Öncelikle Merhaba!
Bu kitabın ilk bölümünü her teneffüs yazdığım taslakları ilk okuttuğum EzgiAlgl4 'e adıyorum.
Teşekkürler!(TÜM KONUŞMALARI İNGİLİZCE SAYIN TÜRKÇE OLANLARI BELİRTECEĞİM.)
Başlama tarihiniz ?
27.11.2018
Karanlık sonunda çökmüştü. Artık şehrin ışıkları ortalığı aydınlattığından olsa gerek gökyüzünde ay bile gözükmüyordu.
"Hadi Asel!" omzuma koyduğu eli ile bunu söyleyene döndüm ve kafamı salladım.
60 libre olan siyah deri kaplamalı yayımı kurdum, tirkeşimi aldım. İçindeki lacivert-kırmızı-beyaz tüylü, düşmanlarımız kabusu olacak oklarıma baktım. Ülkemi ve geceyi temsilen bu renkleri yaptırmıştım. Zihgirimi ve diğer malzemelerimi kontrol ettikten sonra bir okumu alıp - tüylü olmayan- ucunu önceden yaktıkları ateşe tuttum. Sonunda yanmaya başladığında kirişe yerleştirdim ve yukarıdan çekip kulağıma yasladım elimi.. Ay'a nişan alıp nefesimin bir kısmını verdim.
Bıraktım... Yanan okumu bulunduğumuz uçurumsu tepeden aşağıya yollamıştım.İşte şimdi... Şimdi bizden korkun ABD.
5-6 AY ÖNCE
Ben Asel. Asel Gencel.
Amerika'ya "beyin göçü" denilen olayı gerçekleştirmek için gidiyorum, daha doğrusu gönderiliyorum. Türkiye'nin iyi bir üniversitesinden Biyolog olarak mezun olmuştum ve Türkiye'de çalışmalarımı yapıyordum.
Amerika'dan gelen teklifi her ne kadar reddetsem de ısrarları yüzünden şu an bu uçakla incelemek için oraya gidiyorum.
"Do you wanna anything?"
(Bir şey ister misin?)
"No, thanks."
(Hayır, teşekkürler.)Kafamı tekrar cama çevirdim. Önümdeki teyze örgü örüyor, arkamdaki çocuk ise koltuğumu tekmeliyordu.
Teklif ettikleri uçağı reddetmiş kendim bilet alıp istediğim uçakla gelmiştim ve pişman değilim. Ne yapacakları belli olmaz.Uçak sonunda iniş yaptığında bekleyen beyaz ve tam zıttı siyah arabaları gördüm. Telefonumu açıp bineceğim aracın bilgilerine baktım ve bindim. Beyaz.
Hadi bakalım!••••••••••••••
Arabadan iner inmez yeri öpme isteğimi bastırıp ilerledim. Daha doğrusu ilerlemeye çalıştım çünkü bir adama çarptım. Çarptığım adam kolumu tutmuş bana bakıyordu.
Boğazımı temizleyip ayrılmaya çalıştım ama o kadar sıkı tutuyordu ki sanki bıraksa uçuruma düşecektim."Beyefendi geri çekilin lütfen!"
Korumamın sesi ile geri çekildi ve yüzünü yere çevirerek koşmaya başladı.
Koruma peşinden birkaç adam gönderip bana döndü, yüksek ve büyük binanın kapısını açtı. Dev gri binanın dışı gibi içi de son derece monoton renklerden oluşmuştu.Etrafı incelemeyi bırakıp önümde dikilen kısa boylu ve sevecen bakışlı kıza baktım. Altında siyah deri etek, üstünde açık mavi gömlek ve saçları da sıkı bir at kuyruğuyla bağlanmıştı ama bir kaç kıvırcık saçı sağdan soldan firar ediyordu.
"Merhaba size ben eşlik edeceğim."
Başımı salladım.Bindiğimiz cam asansör benim eski odamdan daha büyüktü. Yukarı doğru hareket ettikçe kalbim bir yarışa katılmış gibi atıyordu ve aksi gibi en üst kata çıkıyorduk.
(Türkçe)
"Türk müsün?"
Bana eşlik eden kadına döndüm ve kafamı salladım.
"Oh! Sonunda geldin."
Kaşlarım havalanırken o da ağzını kapatmıştı.
"Sen dediğim hiçbir şeyi duymadın tamam mı?"
Açılan kapının sesi ile asansörden dışarı çıktım.
"Buyurun."
Kapıyı açtı ve içeriyi işaret etti. Toplantıyı yapacağımız oda olmalıydı. Boydan boya ekran cam sistemi kullanılmış ve oldukça sade koltuk- sandalyeler, masa ile doldurulmuştu.
Masanın üstüne su şişeleri ve bardaklar dışında kağıtlar vardı.
Yavaşça üzerinde Türk bayrağı bulunan sandalyeye ilerledim. Bayrağım sırtımı yaslayacağım yerdeydi.
Türk bayrağını çıkardım ve öpüp gömleğimin önüne pantolonumdan çıkardığım iğne ile tutturdum.İçerisi toplantıya katılacaklarla dolduğunda ayağa kalktı. Sarı ama aralarında aklarında bulunduğu saçlara sahip adam karşıma geçti ve elini uzattı.
(İngilizce)
"Amerika'ya hoşgeldiniz!"
Kafamı sallayıp elini sıktım.
Herkes ahşap oval masanın etrafına oturduğunda görüşme başladı."Bugün buraya sayın Gencel'in bize katılması için toplanmış bulunmaktayız."
Bu şekilde konuşması gözümde Türk düğünlerini canlandırmış olsa da kendimi tuttum ve onlara bir tebessümümü bile bağışlamadım.
10 gün sonra aynı toplantı odasında
(Yazarın anlatımıyla)
(İngilizce)
"Evet sayın Gencel, gezdiğiniz laboratuvar ve diğer ortamları umarım beğenmişsinizdir."Kendinden emin olan adam yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmeden sıralamıştı kelimeleri. Lakin bu gülüş Asel'e hiç mi hiç etki etmiyor hatta itici bile geliyordu.
"Evet düşündüm ve bir karara vardım."
Asel ellerimi masaya yerleştirdi ve kendinden emin olan adama dönüp sırıttı.
"Reddediyorum!"
Elindeki mektubu masaya koydu.Toplantı odasından fısıltılar yükselirken konuşan adam kızarıp bozarıyordu.
"N-ne? Neyse olabilir böyle şeyler."Asel ayağa kalktı ve toplantı odasından çıktı. Adam arkasından telsizine konuştu ve adamlarına bekledikleri komutu verdi.
(Asel'den)
Cam asansöre tekrar bindiğimde rahattım. Üzerimden büyük bir yükü atmıştım.
Adamın surat ifadesi aklıma gelince yine güldüm.
"0" yazan kata inmem gerekiyordu ama asansör "3" de durdu ve hareket etmeyi bıraktı.
İçeri giren güvenlikler ile yutkundum.
Ne oluyordu?"Sayın Gencel, bizle geliyorsunuz."
Kolumdan tutan iki güvenlik kelepçe çıkardıklarında gözlerim daha da büyüyebilecekmiş gibi açıldı.
Kelepçeyi taktıklarında binadan çıktık ve bir arabaya bindik.
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken araba hareket etmeye başladı.
(İngilizce)
"Karargah hazır mı?"
"Evet efendim."Yaklaşık bir saat gittikten sonra duran arabadan itile kakıla çıkarılmıştım. Korkuyor muydum? Evet ama belli etmeye niyetim yoktu.
Karargahtan içeri girdiğimizde korumalar kollarımı biraz gevşettiler ve kelepçeyi çıkardılar. Şu an kaçmam için bir şans vardı.
Sağımdakine dirsek atıp solumdakinin dizine tekme attım ve koşmaya başladım.
"Catch her!"
(Onu yakalayın)Peşimden koşarken sağa sola emir veriyordu. Önüme gelen koridoru dönüp yönümü kaybettirmeye çalışıyordum lakin çok da başarılı olamamıştım ki hala sesler geliyordu.
Son kez bir koridoru sola döndüğümde camdan duvarları olan bir odaya girmiştim.
Camlara yaklaşıp aşağıya baktım. Turuncu kıyafetleriyle bir şeylerle uğraşan onlarca kayıp insan..."H-hayır, hayır !"
Camdan uzaklaşırken ayağımın takılmasıyla yere sırt üstü düştüm.
(Türkçe)
"Kalk hadi, kalk gidiyoruz!"Asansörde bana eşlik eden kız kolumdan tutmuş beni ayağa kaldırıyordu.
Üstünü değiştirmiş siyah bir üniforma giymiş ve telsiz vs takmıştı.Yanıp sönen ışıklar ve çalan alarmlar eşliğinde pis kokan borularla döşenmiş bir koridora girdik. Dar koridor resmen gitmemizi engellemeye çalışıyor.
Son hızla koşarken karşımıza çıkan kapı ile duraksayıp ona döndüm."Lanet olsun, kilitli!"
"Çekil!"
"Ne?"
"Çekil!"
Geriye çekildi. Nefesimi aldım ve kapı kolunun altına tekmemi geçirdim. Kapı yarı metal yarı ahşap olmasaydı işe yaramazdı büyük ihtimalle ama şimdi kapı açıktı.
"Helal be!"Tekrar kolumu tuttu ve koşmaya başladı. Telsizi çıkardı, "Patron, okçu benle!" ve daha da hızlandık.
"Pervaneye binin!"
"Alındı, anlaşıldı."
'Pervane' olarak adlandırdıkları şey helikopterdi.
"Vay anasını." sağımdan gelen erkek sesiyle o tarafa baktım; benim yaşlarımda ya da daha küçük bir adam kıvırcık saçlarını yüzünden çekmeye çalışıyor ve helikoptere bakıyordu.
"Can buraya gel de gidelim!"Helikoptere koşmaya başladık. Kalkış yapıp sonunda binadan uzaklaştığımda burnumdan ve gözümden akan sıcak sıvıyı hissettim.
Kan...Evet..!
İlk bölüm böyle oldu.
Her bölümü mümkün olduğunca birine ithaf etmeye çalışacağım.
Her daim "artık Wattpade yaz" diyen ve okuyup görüşlerini belirten arkadaşlarım Neva, Ezgi, Sude ve Şevval'e teşekkür ediyorum. Ve bir de sana okuyucu, sana da teşekkür ederim. ❤️