Taehyung'un bakış açısı...Dışlandık, dışlandım. Arkadaşım bildiğim insanlar tarafından, baban dediğin adam tarafından... Yıllarca öğretmenim diye seslendiğim insanlar tarafından dışlandım. Hiçbir şey yapmamıştık oysa ki. Sen beni çok sevmiştin, ben de seni. Bir kızın bir erkeği sevmesi ne kadar normalse, bir erkeğin başka bir erkeği sevmesi o kadar normaldi bize göre. Ama topluma göre biz iğrençtik. Normal değildik belki de ölmeliydik. Sırf toplumun uydurduğu bu normal kalıbına sığmadığımız için dışlandık, hakarete uğradık, şiddet gördük. Altını çiziyorum şiddet gördük. Tanımadığım insanlar tarafından köşeye sıkıştırılıp dövüldüm. Çok sevdiğin saygı duyduğun baban tarafından defalarca ölüme terk edildin. Dövüldük ve öylece bırakıldık. Arkalarına bile bakmadılar. Baksalar da ya bir tekme savurdular ya da yüzümüze tükürdüler. Bakmamalarını yeğledik. Hiç bize bakmasınlar istedik. Kendimize göre ufak ama tek isteğimiz olan bunu insanlar, insan gibi görünenler bize çok gördüler. Sadece bunu değil her şeyi bize çok gördüler. Ellerimizde ne varsa aldılar, aldıklarını zannettiler. Sana olan sevgim hala bende ve asla ruhumdan söküp alamayacaklar. Senin sevgin olmadan ben... ben olamam, yaşayamam.
Her şeye yemin olsun ki Hoseok,
Seni çok sevdim.
Ve sonsuza kadar seveceğim.
Yedi yıldır beraberiz ve son beş yıldır evliyiz. O olaydan sonra bir gece karakolda kalmıştık ve ertesi güne mahkeme işlemlerine başlamıştık. Polis Namjoon Bey'in getirdiği avukat ile davayı kazanmış o iğrenç adamı ise içeri attırmıştık. En fazla iki ay ülkede kalmamıza izin verilmiş ve mezun olur olmaz yurt dışına çıkmıştık. En prestijli üniversitelerde doktoramızı yaparken, evlenmiştik. Şimdi biz mutluyduk, biz özgürdük. Bize lanetler yağdıran leş insanlar ise çekiyorlardı cezalarını, cehennemin en derininde.
Hollanda'ya taşınmamızın ardından ufak bir eve yerleşmiştik. İçini hiçbir kısıtlama yapmadan dizayn etmeme izin ermiş, arka bahçesiyle de sen ilgilenmiştin. Minik bir lavanta tarlası yapmış, en ufak bakımına kadar uğraşmıştın günlerce...
Şimdi ise Umudum, mor evimizin penceresinden evimize giren gün ışığı saçlarına konmuş; dizlerime koyduğun başınla uyuyakalmıştın. Tatlı soluk alışveriş seslerin, cırcır böceklerinin seslerine eşlik ediyor, gamzelerin bir görünüp bir kayboluyordu. Sağ işaret parmağımı minik çukura koydum ve bekledim. İşte huzurun son noktasındaydım. Basit geldi gözünüze değil mi huzurun sonu için?
Oysa buraya kadar gelmek ne zordu, huzuru yakalamak için...
Özgürlüğün kanatları takıldı omuzlarımıza ve kendi özgürlüğümüzü oluşturmaya geldik buraya...