{11.} Önemli mi?

111 18 2
                                    

Oturursun karşısına, mavisine kaybolursun dalgana dalgana.

Hızlıca Sağ sola yürüyüp duruyordum. Elim ayağıma dolanmıştı. Ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum deli gibi. Birinin karşısına oturuyorum ve mavisine kayboluyorum mu? Mavi gözlü birine mi? Peki dalgana dalgana ne alaka? Dalga nerde olur? Denizde! Buldum! Birinin degil, manzaranın karşısına oturuyorum ve denizin mavisine kayboluyorum! Sahile gitmem lazım!

Hiç zaman kaybetmeden sahile gittim ve deli gibi etrafıma bakındım. Sahilde olan bütün banklara baktım. Ve sonunda bir tanesinin üstünde bir tane mektup vardı, üstünde Savaş yazıyordu. Hızlıca açtım ve okumaya başladım.

'Tebrikler Savaş, ipucunu başarıyla buldun. Ama bu kadar kolay degil tabi ki tatlı asistanını bulmak. Korkuyor musun Savaş? Yerinde olsam korkardım. Şimdi gitmeni istediğim başka bir yer var ... kardeşini ziyaret etmeye ne dersin?'

Bu herif beni yakından tanıyor olmalıydı! Kardeşimin mezarının yanına bile gitmiş olması beni dahada öfkelendiriyordu! Hızlıca oraya doğru yol aldım. Artık bu oyunun bitmesini istiyordum! Kardeşimin mezarının yanında siyah bir kutu vardı, onu elime aldığımda içinde olandan korkuyordum. Bu sefer acaba ne istiyordu ruh hastası?! Derin nefes alıp kutuyu açtım, bir tane fotoğraf ve bir tane de not içinden çıkmıştı. Fotoğrafı gördüğümde içimde öfkem dahada büyüyordu. Hatta fırtınalar kopuyordu! Fotoğrafta Rüveydaydı, gözü kapalı ve eli bağlı bir odanın içinde çömelmiş bir şekildeydi. Bunu ona yapanın cezasını kendi ellerimle verecektim! Onu öyle görmek canımı yakıyordu. Bunu asla hak etmemişti.

Notun üstünde 'Tatlı kıza çok iyi bakıyoruz, hiç merak etme. Şimdi fotoğrafın arkasında yazan adrese gel, biraz sohbet edelim senle.' yazıyordu. Oraya gelip onun ağzını burnunu dağıtmanın hayallerini kuruyordum o an. Daha fazla zaman kaybetmeden hızlıca yola çıktım. Geliyorum Rüveyda ... dayan!

👉🏼 -Rüveydanın bakış açısı-

Karanlık çaresizliğimi güçlendiriyor gibiydi.
Bedenim ve ruhum yorgundu, artık savaşmaya gücüm kalmamış gibiydi. Bedenim uyuşuyordu, aklım gibi. İçimde ki küçük kız, saf gibi, Savaşın beni kurtaracağına inanmak istiyordu. Bunu gerçekten bekliyor muydum aptal gibi?! Belkide kaybolduğumu bile fark etmemişti, belkide Aysunla meşguldü şuan. Kızgın değildim, kalbim kırgındı. Buna hakkım var mıydı ki? Benim gerçekten kim olduğumu bile bilmiyordu ki. Ondan sakladığım acı gerçekleri, ona olan duygularımı bilmediği için ona kızamazdım. Belkide ... kısacık olan ömrümü, Savaşın ömrüne koyacak kadar seviyordum onu. Ama bundan hiç bir zaman haberi olmayacaktı, hemde burdan çıkışım olamazsa bu zaten imkansızdı. İyi hiss etmiyordum kendimi, kalbim sıkışıyor gibiydi.

Bütün bedenim bu soğuk odanın içinde donuyordu. Başıma ağrılar basmıştı tekrardan, baş dönmesi beni benden alıyordu. Hastalığım beni çok seviyordu ... Burdan kurtuluş var mıydı? Zeynep'i, Emre'yi ve Savaşı bir daha göre bilecek miydim? Umut denen şey bana hiç uğramıyordu bu aralar. Umut belkide gelecekte bir sayfamdadır, ama belkide o sayfaya kadar yaşayamayacaktım. Kötüleşiyordum...
İlacımı acilen almam gerekiyordu. Gözlerim hafiften kararmaya başlamıştı bile. Karanlığa alışıyor muydum?

👉🏼 -Tekrardan Savaşın bakış açısı

Yazan adrese vardığımda boş bir depoya benzeyen bir yerin önünde duruyordum. Hızlıca içeri dalmıştım. Boştu! Hiç kimse yoktu! Benimle dalga gecmişti resmen! Öfkemden delirip bağırmıştım. İşte tam o an kafamda hiss ettiğim o ağrıyla yere çakılmıştım. Yerde gözlerim kararıyordu. Telaşdan ne birine haber vermiştim, nede yanıma kendimi korumam için bir şey almıştım. Bana aptal diye bilirsiniz, ama ben aptal degil sadece telaşlıydım. Eğer Rüveydanın kılına zarar gelse, ben dayanamazdım!

VAZGEÇİLEN AŞK  [tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin