Küçük bir duyuru - öfke patlaması;
Herkese merhaba, Umarım beğenerek okuyorsunuzdur hikayemi ve bu bölümü de beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum, lütfen desteklerinizi ve düşüncelerinizi benimle paylaşın. Her ne kadar oy sınırı koymak istemesem de ne yazık ki okuyan geçiyor anacım! Beğenip beğenmediğinizi, neler düşündüğünüzü merak etmek hakkım değil mi yahu! Hayalet olmaktan çıkın bakayım. Sizleri aktif görmek istiyorum. Sizlerle yazmak, bu değişik dünyayı sizlere tanıtmak istiyorum...
Beni takip etmek isteniz; tellmewhatsrealalice.tumblr.com
Keyifli okumalar...
***
Mr. White'ın da dediği gibi artık canım yanmıyordu. Hiç bir şey hissedememek güzeldi lakin Bay Peter'ın bu konudan memnun olmadığı aşikardı. Canımın yanmasından hoşlanmayan bu adam, neden hissizleştiğimde endişelenmişti ki?Artık o iğrenç hücre gibi yerde bile kalmıyordum. Mr. White bana bir oda vermişti, üstelik içinde bir kaç tane oyuncak bile vardı! Tamam, belki hepsi tahta ve saçma şeylerdi ama olsun en azından artık kendimi yalnız hissetmiyordum.
Her zaman olduğu gibi yemek saatinden sonra yere uzanmış ve önümde ki tahta oyuncakları havada döndürmeye başladığımda vakitsiz gelen bir ayak sesi ile kaşlarım çatıldı. Zamanı, bana kurdukları düzen sayesinde takip ediyordum ve şimdi her kim geliyorsa, kuralların dışındaydı. Bir kaç hafta önce geliştirdiğim yetenek ile havada ki oyuncakları yerine koydum ve kapıya baktım. Kötü bir şey mi yapmıştım? Yeniden canımı mı yakmaya başlayacaklardı?
Panikle sokulduğu belli olan anahtar ancak bir kaç denemeden sonra yerine oturduğunda merak ve korkuyla kapıyı açan kişiye baktım. Beyaz önlüğü kırmızı bir renk ile kaplıydı ve gözleri de öyle. Ağlamış mıydı? Peki ya önlüğü? Göz yaşları kırmızı akmazdı...
"Gitmeliyiz!" dediğinde korkmuştum.
Hızla bana yürümeye başladığında geri geri kaçarak kendimi duvara yasladım. Bana zarar vermeyeceğini düşünsem de emin olamazdım. Kısa bir an duraksayarak korkuyla, istemsizce havalandırdığım oyuncaklara baktı. Mr. White olsa kendimi kontrol edemediğim için kızardı ama o kızmadı.
"Tamam, Sakin ol. Sana zarar vermek için değil kurtarmak için geldim. Gitmemiz gerek Roy!" dediğinde anlayamadım.
Yıllarca bana söylenen ve zihnimde canlanan repliği ister istemez tekrar ettim.
"Odadan çıkamam ki" dediğimde gözleri doldu.
"Yalnızca odadan değil, bu yerden çıkacaksın Roy" dediğinde sesinde ki heyecan ve korku yutkunmama sebep oldu. Bu imkansızdı, en azından benim için... Korkuyla büyüyen gözlerime her zaman olduğu gibi hüzünle baktı, fakat bu sefer konuşmakla vakit kaybetmedi ve yanıma gelerek elimden sıkıca tuttu.
"Korkma, sadece beni takip" dediğinde çoktan harekete geçmiştik bile. Daha önce yürüyerek geçmeme izin verilmeyen koridorda çıplak ayaklarla koşuyordum, garip bir histi. Korkuyordum ama kalbimin hemen içinde bir şey daha vardı sanki. Umuttu bu, yeşeriyordu. Koşmak güzeldi, bacaklarım acısa da gülümsemek geliyordu içimden ama yapmadım. Gülümsediğimde bir şeytana benzediğimi söyleyen beyaz önlüklüler yüzünden kendimi tuttum. Bay Peter'ın da benden korkmasından ve beni kaçırma isteğinden vaz geçmesinden deli gibi korktum.
Gri, soğuk koridorlardan aniden yükselen alarm sesi ile Bay Peter'a baktım. Ama o yalnızca ilerledi, durmadı, vazgeçmedi... Duvarlara yansıyan alarmın kırmızı ışıkları gözlerimi acıtırken dişlerimi sıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY
FantasyO gözünü bambaşka bir dünyaya açmak zorunda kalan bir çocuktu. Anne sevgisini bırak sevginin ne olduğunu dahi bilmiyordu... Kolundan giren sivri ve kalın iğnelerin verdiği acı ile büyüyordu günden güne. Deney onun insanlığına yapılıyordu... Minik bi...