30. Bölüm: Sokak köşesi

935 60 4
                                    

DERİN

Dilekler her zaman gerçekleşmez. Aslına bakarsanız yaşamak istediğiniz hayat ve yaşadığınız hayat hep başka olur. Zengin olan kız sıkılıp fakir hayatına veya fakir olan kız bıkıp zengin hayatına özenebilir. Kısa saçlı kızlar saçının uzaması için her şeyi yaparken uzun saçlı kızlar kısa saçlı kızların çok cesaretli olduğunu düşünebilir. 

Sanırım dilediğimiz dileğin gerçekleşmesi için olağan sebepler olmalı elimizde. Ben Cihan'ın bana aşık olmasını dilerken elimde hiçbir olağan sebep yoktu. Peri olmayı dilememle aynı şeylerdi.

Nerden mi anladım?

Bir hafta geçmişti ve okula bir kez olsun gelmemişti. Bir kez olsun aramamıştı. Karşıma çıkmamıştı.

Şu bir haftada babam burada olmasına rağmen bize hiç gelmemişti. İşlerinin çok yoğun olduğunu söyleyip duruyordu.

Annemle doğru düzgün oturup bir kez bile konuşmamıştım.

Üniversite hayatımın ilk sınavı da olabildiğince kötü geçmişti.

Okan'ı bile çok az görmüştüm.

İlke annesiyle her zaman ki kavgalarından birini yaptığı için morali bütün hafta çok bozuktu.

Hayatımın daha ne kadar bozuk olacağını düşünerek yolda yürürken Cihan'ı arkası dönük bir şekilde kaldırımdan inerken gördüm. Yola bakmıyordu. O anda gelen arabayı fark etmemişti. Neden yola bakmadan yürüyor?

Hemen koşarak onun üzerine atladım ve birlikte kaldırıma düştük.

"Cihan iyi misin?" diye sesli bir şekilde konuştuğumda bana yüzünü çevirdi.

O değildi. Oha. Her yerde Cihan'ı görüyor olmalıydım.

Çocuk elini kulağına götürerek yok anlamında elini sağa sola salladı.

Meğerse Cihan diye kulakları duymayan bir çocuğun hayatını kurtarmıştım.

Elleriyle bir şeyler yaptı ama işaret dilini bilmediğim için hiçbir şey anlamadım.

Gülümsedim ve arkamı dönerek yoluma devam ettim.

Bir insan içinde hem acıyı hem de sevinci bir arada yaşayabiliyordu. O çocuğu kurtarmanın verdiği bir mutluluğun yanında Cihan'ı hala göremememin üzüntüsü vardı.

Gözümün önüne gelen anıyla gözlerim doldu. Yağız'ı dövdükten sonra bana öyle güzel sarılmıştı ki. Bir an kendimi ona ait hissetmiştim.

Beni bir daha yanından ayırmayacakmış gibiydi ama onu uzaktan bile göremiyordum.

Boş boş bütün akşam yürüdüm. Artık hava kararmıştı. Eve dönsem iyi olacaktı.

Eve gitmek için girdiğim zifiri karanlık sokak çok ürkütücüydü. Kulaklıklarımı kulağımdan çıkarıp cebime koydum.

Hiç ses seda yoktu. Telefonumu çıkardığımda sadece % 17 şarjım vardı. Flaşı açarak yolumu biraz olsun aydınlattım. Bu yoldan gitmemeliydim.

Köşeyi döndüğümde küfürlü bağrışmalar duydum.

Karanlıkta yüzleri seçilmeyen ya dört ya da beş çocuk bir çocuğu deli gibi dövüyorlardı.

Çok korkmuştum ama yine de korkusuz bir şekilde yanlarına yaklaştım. Çocuğu o şekilde dövmeleri çok yanlıştı.

Arkalarından yaklaşıp bağırdım.

"Ne yapıyorsunuz çocuğa? Rahat bırakın onu!"

Birden döven çocuk kafasını kaldırıp yüzünü bana döndü.

Eliyle burnuna dokunup "Kızım bas git. Bir de seninle uğraşmayayım." dedi.

Yine yürek yemiş gibi devam ettim.

"Siz kaç kişisiniz o kaç kişi? Adamlığa sığıyor mu bu?" Gerçekten sonumu kendi ellerimle yazıyordum.

Çocuk kahkahayı bastı.

"Belanı arıyorsun."

O sırada yanındaki saçı üç numara olan tehlikeli görünümlü çocuk onu eliyle durdurup önüne geçti.

"Ağabey dur ya. Şu güzelliğe baksana. Bize de eğlence çıktı işte, korkutmasana kızı." diyerek vahşi sırıtışıyla yanıma doğru yürümeye başladı. İşte bu sefer cidden korkuyordum. Ne yapacağım?

Dayak yiyen ve kafasındaki kapüşonlu yüzünden yüzü gözükmeyen çocuk birden ayaklandı ve önümdeki çocuğu arkasından tutup kendine çevirdi. Tek yumrukla çocuk duvara çarptı.

İlk bana artistlik yapan çocuk da işin işine karıştı. Ona da bir yumruk geçirdi. Az önce dayak yiyen çocuk bu sefer çocuğu ölesiye dövüyordu.

İki tanesi kaçıp gittikten sonra "Bu kız hakkında tek bir kelime ederseniz hayatınızı sikerim." dedi.

Bu ses... Çok tanıdık gelmişti.

Beni kolumdan tutarak sürükleyen bu adamın kim olduğunu anlayamamıştım. Başka bir sokağa döndüğümüzde durdu.

Ve kapüşonunu indirdi.

Bir haftadır yüzünü bile görmediğim Cihan karşımda kaşı ve dudağı patlak bir halde kanlı bir suratla duruyordu.

Kolumu sıkıca tuttu ve "Ne işin var senin bu saatte kız başına burada?" dedi sinirli sinirli.

"Ya oradaki ben değil de başkası olsaydım başına ne geleceğini biliyor muydun?" diye bağırdı.

O kadar sinirliydi ki kolumu sıktığını bile fark etmemişti . Gözümden bir damla yaş geldiğinde elini gevşetti. Bu çocuğun amacı neydi? Boş verip gitsem bile isteye o adamlardan dayak mı yiyecekti?

"Peki ya sen? Onları dövebileceğin halde neden onlardan dayak yiyordun? Neden bir haftadır okula gelmiyorsun?"

Hızlı nefes alıp vererek gözlerini benden çekti ve önce soluna sonra da sağına döndü. Ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Sesinde sinirli bir ton vardı ama daha kötüsü karşımda üzgün bir adam görüyordum. Ölmek istiyor gibiydi.

"Seni ilgilendirmeyen konulara karışma."

Acırcasına yüzüne bakarak konuşmaya başladım.

"Bu musun sen yani? Yazık sana."

Bileğimi tekrar sıkıp bu kez beni duvara dayadı.

"Ne diyorsun kızım ya?" diye öyle sert bağırdı ki deli gibi korksam da bir şey diyemedim.

"Bana umut verip bir başkasıyla gezip tozan kızın teki karşıma geçmiş bana ders mi veriyor?" diye bağırdığında az önce zor tuttuğum gözyaşlarımı tekrar saldım.

Bileklerimden güç alarak tüm gücümle onu ittirdim. Bu yalana daha fazla devam edemeyecektim. Ondan uzak durmaya çalışmak bana sadece acı çektiriyordu.

"SENSİN O APTAL! DENEMEDEN SEVDİĞİM, AŞIK OLDUĞUM ÇOCUK SENSİN!"

Seni ArarkenWhere stories live. Discover now