Unutma ki hayat,
kaybettiğin yerden başlar......
Sabahları uyanmamayı çok isterdim. Bazen geceleri tıpkı uyuyan güzele olduğu gibi benimde elime bir iğnenin batmasını, sonsuz ve huzurlu bir uykuya dalmayı düşlerdim. Gerçi benim uyuyabilmek için lanetli iğnelere ihtiyacım yoktu. Kimse bana dokunmasa uyanmadan günlerce uyuyabilirdim.Ama insanın böyle kafadan kontak arkadaşı olunca bu pek mümkün olmuyordu.
"Lan Alçin kalksana yavrum ya insan gibi sesleniyorum olmuyor, tepiyorum olmuyor kış uykusuna yatan ayıcık gibisin." Elindeki yastığı kafama vura vura söyledikleriyle diğer tarafa dönüp yorganı üzerime çektim. Uykudan çatlamış sesimle söylenmeyi ihmal etmiyordum.
"Nina, sabah sabah kafa açma gülüm. Arkanı dön ve gördüğün kapıdan ikile."
Kıymetli yerime yediğim tekmeyle parkeye yapıştım. Beni tekmeleyerek uyandıran arkadaşımın tıp okuyan bir inek olduğuna inanmak bazen zor geliyordu.
Benim için alışılagelmiş bir durum olduğundan onu umursamadan düştüğüm yerde uyuklamaya devam ettim. Nina her sabah ki rutinini gerçekleştirerek başımda cırlamaya devam etti. Bir gün bu işkenceye dayanamayıp kendimi pencereden atacaktım.
"Yeter artık bıktım her sabah seni uyandırmaktan. Derse geç kalınca da niye uyandırmadın tatavası yapıyorsun. Alçin kime diyorum? Ayağımı ağzına sokarım, kalk yerden."
Sonunda canımdan bezdirip uykumu açmayı başarmıştı.
"Tamam Ninoşum sakin ol kalkıyorum şimdi." Sinirli halinden ufak bir korkmadım desem yalan olurdu.
"Alçin bak bir daha söylemeyeceğim dersin var bugün geç kalacaksın biliyorsun."
Nina'nın haklı olduğunu bildiğim için bana göre bir çitanın hızında yerden kalksamda Nina'nın gözünde bir kaplumbağadan farkım yoktu. Şaka bir yana sağlam düşmüştüm.
Yerden kalkıp ayaklarımı sürüyerek lavaboya yürüdüm. Aynada gördüğüm tipime dehşet içinde bakarken gece Nina'nın saçlarımı yolup yolmadığını anlamaya çalışıyordum. Bu kabarık ve tavuk tiftiklemiş gibi duran saçlarımın başka açıklaması olamazdı. Saçlarım kıvırcık sayılabilecek kadar dalgalı olduğundan bu tür manzaralara alışkındım ama bu sefer cidden durum fenaydı.
Duş almadan düzelmeyeceğini anladığımda kendimi duşa attım. Hızlı bir duştan sonra odama dönüp dolabın karşısına geçtim. Kıyafet seçerken zorlanan kızlardan hiç olmamıştım canım ne isterse onu giyerdim.
Tayt tipi bir siyah pantolon üzerine açık kahve bir kazak giydim. Kasım ayının sonunda olmamıza rağmen hava çok soğuk değildi. Bana göz kırpan güneşe inanıp üzerime ceket almadan mutfağa girdim. Masaya çayları koyan Nina beni görünce tabağımı doldurmaya başladı. Sabahları kahvaltı etmekten nefret etsem de Nina zorla yaptırıyordu.
Sandalyeye oturup Nina'nın suratına bir bakış attım. Uzun siyah saçlarını tepeden topuz yapmış, uykusuz kahverengi gözleriyle bana bakıyordu.
Bugün dersi olmadığından kütüphaneye gideceğini biliyordum ondan benim için bir kaç kitap almasını isteyebilirdim. Zevklerimiz aynı olduğundan sorun olmuyordu. "Nina kütüphaneye gitmişken benim içinde okumalık bir şeyler alır mısın? Fantastik olabilir, beni alıp başka diyarlara götürsün böyle." Son kısımda şirinlik yapıp gönlünü almaya çalışmıştım. Anlaşılan sabah beni uyandırırken epey sinirlerini bozmuştum.Dayanamayıp gülümsedi ve kafasını salladı. Hemen bir kaç parça bir şeyler atıştırıp kalktım.
Nina'yı sömürürcesine öptükten sonra kapıya doğru gittim. Ayakkabımı giydikten sonra çantamı almayı unuttuğumu fark ettim. Etrafa bir göz gezdirip meraklı komşularımızın olmadığından emin oldum. Elimi uzatıp masanın üzerinde bıraktığım çantama odaklandım. Bazen bu ufak sihirler işe yarıyordu. Hemen çantamı bana doğru uçurdum. Havada asılı duran çantayı da alıp omzuma takınca gitmeye hazırdım. "Alçin kaç kere söyleceğim yapma şunu diye. Bir gören olacak."
Nina her zamanki gibi biri görücek diye kızsada ona öpücük attım ve otobüs durağına doğru ilerledim.
🍃🍃
-Nina'dan-
Sabah Alçin'i uyandırmak her zaman ki gibi yarım saatimi almıştı. Bir insan bu kadar gürültüye nasıl uyuyabilirdi hiç anlamıyordum. Bir şekilde onu yataktan kaldırdıktan sonra kahvaltı hazırlamaya başladım.
Kendim ve Alçin için iki ayrı omlet hazırladıktan sonra çayları doldurdum. Bir süre sonra Alçin'de gelince birlikte kahvaltımızı yaptık.
Daha doğrusu ben ona zorla bir şeyler yedirdim. Benden onu başka diyarlara götürecek bir kitap istediğinde şapşal yüz ifadesine dayanamayıp gülmüştüm. Tam çıkmadan önce güçlerini kullanması evde olmamıza rağmen etrafıma bakmama sebep oldu. Birilerinin görmesi ikimizin de felaketi olurdu.
Bu güçlerin nereden geldiğini bilmiyordum. Çok araştırmış ve bulmaya çalışmıştım ama bulamamıştım. Biz nasıl böyle şeyler yapabiliyorduk bu konuda hiç bir fikrim yoktu.
Her şeyin mantıklı bir açıklaması olduğunu düşünürdüm. Bu güçleri keşfettiğimizde haftalarca kütüphaneye gidip araştırmalar yapmış ama bu güçlerin sebebini bulamamıştım.
Alçin'in zoruyla bir süre sonra araştırmaktan vazgeçmiş ve kendimi üniversitedeki derslerime vermiştim. Tıp okumak zordu ve beyin cerrahı olmak istiyordum, o dönem tüm derslerimden geri kalmıştım.
Bu düşünceleri kafamdan attım ve kahvaltılıkları kaldırmaya başladım. İşim bittikten sonra odama geçtim. Üzerime beyaz bir tişört geçirip altıma siyah pantolon giyindim ve üşümemek için kahve tonlarındaki hırkamı üzerime aldım.
Kitapları rahat taşıyabilmek için siyah sırt çantamı taktım ve ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Aslında derslerimle ilgili bir araştırma yapmak için gidiyordum kütüphaneye ama okuma kitaplarında da biraz gezip Alçin için güzel bir kitap bakacaktım. Onu başka diyarlara götürecek bir kitap. Kendi kendime gülümsedim. Sonra ifademi düzelttim. Adımız deliye çıkmasın sonra diye geçirdim içimden.
Yolda yürürken çevremdeki insanlara ve esnaflara selam veriyordum. Kütüphane eve yakındı ve sürekli kütüphaneye gittiğim için burdaki insanları tanıyordum. Diğer çalışkan insanların aksine asosyal değildim. Her çalışkan insan asosyal olacak diye bir kural yoktu. Tam tersine çok sosyal bir yapım vardı. Sonunda kütüphaneye varabildiğimde Alçin için alacağım kitabı sona saklayıp önce kendi kitaplarımı ellerime doldurmaya başladım. Aradığım konuyla ilgili üç beş kitap bulduğumda bir masaya oturup araştırmamı yapmaya başladım.
Yaklaşık iki saatin sonunda aradığımı bulmuş ve araştırmamı bitirmiştim. Aldığım kitapları yerine yerleştirip romanların olduğu bölüme doğru ilerledim. Alçin ile kitap zevklerimiz uyduğu için kendi beğendiğimi alacaktım. Ondan sonra bende okurdum zaten.
Kitapların arasında gezmeye başladım. Gezerken buradaki çoğu kitabı okuduğumu fark ettim. O yüzden daha arkalardaki başka raflara bakmaya karar verdim. En arkada çok eski olduğu hemen anlaşılan bir kitap dikkatimi çekti. Diğerlerinin arasında fazlasıyla göze batıyordu.
Dışındaki kahverengi kapağın rengi solmuş, üzerindeki işlemeler kaybolmaya yüz tutmuştu. Biraz daha incelediğimde kitabın adının silikte olsa yazdığını fark ettim. Silikleşmiş bir siyah yazıyla 'Sukha' yazıyordu. Anlamına bakmayı kafamın bir kenarına not ettim ve kapağı incelemeye devam ettim.
Üzerinde bir ağaç deseni vardı sanki. Ama zaman o kadar dokunmuştu ki ondan geriye sadece dallarının izi kalmıştı. Yanıma alıp Sukha'nın anlamını öğrenmek için ufak bir araştırma yaptım. Dış dünyadan ve ortamdan etkilenmeden yaşanan özgün mutluluğa deniyormuş.
Eve gelip üzerime pofuduk pijamalarımı giydikten sonra kapı Anadolu'nun kapısı türklere açılır gibi büyük bir şiddetle açıldı. Kapıya bakınca ıslak bir kedi yavrusuna dönmüş Alçin'i gördüm. Ben eve gelince başlayan yağmur şiddetini iyice arttırmıştı sanırım.
Alçin homurdanarak ince çerçeveli gözlüğünü silmeye çalışıyordu. Üzerine ince kazaktan başka bir şey almadığını fark ettim.
"Alçin sen salak mısın? Ciddi olarak soruyorum niye üstüne bir şey almadan çıkıyorsun ki?"
"Nina ya sabahki güneşe aldandım. Dondum zaten oyalama beni yağmuru seviyorum ama gözlüğüm ıslanınca dünyayı pixel pixel görüyorum."
Alçin'i odasına yollayarak mutfağa geçtim. Hızlıca domates çorbası yapmaya koyuldum. Alçin'in sevdiği sayılı çorbalardan biriydi domates çorbası. Alçin mutfağa girdiğinde kat kat giyinmiş olduğunu gördüm. Bu hali beni güldürürken Alçin bana kötü bakışlar atıyordu. Saçlarıyla aynı renk olan kızılla kahve arasında sıkışmış gözlerinin beyazı da hafif kızarmıştı.
Umarım hasta olmazdı çünkü hastalanınca huysuz bir bebeğe benziyordu. Çorbası olunca önüne bir tabak verdim. Ve ona seçtiğim kitaplardan bahsettim bu arada o çorbasını çoktan bitirmişti. Bana anlamlandıramadığım bakışlar atınca bende ona sorarcasına bir bakış attım.
Evet bakışarak anlaşabiliyorduk.
"Nina bazen tıpkı küçük bir anne gibi davranıyorsun."
Diyecek bir şey bulamadığım için onu kollarımın arasına çekerek sıkıca sarıldım. Alçin ailesi hakkında hiç konuşmazdı bende ona saygı duyar sormazdım. Beni halam büyütmüştü öz ailemi trafik kazasında kaybetmiştim. Üniversiteyi kazanınca Alçin'le beraber ayrı eve çıkmıştık. Buna en çok halam sevinmişti galiba. Benden pek hoşlanmazdı kendisi. Bu sırada Alçin'in peş peşe hapşırdığını duydum.
"Alçin sen odana git masana bıraktığım kitaplardan birini oku bende sana ıhlamur yapıp getiriyorum sen galiba çok fena hasta olucaksın."
Alçin bana cam kırığı bir sesle tamam diyerek odasına çıktı.
🍃
-Alçin'den-
Odaya çıktığımda hemen masaya yöneldim. Kitapların arasından oldukça eski görünen kitabı seçtim. İlgimi fazlasıyla çekmişti. Kapağına biraz dikkat edince ismi ve ağaç dalları fark ediliyordu.
Kendi kendime Sukha diye mırıldanıp odamdaki koyu mor rengindeki küçük tekli koltuğa tünedim. Bu koltuğu penceremin yanına koydurmuştum.
Böylece kafamı çevirdiğimde gökyüzüne bakabiliyordum. Kapağı araladığımda etrafıma ıslak toprak kokusu yayıldı, başta dışardan geldiğini zannetsemde pencere kapalıydı. Koku kitaptan geliyordu. O sırada ilk cümle dikkatimi çekti.
Her başlangıç bir vedadır aslında...
...
Her son yeni bir başlangıcı beraberinde getirir..
🍁Herkes bir şansı hakeder. İlk bölümler acemi olabiliriz, hatalarımız olabilir ama devamını okuyup bize bir şans verirseniz çok mutlu oluruz.
● Kitabı nasıl buldunuz?
● Sizce bu gizemli kitap Alçin ve Nina'ya neler yaşatacak?
Yorum ve beğenilerinizi bekliyoruz. Bu kitabı iki kişi yazıyoruz ve çok uğraştığımıza emin olabilirsiniz. İyi veya kötü hiç fark etmez yorum yaparsanız çok mutlu oluruz. Kitabımızı okuduğunuz için teşekkürler. Sizleri seviyoruz.