Dakikalarca hiç bir şey söylemeden sadece babama baktım. En sonunda 'noldu' dercesine gözünü kırptı. İç çekmekle yetinip odama çıktım. Çantamı karıştırırken biletimi buldum. Bu akşam yedide uçağım kalkacaktı. Yani beşte yola çıkmam gerekiyor. Bu da demektir ki dörtte hazırlanmaya başlamalıyım. Her neyse ona akşam karar veririm şimdi valiz bulup hazırlamam lazım. Ama bir problemimiz var, benim valizim yok. Babamınkilerden birini alırım artık düşüncesiyle babamın odasına gittim. Kapıyı yavaşça araladım. İçeri göz attım. Çalışma masası odanın en ortasındaydı. En sağdaki kütüphanelerin yanında şekilli koltuklar vardı ama bunca yaşıma kadar ne şekli olduğunu çözemedim. Sol tarafta müzik kutusu vardı. Yanındaki büyük kütüphaneye benzer bir masada plaklar duruyordu. Onların yanında da içinde ıvır zıvır eşyaların durduğu dolaplar vardı.
İçeri ilk adımımı attığımda bir anda durakladım. İçimi kötü bir his kapladı. Ama zamanım olmadığı için dolaplara doğru yürüdüm. İlk dolabın kapağını açtığımda tıka basa kağıtlarla dolu bölümlerle karşılaştım. Bir tanesini çıkarıp incelemeye başladım. Bir sürü rakam ve anlayamadığım formüller vardı. Elimdekini yerine koyarken kağıtların arkasında duran bir sandık dikkatimi çekti. Kağıtları devirmemeye özen göstererek sandığı çıkarıp yere koydum. Beklediğim gibi kilitli çıktı. Anahtarı kim bilir nerde düşüncesiyle sandığı yerine koydum. Dolaba biraz daha göz attıktan sonra diğer dolaba geçtim. Sayamayacağım kadar çok çanta vardı. Hani şu iş adamlarının yanından ayırmadığı dikdörtgen çantalardan. Her çeşidinden mi aldı bu adam be? Bolluk içinde yaşıyoruz da haberim mi yok? Aman banane. Burdaki yüzlerce çantanın arasından bir tane bile valiz çıkmazsa babamı boğarak öldürürüm.
O çantayı kaldır, bu çantayı kaldır derken bir tane valiz bulmayı başardım. Çok büyük değildi ama işime yarardı. Valizi çıkarıp çantaları yerleştirince dolabın kapağını kapattım. Yanında bir tane dolap daha vardı. İçinde ne var diye merakımdan valizi arka tarafa bırakıp kapağı açtım. Bu dolabın içinde de bir kaç küçüklü büyüklü sandıklar, belgeler ve defterler vardı. Büyük sandığı alıp açtım. İçinde çeşit çeşit saatler vardı. Çakma gibi de durmuyorlardı. Burdan bana malzeme çıkmaz diye yerine koydum. Diğer küçük kutuyu çıkardım. Tesadüfen açıktı ve içinde bir sürü küçük notlar vardı. Bir tanesini elime aldığımda ayak sesleri duydum. Küçük bir panik sonrası kağıdı sandığa attığım gibi yerine koydum. Dolabın kapağını kapatmamla babamın içeri girmesi bir oldu. Bende sanki hiç duymamış gibi o tarafa bakmadan valizime yöneldim. Tesadüfen kafamı kaldırmışçasına yerimden sıçardım.
"Aa sen ne zaman geldin yaa?"
"Napıyorsun sen odamda, önemli olmadıkça girme demiştim"
"Valiz aldım baba" diyerek omzuna çarpıp odama çıktım. Valizin içinden bir şey çıkar umuduyla açtım ama hiç bir şey çıkmadı. Bende dolabımdan çıkarıp çıkarıp yerleştirmeye başladım ki aşağıdan ses geldi.
"Hiraa! Ben dışarı çıkıyorum bir kaç saate dönerim, acıkırsan yemek söylersin."
Hira dedim içimden. Fırsat bu fırsat git ve babanın neler karıştırdığını öğren. "Tamam baba, sen beni merak etmee" İç sesim beni babamın odasına itiyordu. Babamın gittiğinden emin olduğumda odaya gittim. Kapıyı açık bıraktım ki babam gelirse duyabileyim. Dolabın önüne geldiğimde adımlarım geri gider gibi olmuştu ama merakım 'iyi kalpli meleğim'i yenmişti. Dolabı açıp küçük sandığı çıkardım. Lanet olsun! Kilitliydi. Babam şüphelenmiş olmalı ki kilitledi. Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet olsun! İsteksizce kutuyu yerine koydum. Keşke o kağıdı cebe atsaydım diye kendime sövüp para arayışlarına geçtim. Ee öğrenciyiz sonuçta paramız bitebiliyor. Hemde yola çıkıyorum yani, para en önemli ihtiyaç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kişi
ActionHira kadar değişik biri olabilirsiniz ama Hira'nın ki gibi değişik bir hayatınız olamaz. İyi okumalarr :))