"Ve biz hayali mümkün kılacağız."
××××××××××××××××××××××××××××Demir kadar soğuk olan yatakta gözlerimi araladım. Hatırımda dün geceden kareler varken, kulaklarımda hâlâ bana söylediği son cümle yankılanıyordu.
"Üşüdüm, küçük şeytan. Beni yakamaz mısın?"
Başımı soluma çevirdiğimde yalnız olduğumu farkettim. Bir anlık dün geceki her şeyin sadece rüyadan ibaret olduğunu düşündüğümde içimde hissettiğim boşluk gözlerimi çaresizlikle yummama sebep oldu. Neydi beni çaresiz kılan? Onun yanımdaki varlığı beni güçlü kıldığı için mi yokluğu bana çaresizlik getiriyordu? Varlığı gerçekten beni güçlü mü yapıyordu? Özel olarak bir şey yapmadığı halde aklımda, düşüncelerimde ve benliğimde onu özel hissettiren bir şeyler vardı. Neydi onlar?
Şimdi yataktan kalkıp yanına gittiğimde dün gece birlikte uyumuş olduğumuzu yok mu sayacaktık? Bunu Bahar'ın bilmesinden rahatsızlık duyacaktı değil mi? Peki neden sonradan yok sayıp, rahatsız olacağı şeyleri benimle birlikte yapıyordu?
Yattığım yatakta doğrulup oturur vaziyete geldiğimde başımı ellerimin arasına aldım ve beynimi kemiren gerekli gereksiz ne kadar soru varsa bu şekilde onlardan arınabileceğimi düşündüm.
"Gece şehvetine uyup, sabahında pişmanlık duymuş gibi duruyorsun?"
Ellerim arasında duran başımı atik bir hareketle kaldırdığımda yarı açık kapıda ayakta dikelirken onu gördüm. Nihayet söylediği şeyi algılayabildiğimde önce kaşlarım hayretle havalandı. 'Pişmanlık duymuş gibi duruyorsun' derken, birlikte uyuduğumuzdan pişmanlık duyduğumu mu düşünüyordu? Öyle olsa bile benim de onun için pişmanlık duyduğunu düşündüğümü anlamamış mıydı?"Sen de pek pişman gibi durmuyorsun?" Sorum üzerine ellerini koyu renk kotunun ceplerine koydu ve çenesini biraz yukarıya doğru gerdirdi. "Ben pişman olacağım şeyleri yapmam, küçük şeytan." İçimde bir yanı hâlâ çocuk kalan Meyra, dişlerini göstererek gülümserken yüzümde herhangi bir mimik yoktu. Oturduğum yataktan ayağa kalkarken hâlâ olduğu yerde dikelen Toprak Ömür'e sakin bir sesle sordum. "Neden gelmiştin?" Gözlerini benden çekip adımlarını kararlılıkla atarken ifadesiz sesini duydum. "Telefonum burada kalmış." Komodine yaklaşıp telefonunu aldığında başka bir şey demeden odadan çıkmak üzereydi ki belki de sonrasında 'arı soksaydı da söylemeseydim' diyeceğim dilimin bağını çözdüm.
"Pişmanlığını duymayacağın şeyleri Heaven'ın öğrenmesinden korktuğun için mi uyanır uyanmaz çıktın odadan?" Kapıya dönük adımları olduğu yerde sabit kaldı. Yavaşça akasına dönüp bana baktığında gözlerinde eğlenir gibi bir ifade görmüş olduğumun doğruluğunu kısa bir an sorguladım. Dudakları alayla yukarı kalkarken, "Ne gibi şeyler?" diyerek biraz tuhaf hissetmemi sağladı. Sorusundan ve mimiklerinden bir başkası, uykudan çok daha farklı manalar çıkarabilirdi. Beni saçma sapan ve gereksiz yere utandırmaya çalıştığının farkındaydım ama içimin çocuk kalan yanı onunla yaptığım sabah sohbetine beni bozmadan katıldığı için hala dişlerini göstererek gülümsemeye devam ederken benim de biraz mizacımı bozmuştu sanki. Çünkü omuzumu silkerek onu cevaplarken pek de utandığımı hissetmiyordum.
"Ben sadece uyuduğumuzu hatırlıyorum ama rüyanda belki başka şeyler gördüğün için gerçeklerle karıştırmış olabilirsin." Bu kez yüzünde yapmacık olduğu zor anlaşılan bir gülümseme belirdi ve ben... Bunun gerçek olmasını diledim bir an.
"Dün gece neredeyse kalbi ellerimde atan sen değilmişsin gibi sanki?" Tek kaşı havalı bir şekilde kalkarken başını sol yanına hafifçe çevirdi. Söylediği şeyler günlük maraton hızına geri dönmüş kalbimi yeniden şaha kaldırırken gözlerimi kaçırdım. "Hiç. O öyle olmadı ki bir kere. Bu da rüyanda gördüğün şeylerden biri sanırım." Devrik cümlelerim beni zaten ele vermişti. Kaşları alayla kalkarken bana doğru adımladı. Tam önümde durduğunda üstten bakışlarını bana gönderirken gözlerimi kaçırmamak adına direndim.