu. Basketbol şortu ve kaslarını belli eden formasıyla daha çok karizmatik ve yakışıklı duruyordu. Saçları o günkü gibi doğal ve dağınık bir şekildeydi. Elmacık kemikleri güldükçe belirginleşiyor ve gözleri kısılıyordu. Burdan diğer tarafta oturan kızların iç çekiş seslerini duyabiliyordum.
Tribünde gözlerini gezdirirken beni görünce durdu ve sanki benim burda olacağımı biliyormuş gibi kafasını ağır ağır salladı ve göz kırpıp tekrar önüne döndü.
"Laaaaan, o çocuk sana göz mü kırptı? Döveyim mi ha şimdi ben o çocuğu? Tutmayın lan beni! Lan tutsanıza şurda iki dakika hava yapalım diyoruz onu da yaptırtmıyorsunuz."
"Seni tutan yok Ulaş, hadi naş naş çekil önümden de maçı izleyeceğim. " deyince Güneş Ulaş hava yapamadığı için somurtkan bir şekilde yerine oturdu. Ulaş'ın bu haline Güneş ile beraber kıkırdadık.
Maçın başladığına dair düdüğün çaldığını duyunca dikkat kesildik ve izlemeye başladık. İki taraf da çok iyi oynuyordu ama biz 16-13 öndeydik. Zaten diğer takımdan en iyi oynayan ve en çok sayı kazanan da bana çarpan kişiydi.Son bir dakika kala bana çarpan çocuk topu aldı ve hızlıca önüne geçenleri sollayarak topu bacak arasından geçirdi ve turnike yaparak basket attı ve durum berabere kaldı. Durum berabere kalınca oyuncular birbirlerini tebrik etti ve bütün oyuncular terli bir şekilde soyunma kabinine doğru ilerlemeye başladı. Sahada sadece bana çarpan kişi duruyordu.
Bende tribünden aşağı inip bizimkilere aşağı indiğimi söyleyip bana çarpan kişinin biraz ilerisinde durdum ve gizli numaranın burda olup olmadığını kontrol etmek için gizli numaraya mesaj attım.
Hazal: Gizli numara sen bu spor salonunun içinde misin?
Diye mesaj attığımda bana çarpan çocuğun cebindeki telefondan mesaj sesi geldi. Yoksa gizli numara o muydu? Çocuk ona baktığımı gördüğünde dudağını ısırdı ve başını yere eğdi. Kesin gizli numara oydu! Hızla sinirli bir şekilde hesap sormak için yanına ilerledim.
"Sen burada ne arıyorsun? Yoksa gizli numara mı demeliyim? Ne zaman gizli numara olduğunu itiraf edecektin? Ha söylesene, yoksa hala beni kandırmaya devam mı edecektin! Nasıl eğlendirebildim mi seni bari? Çok güldün mü arkamdan? Niye konuşmuyorsun, yoksa söylediğim laflar ağrına mı gitti?" dedikten sonra derin bir nefes aldım ve çatık kaşlarımın eşliğinde ona bakmayı sürdürdüm.
Ben böyle söyleyince sinirlendi ve bileğimden çekerek beni soyunma kabininin olduğu tarafa doğru sürüklemeye başladı. Durduğunda bileğimi bıraktı, telefonu çalmaya başladı eliyle telefona bakmadan teleefonun sesini kıstı. Ama yanlışlıkla eli aç butonuna değmişti. Bende kim olduğunu önemsemedim ve ne diyeceğini beklemeye başladım. Önüme geçerek konuşmaya başladı.
"Ben gizli numara falan değilim tamam mı! Ben sadece gizli numaranın arkadaşıyım ve dün bende kaldığı için telefonunu bende unutmuş! Bence sen gizli numaranın sevgisini hak etmiyorsun bile! Aklındaki senaryoları sil, çünkü gizli numaranın sevgisi gerçek ve emin ol bu dediklerini duysa çok üzülürdü."
Birden çocuğun telefonundan boğuk ama güçlü bir şekilde ses geldi.
"Duydum, konuşmalarınızın başından beri her şeyi kelimesi kelimesine duydum..." ve bip sesi telefon kapanır.
Merhaba ballar bu bölümü gerçekten çok büyük bir keyifle yazdım. Yazarken ben bile heyecanlandım.
Şimdi sorularımız gelsin!
Gizli numara Hazal'a dediklerini duyduğu için Hazal'la konuşmasını kesecek mi veyahut ne yapacak?
Gizli numaranın bu arkadaşı kim?
Gizli numara sizce kim?
Diğer karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizce diğer bölümü gizli numaranın ağzından yazayım mı?
100 yorum ve 50 voteyi geçmeden yeni bölüm gelmeyecek.
Sizi seviyorum sonra yeni bölümde tekrardan görüşürüz <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Numara Mı?
HumorHazal'ın Gizli'ye olan aşkını kendine bir türlü itiraf edememesi, Ulaş'ın Selin yüzünden aşka inanmamasından sonra, ilk görüşte aşık olması, ( Tabii yaptığı şebeklikleri unutmamak lazım.) Rüzgar'ın büyük aşklar nefretle başlar teorisinden nefret e...