Harun'un gözlerinin içine derinden bakarken, onun bakışları kaçıyordu gözlerimden. Baksın istiyordum. Gözlerimin derinliklerine dalsın gözleri. Açsın bana, yüreğinde ne varsa. Böyle suçlu gibi kaçırmasın gözlerini. Suçlu olmasın bana karşı. Vicdanı rahat olsun. Bana, oğlumuza, evliliğimize ihanet etmiş olmasın. Aşkla bakmasın, ama yüreği rahat bir şekilde baksın. Sadece bana ait olduğunu hissettirsin. Baktığım gözlerde suçluluk duygusu değil, sadakat göreyim.
Ama yoktu işte. Gözlerimin içine gülerek bakan gözlerden eser yoktu. Yabancıydı bu bakışlar. Pişmanlık vardı, hüzün vardı.
Gözlerimi gözlerinden çekip yattığım odaya attım kendimi. Artık Harun'u görmek istemiyordum. Bu anlamsız, boş bakışlara tahammülüm yoktu.
Yatağa gireli bir saati geçtiği halde uyku girmiyordu gözüme. Beynimi kemiren düşünceler, uykuyu haram etmişti gözlerime. Boşuna gelmiştim buraya. Boşuna çabalıyordum. Evliliğimi kurtarmak için attığım adımlar boşaydı. Tek taraflı çabanın hiçbir anlamı yoktu.
Peki bundan sonra ne olacaktı? Hep böyle mi yaşayacaktık? Her defasında zaman istiyordu ama bende ona verecek zaman kalmamıştı. Ona defalarca verdiğim fırsatı kullanmayı bilmemişti. Bu saatten sonra onun için elimden gelen hiçbir şey yoktu.
Odanın kapısı usulca açılırken gözlerimi kapatıp hareketsiz şekilde kaldım. Bir dakika kadar süren sessizlikten sonra bana doğru yaklaşan adım sesleri, yatağın yanında son bulmuştu. Yatağın ucundaki çöküntüyle, Harun'un oraya oturduğunu fark ettim.
Yorganın dışında kalan elimde Harun'un elinin sıcaklığını hissedince derin nefes almamak için sıktım kendimi. Elimin üstüne koyduğu eliyle sararken diğer eli ise saçımda dolaşmaya başladı.
"Hatunum.. Bana kızsan da gitsen de haklısın. Sana hiçbir şey demeye hakkım yok. Yaptığım hatanın bedelini sana ödetmeye hakkım yok. Buna, tek başıma katlanacağım. Sana dokunup zarar vermeye, kirletmeye hakkım yok. Ben yeterince battım pisliğe. Sen temiz kal hatunum. Hiçbir zaman sana ait olamadım. Bundan sonra da olamam. Seni üzmeyeyim diye çırpınırken daha fazla üzüyorum. Ben sana layık değilim."
Elinin sıcaklığı elimden uzaklaşırken saçımda dudaklarının dokunuşunu hissettim. Küçük bir öpücük kondurduktan sonra uzaklaşan ayak sesleriyle, odadan çıktığını farkettim. Kapının kapanma sesiyle sıktığım nefesimi serbest bırakıp derin bir nefes aldım.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Harun? Neden böyle davranıyorsun? Ne hata yaptın? İhanet etmiş olma ne olur. Masumiyetimizi kirletme. Bizi kirletme. Benden başkasına ait olamazsın. Bunu bana yapamazsın."
Artık gün ağarmış, kış güneşi ortalığı aydınlatmıştı. Saatlerdir uyumadığım yataktan çıkıp giyindikten sonra odadan çıktım. Yattığı yerde uykuya dalan Harun'u seyrettim bir süre. Uyurken bile belliydi huzursuzluğu. Harun'u ardımda bırakıp çıktım ordan. Artık Harun'un yanında yerim yoktu. Ne hali varsa görsün.
Biz, karı koca olmayı başaramamıştık. Sadece aynı evi, aynı yatağı, aynı sofrayı paylaşan bir çifttik. Bundan ileri gidememiştik. Hayatı paylaşmayı, dertlerimizi paylaşmayı, sıkıntılarımıza ortak olmayı başaramamıştık.
Çağırdığım taksi kapıda beklerken vakit kaybetmeden taksiye binip evin yolunu tuttum. Yeğenlerimle vakit geçirmek biraz iyi gelecekti. Harun'la geçirdiğim vakit, hiç iyi gelmemişti.
Taksi, sahilden geçerken eve gitme fikrimden vazgeçip taksiden inerek sahile doğru yürüdüm. Bu moralle eve gitmek istemiyordum. Buz gibi havada bomboş kalan sahil, kafa dinlemek için en ideal yerdi. Biraz kendimle başbaşa kalmaya ihtiyacım vardı.
Harun öğleden önce uyanmazdı. Annemler ise birlikte olduğumuzu düşünüp aramazdı beni. Yokluğum fark edilene kadar yalnız kalmak iyi gelecekti.
Sahildeki taşlara çarpan dalga sesleri, sahildeki sessizliği bozan tek şeydi. Oturduğum bankta gözlerim denizin maviliklerine dalarken Harun'un hayali hep karşımdaydı.
Sahilde ne kadar süre geçirdiğimin farkında değildim. Harun'un sessizliğinden sonra sahildeki sessizlik çok iyi gelmişti. Üşüdüğüm halde umursamıyordum. Ama artık eve dönme vaktim gelmişti.
Sahilden çıkıp taksiye binerken sessiz moduna aldığım telefonumu elime aldım. Ekrandaki cevapsız arama sayısını ve mesajları görünce neye uğradığımı şaşırdım. Yok artık! Bu kadar çabuk mu fark edilmişti yokluğum? En çok arayan ise Harun'du. Tekrar çalmaya başlayan telefonun ekranında Harun'un adını görünce vakit kaybetmeden açtım telefonu.
"Efendim." Deyişimle karşıdan duyduğum derin bir nefes.. ve ardından Harun'un endişeli sesi.
"Nerdesin Nazlı? İyi misin?"
"İyiyim. Evime gidiyorum."
"Evine! gidiyorsun." Derken üstüne basa basa söylemişti. "Madem iyisin, neredesin sabahtan beri? Neden habersiz çıkıyorsun?"
"On dakika sonra evde olurum. Gidince ararım seni."
"Aramana gerek yok. Evindeyim zaten. Evine gelince konuşuruz." Diyerek telefonu sinirle kapatması canımı sıkmıştı. İşine geldiği kadar umurundaydım. Beni ailemin evine gönderirken hiç umurunda olmamıştım.
On beş dakikada kadar süren yolculuğun ardından taksiden inip apartmana girmemle olduğum yerde durup kaldım. Karşımda gördüğüm, Tuğba mıydı yoksa gözlerim mi yanılıyordu?
(Tuğba'yı unutanlar için hatırlatayım. Nazlı'nın eski nişanlısı Yasin'le evlenen dostu.)
Alt katta oturan amcamın kapısında durmuş, kapının açılmasını beklerken göz göze geldik. Tuğba beni baştan aşağı süzerken ben ise hayretle yüzüne bakıyordum. Ne kadar değişmişti. Çok fazla zayıflamış, yüzü çökmüştü. Samimi dost olduğumuz zamanlarda kızdırmak için sürekli sıktığım yanakları içe çökmüştü.
Amcamın eşiyle akraba olduğu halde hiç onun evine gitmezken şimdi neden gelmişti acaba? Birbirilerinden nefret ederlerdi. Amcamın eşi de zamanında beni uyarmıştı Tuğba'ya karşı dikkatli olmam için.
"Oo Nazlı Hanım, hoş geldin. Hangi rüzgar attı seni buraya?"
"Ben hoş geldim de pek hoş bulmadım. Annemin evine gelmem için rüzgara gerek yok. Asıl seni hangi fırtına attı buraya?"
"Hiç. Kuzenimi ziyarete geldim ben. Ama evde yok galiba. Duyduğuma göre eşine küsüp gelmişsin buraya. Karnında bebeğinle annene mi sığındın?"
"Eşler arasında küslük de olur kırgınlık da. Bunlar evliliğin tadı tuzu. Arada sevgi olunca hepsi gelip geçer."
Tuğba'nın gözleri endişeli halde, arkamda kalan kapıya takılınca merak edip arkamı döndüm. Yasin! Gözleri bana takılmış, pür dikkat beni izliyordu. Gözü, belli olmaya başlayan karnıma takıldı birkaç saniye.
Önceden, onu gördüğümde heyecandan duracakmış gibi çarpan kalbimde nefret bile kalmamıştı ona karşı. O kadar hissizdim ikisine de. Asla onsuz yapamam dediğim adamın yüzüne bile bakasım gelmiyordu. Yasin'e sırtımı dönüp merdivenlere yöneldiğim sırada Tuğba'nın öfkeli sesi doldurdu koridoru.
"Sen gitmemiş miydin? Bu kadını görünce gitmekten vaz mı geçtin? Tabi ya, özlemişsindir. Gecelerce adını sayıkladığın, aklından çıkaramadığın kadın bu işte. Sen, onun için bir hiçsin." Diye söylenmesiyle Yasin, sinirle Tuğba'nın üstüne yürüdü.