At arabasının sallanmasıyla birlikte sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Sağ omzumdaki yara izi hiç olmadığı kadar sızlıyordu, nedeni de belliydi, bugün yıl dönümüydü bu yara izinin, sevdiğim her şeyin ve özgürlüğümün elimden alınışının ilk yıl dönümüydü, hayatımın elimden alınışının...
Köle olmam yetmiyormuş gibi bir Çin savaş lorduna satıldım. Gladyatör olmaya zorlandım, tavşan kulaklarımın tekinin yarısını kaybettim ama çıkarıldığım beş müsabakadan dördünü de kimseyi öldürmeden kazanabilmiştim, bir de mağlubiyetim var. Şimdi ise Vyan'te düzenlenecek turnuvanın seçmelerine katılmaya hak kazanmıştım, üstelik turnuvayı kazandığım takdirde para ödülünün üçte biriyle birlikte özgür de olabilecektim.
O günü tekrar hatırlamamla birlikte yumruğumu istemsizce yere vurdum, o gün.... Orta Dünya'nın çorak arazilerinde avlanmayı öğreniyorduk, köyün diğer delikanlılarıyla birlikte. Elimizin boş olduğu günlerden birinde köye dönüyorduk. En yakın arkadaşım Tarel bana:
-Sence ne zaman gerçekten bir şeyler yakalamaya başlarız ?
-Yarın bir şeyler yakalayacağımıza eminim.
-Anladım. Peki Ar, bir gün bu köyden ayrılıp da yapmak istediğin bir şey var mı ?
-Hmm... Geçen gün hana uğrayan ozanı hatırlıyor musun?
-Şu uzun boylu tavşan-adamı mı? Nasıl unutabilirim ki. Hepimizin şarkı ve şiirlerini dinlememize izin verip, hiç para istememişti.
-Evet, ben de aynı böyle olmak istiyorum. Gittiğim yerlerde herkese mutluluk saçmak, hayatımı şiirler yazarak geçirmek... ve en önemlisi...
-En önemlisi ne? Ne oldu Ar?
-Dumanlar... bizim köyün oradan gelmiyorlar mı?
Bunu söylememle birlikte herkes kulaklarını dikleştirip önlerindeki tepenin ardından gelen dumanlara baktı, ardından koşarak tepeyi aştığımızda önümüzdeki manzara bizi gerçekten şok etmişti. Köyümüz Horan akıncıların saldırısına uğramış, yakılıp yıkılmıştı, kaçmaya yada savaşmaya çalışan gençler ağlarla yakalanıp at arabalarının içlerindeki kafeslere yerleştirilmiş, sadece kimi kimsesi olmayan birkaç tanesi kaçabilmişti. Kadınlara türlü işkenceler ve tecavüzler yapılıyor, bu da yetmezmiş gibi kafeslere kapatılıyorlardı. Yaşlılar eğer karşı koymaya çalışırlarsa anında katlediliyor, karşı koymasalar bile sadece askerlerin barbarca zevkleri yüzünden hırpalanıyorlardı. Ailemi bulmalıydım; annemi, babamı ve kız kardeşim Alyss'i.
Evime doğru giderken köyümüzün erzak deposundan elinde içi dolu bir çuvalla çıkan bir Horanlıya rastladım ve o daha kılıcına uzanamadan yayımı çekip onu omzundan vurdum, geriye doğru düşüp acı ile kıvranırken erzakları taşıdığı atını gördüm, ata binip cehenneme dönmüş köyümün sokaklarında ilerledim, evimi bulduğumda karşılaştığım manzara beni dehşete düşürdü. Annem ve babam kanlar içerisinde yatıyorlardı, ilk başta kaskatı kesildim, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Babamın hâla nefes aldığını fark ettiğimde hemen yanına koşup onu sırt üstü olacak şekilde çevirdim. Bitkin ve acı içerindeki ses tonuyla konuşmaya başladı:
-Oğlum...
-Efendim baba? Buradayım, benim!
-Kız kardeşin o yöne doğru kaçtı... Ormana... Koru onu oğlum. Ben yapamadım, sen yap!
-Tamam baba ama önce seni bir kaldırayım.
-Hayır oğlum, benim zamanım doldu, şimdi gitmelisin.
-Ama... Ama baba..
-Şimdi git!
Diye bağırdı parmağını ormana doğru işaret ederek, ardından son nefesini verdi. Bağırarak ağlamak istiyordum ama şimdi sırası değildi, ata tekrardan binip babamın işaret ettiği yöne dört nala sürdüm ve çok geçmeden kardeşimle karşılaştım ona binmesini işaret ettim. Arkama oturduğu anda kafasını sırtıma yasladığı gibi hıçkırarak ağlamaya başladı, bana tüm gücüyle sarılmış, ince kollarıyla nefes almamı güçleştirmişti. Atla saatlerce gittikten sonra bir nehir kenarında durduk, normalde olsa günlerce ağlar, bu şoktan aylarca kurtulamazdım. Ama yapamazdım, henüz olmazdı, kardeşimi korumalıydım, bu babamın son isteğiydi, güçlü olmalıydım.
Tertemiz akan nehrin suyunda ellerime bulaşan babamın kanını temizledim, bir avuç suyu da yüzüme çarptıktan sonra gözlerimi ağaç dallarının kapattığı gökyüzüne çevirdim, bir süre öylece bakakaldım, yüzüme vurduğum suya karışan birkaç damla gözyaşı da tamamen akınca kalkıp kardeşimin yanına gittim ve çatlamış ses tonumu gizlemeye çalışarak konuşmaya başladım:
-Burada biraz dinlenelim, yarın sabah erkenden yola çıkarız.
Hiç konuşmuyordu, sadece söylediğim her şeyi başıyla onaylıyordu, gözleri sürekli doluydu ve boş bakıyordu, kızıl saçları da solmuş, dağılmıştı. Atın üzerinde bulduğum örtüyü yere serdim, birlikte üzerine yattık ve çok geçmeden de hüznümüzün yorgunluğuyla uykuya daldık.
At nallarının sesiyle uyandığımda çok geçti, Horanlılar etrafımızda daire oluşturmuştu ve atımız ise korkup bizden uzaklaşmıştı, tabi yayımla birlikte. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu, yalnızca kollarımla sımsıkı sardım onu, Horanlılar bir süre daha daire çizdikten sonra durdular ve atlarından indiler, süvari kılıçlarını çektiler, ölümümü kabullendim ve vücudumu Alyss' e siper edip gözlerimi kapattım, yapacağım son şey olsa bile ona zarar verilmesine izin vermeyecektim. Horanlılar kılıçlarının kabza ve topuzlarıyla kafama ve kollarıma vuruyor, bir yandan da bizi ayırmaya çalışıyorlardı, kafama gelen her darbe ile görüşüm bulanıklaşıyor, başım dönüyordu. Çok geçmeden kardeşimin başına siper ettiğim sol elimin serçe parmağı kırıldı, dayanılmaz acıya rağmen bırakmadım, başıma aldığım darbeler ağırlaşıyor, bilincimi yerinde tutmamı çok zor bir hâle getiriyordu. "Bilincimi... "vururlar" Yitirmemeliyim, "vururlar" Yitirmemeliyim.. "vurular" Bilin... "vururlar" Yitir.. "vururlar"" Ardından olanları tam olarak hatırlayamıyorum sırtımdan inanılmaz bir acı ile dışarıya bir şeyler çıkmış, kardeşimi sarmıştı, gözlerim hâla kapalıydı, kılıçlardan gelen vurma sesleri sanki metallerin birbirine vurma sesine dönüşmüş, acı veren darbeler kesilmişti, tam sonunda biraz nefes alıyordum ki kılıç darbelerinden biri sol omzuma geldi, vücudum sola doğru eğilirken bir tane de göğüs kafesimin sağ altına... Ve karanlık.
At arabasıyla olan yolcuğumuz bittiğinde, ön elemelere katılmam gerekmediğini ve bugün dinlenebileceğimi öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmparator 1: Kralların Yükselişi ve Düşüşü
FantasyBiliyorum; bu dünyaya neden geldiğimi, görevimi biliyorum, zamanı geldiğinde kaderimin yazgısıyla nasıl yüzleşeceğimi biliyorum, dünyaları dize getirmem gerektiğini de... NOT: Lütfen yazım ve anlatımdaki tespit ettiğiniz hataları ve hikaye ile ilgi...