Ben geldim! Sanırım bir ay kadar bir süre geçti. Eminim bol bol da küfürler ettiniz. Haklısınız😅 Hatta bir önceki bölümüde unuttunuz. Aşağıya son bölümün en son kısmını bırakıyorum. 👇🏼Telefonumu güncellediğim için hesaplarımdan çıkış yapılmıştı. O yüzden 3 hafta hesabımı alamadım. Bu bölümü de iki gecede yazdım. Umarım beğenirsiniz. Küfürlü yorumlarınıza açığım😂 hepinizi öpüyorum. İyi okumalar🦋
10. Bölüm Sonu
Gel ben sana giyecek bir şeyler vereyim."
Burak masadan kalktığında başıyla işaret etti. Peşinden ilerlemeye başladığımda merdivenlere yöneldi. Merdivenleri tırmandığımızda tavanların kenarında beyaz led lambalar yanıyordu. Bu da ortama loş bir görüntü katmıştı.
"Bu sefer beğendim."
Omzunun üzerinde bir bakış atarak odanın kapısını açtı.
"Neyi?"
"Işıkları. Ortama loş bir görüntü katmış."
Cevap vermeden ışıkları açtı. Açıkçası çok sade bir odası vardı. Bir duvardan bir duvara kadar olan gardropun kapaklarını açtı. Önce üzerime ardından tekrar dolaba baktı. Dolapta o kadar kıyafet vardı ki ben bile Amerika'dan gelirken bu kadar kıyafet getirmemiştim. Siyah basics bir tişörtü bana uzattı. Tişört on katım kadardı.
"Dizlerine kadar kapatır diye düşünüyorum ama kapatmazsa başka bir şey veririm."
"Tamam bir bakayım."
Odadan çıkıp kapıyı kapattığında hiç vakit kaybetmeden üzerimdeki bluzu çıkardım. Şarap sütyenime kadar bulaşmıştı. Siyah olduğu için çıkarmak istememiştim. İyiki de istememiştim çünkü tam o sırada Burak kapıyı açmıştı...
Yeşim
Elimdeki siyah tişörtü göğsüme bastırdım. O eşsiz kokusu tişörtü doldurmuştu. Gözlerim fal taşı gibi açılırken hemen arkasını döndü. Kapısız yerden çıkmış öküz! Elinde tutmuş olduğu karton poşeti kapının yanına bıraktı.
"Kıyafetlerini koyman için poşet getirmiştim. Kusura bakma."
"Tamam hadi çık!"
"Poşetin içinde terlikler var onlarıda giy!"
Kapıyı çarpıp çıktığında bu sefer işimi garantiye almak için kapının arkasına geçtim. Pantolonumu bacaklarımdan sıyırıp ayağımla itekledim. Siyah tişörtü hemen üzerime geçirdim. Tişört tam dizimin üzerine kadar geldiği için elbise gibi görünüyordu. Soğuk zeminde ayaklarım buz kesmişti. Poşetin içinden lacivert ve fırıncı küreği gibi olan terlikleri çıkardım. Etiketi bile hala üzerinde duruyordu. Etiketini koparıp terlikleri ayağıma geçirdim. Çıkardığım kıyafetleri katlayıp poşete güzelce koydum. Lacivert terliklerin üzerindeki beyaz yazı dikkatimi çekmişti. Sol ayağımdakinde 'let' sağ ayağımdakinde 'me' yazıyordu.
Let me?İzin ver*
Otuz sekiz numara giymeme rağmen kırk üç numara olan terlikler ayağımda çokta büyük durmamıştı. Poşeti elime alıp odadan dışarı çıktım. Merdivenlerden inip alt kata ulaştığımda vestiyere elimdeki poşeti bırakıp giderken almayı aklıma not ettim. Yeniden balkona girdiğimde herkes kendi halindeki muhabbetine devam ediyordu. Oturduğum sandalyeme tekrar geri oturdum. Eflin , Araf ile yer değiştirmiş benim yanımdaki sandalyeye oturmuştu. Eflin tek kaşını kaldırarak bana kinayeli bir gülümse attı. Ayağımla ayağına sert bir tekme geçirdiğimde oturduğu yerde sıçramıştı.
"Yeşim?"
Fırat'ın sesiyle başımı ona çevirdim.
"Efendim."
Parmağıyla Eflin, Araf ve beni işaret etti.
"Ne zamandır tanışıyorsuz?"
İkisine de bakıp gülümsedim.
"Lisenin ilk gününden beri."
Eflin başını omzuma koyup belime sarıldı.
"O gün ilk kez kendi ailemi bulmuş kadar sevindim."
Gözlerim dolmaya başladığında başımı yukarı kaldırıp derin bir nefes aldım.
"Çünkü kendi aileni buldun kardeşim."
Eflin'le kollarımız birbirine dolandığında Araf sandalyesinden kalkıp üstümüze abandı. Boşta kalan elimle ona tutunup aramızda yer açtım. Biz birbirimize kenetlenmiş ayrılmazken Fırat elini burnuna götürüp sahte bir üzüntü tavrı aldı.
"Gerçekten gözlerimi yaşarttınız."
Eflin bizden ayrılıp Fırat'a ters bir bakış attı.
"Biliyor musun Fırat bazen senin bir deniz yıldızı olduğunu düşünüyorum."
Fırat ellerini saçlarının arsına daldırıp artistik bir bakış atmaya çalıştı. Başardı da. Çünkü çok karizmatik göründü. Eflin dikkati dağılmış bir şekilde Fırat'ın ağzına düşercesine bakıyordu.
"Neden? Karizmatik ve zor ulaşılan biri olduğum için mi?"
Eflin kinayeli bir bakış fırlattıktan sonra direseklerini masaya dayayıp ellerini çenesinin altında birleştirdi.
"Hayır. Beyinsiz ve kalpsiz olduğun için."
Araf'tan 'oooo' sesleri gelirken Burak'ta bardağa su doldurup Fırat'ın önüne uzattı. Sırtını sıvazlayıp o muhteşem gülümsemesini kondurdu yanaklarına. Bir adam gülümsediğinde etraftaki her şey durur muydu? Rüzgardan hareket eden balkon perdesi, kahkaha atan insanlar, yolda giden araba... Bir de duran kalbim...
"Üstüne bir bardak su iç kardeşim."
Bir manyak gibi ona baktığımı farkedince bana göz kırptı. Ukala kertenkele!
Fırat bardağı tek seferde kafasına diktiğinde Araf'ın gülüşleri devam ediyordu. Araf yerine, Fırat'ın yanına,
geri oturduğunda Fırat bardağı sertçe masaya koyup Araf'ın ensesine yapıştırdı."Gülme lan gevşek."
"İstersen soda getireyim hazmedemeyeceksen."
Hepimiz gülmeye başladığımızda Fırat'ta aramıza dahil olmuştu.
Gece yarısını geçene kadar güzel sohbetler edip yemeklerimizi yemiştik. Aldığım birazcık çok azcık tamam taman dört kadeh şarap iki kadehte viskiden sonra ayakta duramaz hale gelmiştim. Sandalyede bile dik oturamıyordum. Ayağa kör şaşı kalkarak elimle kapıyı işaret ettim.'Ben bi lavaboya gideyim."
Ağzımı yaya konuşmuş olmalıyım ki herkes garip garip bakıyordu. Ayakta zar zor yürüyerek koridora çıktığımda ağzımdan geniş bir esneme firar etmişti. Elimin tersi ile ağzımı kapatarak esnememe engel olmaya çalıştım. Salona geldiğimde ışıklar açık değildi. Yanımdaki duvarda anahtar aramaya başladığımda elime ufak bir düğme denk gelmişti. Düğmeye bastığım anda tavanda beyaz ve mavi renklerde led lambalar yanmıştı. Ortam o kadar loş olmuştu ki uyuyasım gelmişti. Bej ve kahverengi renklerinde olan yayla gibi olan koltuklar o kadar cazip gelmiştiki hızla gidip kendimi birine bırakıvermiştim. Başımın yastıkla buluşması ile çoktan kabuslarıma dalmıştım...