Kafamı önüme çevirerek saçımdaki şampuanı su yardımıyla arındırmaya devam ettim. "Dövmelerine."
"Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?"
Zemine çarpan tok su seslerinin ardından gelen Jungkook'un eşsiz sesiyle istemsizce diken diken oldum. "Thanatos, bunun anlamı nedir?"
Güldü. "Bu benim lakabım. Ölümün vücut bulmuş hali, ölüm tanrısı."
"Sevdim." Kafamdan aşağı akan suyu kapatarak umursamazca kenara bıraktığım havluyu bedenime doladım. Saçlarımdan damlayan sularla birlikte kıyafetlerimi astığım askılığa doğru yürüdüm.
Askılıktan kıyafetlerimi ve yerde duran botlarımı elime alıp dolapların arasında bulunan oturağa doğru geçtim. Hızlı bir şekilde oturup ilk başta çoraplarımı giydim. Göz ucuyla Jungkook'a bakıp hala duşta olduğunu teyit ettikten sonra üzerimdeki havluyu kenara koyup iç çamaşırlarımı ışık hızıyla giydim. Derin bir nefes alıp üzerime tişörümü geçirdim. Su sesi kesildiğinde hızla pantolonuma yöneldim. Fakat biraz geç kalmıştım. Çünkü Jungkook çoktan beline sardığı havluyla yanıma doğru yürüyordu.
Onu gördüğümde duraksadım. Ağzım hafifçe aralandı. Çünkü vücudu inanılmaz güzeldi.
Öylece vücudunu incelerken gözlerim, gözlerine kaydı. Bana algılayamadığım bir ifadeyle bakıyordu. "Bana bakmaktan ne zaman vazgeçeceksin?"
Hızla kafamı çevirip elimde tuttuğum pantolonu üzerime geçirdim. Düğmelerini ilikledikten sonra ayakkabılarımı giydim. Kenara attığım havluyla saçlarımı kurularken yine gözlerim Jungkook'u buldu. O da benim gibi aynanın önünde ıslak saçlarını havlu yardımıyla kuruluyordu. Kendini yaptığı işe o kadar kaptırmıştı ki durup onu izlediğimin farkında bile değildi.
"Hey, Jungkook!" İçeri giren gri saçlı çocuk beni gördüğünde bir anda duraksadı. Kaşarı çatıldı. "Buraya ne zamandır kızlar giriyor?" Alaycı ifadeyle sırıttı.
Jungkook elindeki havluyu omzuna asıp "O bir kız değil." dedi.
Cevap vermeden hırkamı üzerime geçirip dışarı çıktım. Birbirine benzeyen koridorlarda yürümeye başladım.
Her yer birbirine benziyordu. Sanki bir labirentin içindeydim.
Kayboldum.
Hem bu yerde hem de Jungkook'ta.
-o-
"Söylediğin kişinin belgelerini buldum."
"Teşekkür ederim Taehyung." Gülümseyerek bana uzattığı belgeleri elime aldım.
"Joo Hyeri, kim Eunhee?"
İsmini duyduğum anda boğazıma büyük bir yumru oturdu. Yutkundum. "Hiç. Daha sonra konuşalım mı?"
Kafasını anladım dercesine salladı. "Peki."
"Görüşürüz." Taehyung'a doğru gülümsedikten sonra usulca odamın kapısını örttüm. Kilidi çevirdikten sonra yatağıma doğru yürümeye başladım. Ellerim titriyordu. İçime hapsettiğim acı yavaşça ortaya çıkıyor, canımı daha fazla yakıyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra yatağa oturdum. Elimdeki belgeleri tam önüme bırakıp dosyanın üzerindeki 'Joo Hyeri' yazısının üstünde parmak uçlarımı gezdirdim. Gözlerim doldu. Kendimi sıkarak akmayı bekleyen göz yaşlarımı geriye ittim. Ağlamanın sırası değildi. Ağlamak yerine intikamıma odaklanmak zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill My Pain | Jeon Jungkook
FanfictionEtrafına korkunç bir duvar örmüşsün ama o duvarın ardında cennet var.