Bölüm 11

7 0 0
                                    


11.Bölüm


Köye giden yol, dik bir yamaçtı; uzun yıllar içinde biraz genişletilmiş ve düzeltilmiş olsa da, bir yanında uzanan uçurum, yukarılara çıktıkça Nevbahar'ı daha fazla korkutmaya başlamıştı. Doğan'ın homurtuları da cabası. "Keşke bir taksi falan tutsaydık" dedi, dikkatle yola bakarken.

İkizler arka koltukta uyuyor, anneannesi ise endişe, merak ve daha bir sürü duygu içinde faklı bir âlemde dolaşıyordu. Sonunda endişesi baskın gelen gözleri etrafı izlerken ki Nevbahar bunun nedeninin uçurum olmadığını biliyordu "Pek az şey değişmiş bunca zamandır" dedi kadın "Ama yollar güzel olmuş..."

Bu yol güzelse, köyün kalanı nasıl acaba, diye bir düşünce geçti aklından Nevbahar'ın, sesini çıkarmadı; bir şey söylese de duymayacaktı nasıl olsa yaşlı kadın.

Köye yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu Asude'nin. Tabelayı gördüğünde bu baskı öyle bir hal aldı ki arabayı durdurttu kadın. Nevbahar, uçurumdan henüz kurtulmuşlarken, tabelanın beş metre kadar ilerisinde kenara çekti Doğan'ı "İyi misin?" diye sordu.

Arabanın durmasıyla, ikizlerden biri de uyanmıştı "Geldik mi?" dedi o da, henüz uykudan kopamayan sesiyle.

Asude, elini kalbine götürerek "Hayır" dedi, kısık sesiyle. Nevbahar'ın sorusuna hitaben söylemişti bunu esasen ama diğer sorunun sahibi üstüne alındı. Olan bitenin farkına varmaksızın arkasına yaslandı kadın, uykuyu özlemle anan sesiyle "Varınca haber verin" dedi. Hasret uzun sürmedi neyse ki, bir dakika içinde tekrar horlamaya başladı.

Nevbahar ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu "Geri dönelim istersen?" dedi kısık, bocalayan sesiyle. Öylesine konuşuyordu, yalnızca bir ses olsun diye. Artık buradan dönüş olmadığını o da biliyordu.

"Devam edelim" dedi kadın. Nevbahar'ın hareket etmediğini görünce, dönüp gülümsemeye çalıştı torununa "iyiyim," dedi "merak etme." Kızın yanağını hafifçe okşadı, güven bana, der gibi.

Henüz iki yüz metre kadar ilerlemişlerdi ki Nevbahar ani bir frenle durdurdu arabayı tekrar. İkizler öne doğru fırlayarak uyanınca kızdılar Nevbahar'a. Genç kız hızla geriye sürüklerken arabayı "Kemerlerinizi taksaydınız" dedi, başından savar gibi.

İkizlerden biri "Bu şeyde, kemer de mi var?" dedi. Diğeri de "Bunun zamanında var mıymış öyle bir teknoloji?" diye sordu, alayla.

Nevbahar, onların saçmalıklarına laf yetiştirecek durumda değildi. Arabayı durdurduğunda, karşısında duruyordu, bir masal gibi dinlediği aşkın tanıklarından biri; taşların arasından derme çatma uzatılmış tahtadan bir suyolu; üstünde Amara'nın Puğarı yazan bir tabela... Suyun akışından, yere vuruşundan anlaşılıyordu serinliği. Nevbahar, arabadan indi, çeşmenin yanına geldi. Elini uzatıp buz gibi suya dokundu, irkilerek elini çektikten sonra dönüp arabada oturan anneannesine baktı. Kadın buruk bir şekilde gülümsedi torununa.

Nevbahar, görebiliyordu çeşmenin yanından uzanan incecik patikayı; tam olarak hayal ettiği gibi duruyordu önünde. Gidip bakmamak için zor tutuyordu kendisini. Gözünün önünden koşarak geçiyordu iki sevgili, Nevbahar koşup onlara yetişmek istiyordu. Dönüp tekrar anneannesine baktığında; kadın artık kendisini izlemiyor, ileriye bakıyordu. Nevbahar, henüz buna hazır olmadığını biliyordu kadının, gidelim artık, demek istiyordu belki de bu şekilde. Genç kız arabaya döndü, mecburen.

Tekrar ilerlemeye başladılar. Asude'nin tarifi ile birkaç kez döndükten sonra asfalt onları terk edip yerini mıcır yola bıraktı. Asude dün gitmiş gibi iyi hatırlıyordu her yeri, hakikaten değişen çok bir şey yoktu; yalnızca yollar ve insanlar. İnsan unutur mu evinin yolunu, geriye yalnızca küller kalmış olsa da?

İlkbahar RüzgarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin