Tam iki gün geçti,altı aydır sessiz bir şekilde izlediğim odana adım atıp seni görmemin üzerinden.İnsanlık için kısa ama benim için anılara sığmayan iki gün,evimde gözlerini anlatacak notaları yazmakla geçti.Çalışma masam sayfalarca beste ile doldular,içimdeki doluluğu hafifletmek adına.Tozlanan kemanımı rafından çıkarıp,üzüntüleri rafa kaldırırken iki günüm, yüzümde koca bir gülümseme ve elimden düşürmediğim kemanımla geçti.
İsmimi,varlığımı biliyorsun ve ben durmadan bir şeyler karalıyorum.Ruhum bedenime sığmadığı için sürekli hareket ediyorum,yerimde duramıyorum.Uyuyamıyorum,aklım sürekli ruhunun ruhuma bir adımlık mesafede olduğu o iki gün öncesine gidiyor.
Hayatımın rönesansına geçiş yaparken bende yarattığın yeniliklerle affalıyorum.Bu geçiş,geçtiğim tüm yolları yeşertiyor ama kokunu aldığım ciğerlerim yollarımdaki tüm çiçekleri solduruyor ,içime tek çektiğim senin iki gün önceki o kokun olsun diye.
Hayatıma gelen yenilikler sadece bundan ibaret değil,adını öğrendim ve senden o gün ki olay için bir teşekkür aldım.
Park Jimin;ismin iki gündür duvarlarımı,kâğıtlarımı,zihnimi ve kalbimi süslüyorken asıl ben teşekkür ederim.İsmini sürekli sayıklar oldum her köşem ismini duysun ve dünyamın merkezinin kime ait olduğunu bilsinler diye. Somut soyut her varlığa,seni anlatarak geçti bu iki günüm.
Bu gece yeniden bakıyorum penceremden sana.Odamdaki tüm düşünceleri geride bırakarak, saf halimle, aklımda ki tek bir şeyle bakıyorum sana;
"Nasıl bu kadar güzel olabilirsin?"İnanılmaz bir an yaşanıyor aniden,titrek bakışlarımın yanına ekleniyor nefes kesen bakışların.Gözlerimin,gözlerinle kestiği ikinci sefer ve ben yaşarken bir kez daha ölüyorum.Kafanı yana yatırıyorsun yada dünyam süratla döndüğü için ben düşüyorum.Bana gülümseyip dişlerini gösterdiğinde,tuttuklarım arasındaki bir nefes kendini kurtarıp dışarı çıkıyor.Dudakların hareket ediyor yavaşça yada kıtalar yer değiştiriyor.Uyuşmuş beynim,okuyor söylediklerini dudaklarından.
'İyi geceler!!!'
Park Jimin,
tüm sorumluluğun üstüne yakan bakışlarını ekleyince nasıl taşısın güçsüz bedenim seni?Benim seni seyrederek geçirdiğim altı ayın bedelini mi ödüyorsun son altı dakikadır bana kesintisiz bakarken?Pencerenin önüne çekmişsin sandalyeni bir elindeki kalem ve kâğıtla,bir şeyler karalıyorsun.Sayfayı kaldırıp bana gösteriyorsun.Okuduklarım karşısında gözlerim aralanıyor kalbimin sana aralandığı gibi.
'Herkese mi böyle bakıyorsun?'
Tam tepemizdeki ay ışığının parlattığı yazılar içimin en karanlık yerlerini parlatıyor ve başlattığın bu çocukça harekete bende dahil olup içerden kağıt kalem getiriyorum.Sana tekrar baktığımda yaptığım bu hareket hoşuna gitmiş olacak ki yerinden hafiften doğrulup gülümseyen suratınla beni izliyorsun.Önce birşey yazmaya çalışıyorum ama sen beni izlediğin için deli olmuş beynim,elime izin vermiyor.Avuç içlerim terliyor,kalemi tutan parmaklarım titriyor.Derin bir nefes alıp tekrar birkaç kelime karaladıktan sonra nemli ellerimle kağıdı kaldırıyorum ve okuduktan sonra dudaklarının kıvrılışına şahit oluyorum.
'Senden başka izlediğim kimse yok ama nasıl bakıyorum?'
Daha önce sana kimse,yazı yazarken inanılmaz güzel gözüktüğünü söyledi mi Park Jimin?Gerçekten rüzgarın minik esintisiyle savrulan saçların,benliğimi savuruyor.Bir yazı yazarken birbirine bastırdığın dudakların,benim savunmasız kaldığım cephem ve sen beni sürekli burdan vururken kazanamıyorum hiçbir savaşımı.O kirpiklerin yok mu,tatlı tatlı kırparken ruhumun tüm kötü parçalarını kırparak beni saflaştıran.
Park Jimin,bu dünya için fazla güzel değil misin sence de?Kaldırdığın kağıdı bir şekilde senden gözlerimi alarak okuduğumda,gözlerin köprüm,kirpiklerin iplerim oluyor aniden.Üzerinden geçerken ipler kopup dudaklarına düşüyorum.
'Daha önce kimse bana bu kadar güzel bakmamıştı. Çok güzel bakıyorsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la Vie en Rose •pjm&jjk•
FanfictionPenceremin senin pencerene denk gelen mesafesi,hayatıma armağan edilen en güzel olay gibi gelirken,seni daha yakından görebilme şerefine laik olmak bile içimi güzelleştiriyor Park Jimin.