10

26 6 2
                                    

Bir hayat oluşturmak çok zor ve uzun süreçli. Ama bir can almak ondan daha basit ve kısa. Annelerimiz ve babalarımız daha çocukluktan, doğdukları ilk andan itibaren mücadeleye başlıyor bizim için. Nasıl mı? İlk nefesi alıyorlar, büyümeye çalışıyorlar, konuşmayı deniyorlar, ayağa kalkıyorlar. Kalktıktan sonra yürümeyi deniyorlar. Sonra konuşuyorlar. Gün geçtikçe kendilerini geliştiriyorlardı. Birbirleri ile tanışıyorlar daha sonra aileleri ile mücadele ediyorlar. Neden? Sadece kendileri için mi? Hayır, bizi yapmak için de. Daha sonra bizi yapıyorlar. Annelerimiz bizi doğuruyor. Hem fiziksel, hem de zihinsel olarak acı çekiyor ve o dakika geldiğinde yaşadıklarını anlatacak kelime bulamıyorlar. Doğum.. Doğum kendi başına çok şey taşıyor sevgilim. Bilim, felsefe, duygular.. Bizi doyurmak için çalışıyorlar, büyütüyorlar. Biz de onların yaptıklarını yapıyoruz ama bazılarımız daha fazla zorlanıyor. Her şeyin ortasında sıkışıyorlar ve ne yaparsak yapalım asla ileri gidemiyoruz, sadece gittiğimizi sanıyoruz. Tekrar ve tekrar döngünün başına dönüyoruz ve en mantıklısı oluşan o hayatı almanın olduğu kanısına varıyoruz.

Şimdi tekrar soruyorum, can almak o kadar kolay mı?

Bir sabah kalkıyorsun, yarın dünyandaki cehenneme tekrar gideceğini hatırlıyorsun. Vücudun işlevsiz halde sadece yatağında uzanıyorsun. Sessizce. Huzur? Huzur yok. Her sessiz yerde huzur yoktur. Sessizlikle her şeyin ortasında sıkışmıştır. Hastane sessizdir, mezarlıkta. Ama aynı zamanda köyündeki sahilde güneş doğarkende sessizdir. Yatağından kalkmak istiyorsun. Her şeyi unutup yaşamak istiyorsun. Yarınki ve ondan sonraki işleri halledebileceğini sanıyorsun. Ama daha bu başlangıç! Vücudunun çirkin olduğunu hatırlıyorsun. Spora gidiyorsun tüm o fiziksel ve ruhsal yorgunlukla. Ona da varım diyorsun. Ama yalnız olduğunu ve asla istediğin kişiyle olamayacağını hatırlıyorsun. Yeterince serin değil mi? O zaman azcık daha oku bakayım. Yapabileceğin başka meslekleri düşünüyorsun ama onlar içinde geçtir. Yatağından kalkamıyorsun. İstemiyorsun artık. Kurtuluş yolu ararken beyninde aynı düşünceler dönüp duruyor. Hayal kurabileceğin birisi yok.
En sonunda canını almak geliyor aklına. Kalkıyorsun. Banyoya gidip eski tarz takmalı çıkartmalı, en keskin jiletlerden birisini alıyorsun. Jilet çok ucuz ve bir paketin içinde. Eline alıp evirip çeviriyorsun, bükebiliyorsun bile! Büküldüğünde şaşırıyorsun. Odana geri geldiğinde o yatağa geri yatıyorsun. Bir kaç zaman önce bu odada neler değiştireceğini hatırlıyorsun. Dört duvar arasında neler başaracağını hayal ettiğin günler aklına geliyor. Sevdiğin, sana hırs veren kendi sözlerini, hayalini kurduğun yerlerin resimlerini yapıştırdığın duvara bakıyorsun. Boş. Çünkü bir iki gün önce onları söküp yırttın ve onları yırtarken her bir harekette kalbinde dağıldı. Gözlerin doluyor. Eline jileti alıyor ve keskinliğini yatağının çarşafında deniyorsun. Denediğin her yer açılıyor. Küçük, bükülebilen ve bir kaç kuruşluk parça ile hayatını almaya çalışıyorsun. Bir o kadar mantıklı, bir o kadarda acı. İşte, can almak ucuz değil mi? Sadece yirmi beş kuruş ve bir..?

GülşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin