GÜNEŞİN HAYAL KIRIKLIĞI

10 2 0
                                    

Fahrunnisa Hanım kızının kitabına isim bulmasının ardından tüm hazırlıklar tamamdı.

Beklenen bir gün vardı yalnızca, Müesser Mısranın hayal ettiği gün...
Çoçukluk eserini eline alacak, duygularına kağıt üstünde dokunacaktı. Öğretmen nasıl öğrencisiz noksan ise, yazar da esersiz bir ad koyamıyordu duygularına.

11 yaşında bir kızın artık bir adı daha vardı,"Bir Güneş Doğuyor".
Annesinin gözünde güneşti adı, karanlıklara doğan; sözcükleriyle ruhunu ve ruhları aydınlatan bir güneş.

Vakit öğleye değiyor. Beklenen arama küçük bir kızın hayal dünyasını şekillendiriyordu. Yayın evi kitapların basımının tamam olduğunu alabileceklerini söylemişti.
Babası iş çıkışı kitapları alacağını söyledi. Müesser Mısra'ya da heyecanını kamçılaması gerektiği tavsiyesinde bulundu.

Bu öyle bir tatlı heyecandı ki, hemen durulur muydu?
Ruhta beliren yoğun his hali arzuladığına kavuşmadan mutluyum der miydi?
Bu soruların cevabı bende değil ama Müesser Mısranın bedenine sığdıramadığı kalbi öyle çabuk sakinleşemezdi!

Derin bir soluk aldı. Vaktin ikindi sonuna çabucak değmesini istiyordu. Babasının küçük arabası içinde belirmesini, motor sesinin mahalleyi rahatsız etmesini istiyordu tekrardan.
Kapı önünde küçük mavi arabanın eser taşımasını istiyordu eve.
Eve duygu taşınacaktı. Çünkü Müesser Mısranın yazdıkları yaşadıklarıydı. Yani duyguları...

Dedim ya o varlığı yeryüzünde son buluncaya kadar yazarak yaşayacaktı. Yaşadığının alameti, yazmasıydı onun. Okumayı geç öğrenmişti ama yazmayı önceden de olsa biliyordu sanki.

Okumak hissetmekti yazılmış olanı ama yazmak yaşanılanı hissettirmekti hissederken.

Dev kanatlı albatroslar süzülüyordu Müesser Mısranın zihninde. Vakit ikindi sonuna değmiş; mavi küçük ve  gürültülü motor sesli araba kapı önünde belirmiş, Agah Bey endamını ve Müesser Mısranın duygularını yüklediği kitapları içeri taşıyordu.

Karton kutu açıldığında Müesser Mısranın güneşi odayı pek aydınlatmamış, bir hayali yarım yamlakta olsa gerçekleştiği için odayı hafifçe ısıtmakla yetinmişti sadece.

Yayınevi sandığı yer, kasabanın küçük işletme matbaalarındanmış. Kitap olarak hayal ettiği şeyin karşılığında ise A4 kağıdı üzerine puntoları yeterince karartılmamış bir başlık ve en alt köşe de ise isminin yazıldığı kağıtlarmış. .

Kasabanın küçük ve köhne matbaası editörel anlamda hiçbir düzeltme de yapmamıştı.

Gözleri dolu dolu beyaz A4 kağıtları yığınlarına baktı.
Halinden de şikayet edecek değildi tabi ki. Yarım da olsa bir hayali avuçlarının arasındaydı.

Hani Şair eşikte rahmet var diyor ya , rahmet şikayette değil şükür de var diyor.
Şükür de ve beklemekte...
Müesser Mısra için de bu bir son değil başlangıçtı.

Yerin altından, üstüne yükselen nebatat dahi filizlenirken cılız.

Uzun lafın kısası hepimiz yerin üstünde sağlam çınar gövdemizle var değiliz ki!

Müesser Mısra da çınar gövdesini oluşturmak için gülümsedi.
Yazdıkları bir kitap olmamıştı.
Ama yaşacakları çok anı ederdi en tatlısından...

"HAYAT HİKAYEDİR"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin