Şafak vakti mancınıklar hazırlanmış ve atış emrini beklemeye koyulmuşlardı. Piyadeler ellerinde arkasında durdukları kalkanları ve üstünden kan damlamaya yeminli kılıçları ile ön tarafa dizilmişler,okçular ise arka tarafta ellerinde arbalet ve yaylarına oklarını germişti. Yafes ve Harlaus atlarının üstünde, kuşatma kulelerinin arkasında belirmişlerdi. Harlaus geniş göğüs plakalı metal zırhı ile göz kamaştırırken, Yafes üç parça omuzluktan oluşan ve göğsündeki yuvarlak plakasıyla savaşda daha rahat etmeyi planlamış gibi görünüyordu.
Narra Surları ise festival var gibi duran rengarenk sancaklara dolu surlarında askerler ellerinde mızrak ve kılıçlarla saldırıyı bekliyor, okçular yaylarını gererken surların arkasında bir kaç mancınık görülüyordu. Önlerine gelecek olan dört kuşatma kulesini bekleyen askerler, içlerinden dualar ederken karşılarında bir hareketlilik sezmişti.
Okçular oklarını yukarı kaldırmış ve gözlerini Harlaus'un havada duran eline dikmişti. Harlaus'un elini indirmesi ile yüzlerce ok havayı yararak ince bir ses ile yaylarından çıkmış ve kuşatma başlamıştı. Garnizon kuvvetleri kalkanları ile bir çatı yaparcasına kalkanlarını kaldırmış, bunu fırsat bilen piyadeler kuşatma kulelerini itmeye başlamıştı. Yafes'in emriyle mancınıklar şehir surlarını dövmeye başlamıştı. Mancınık her atış yaptığında kilolarca ağırlıktaki kaya parçalarını şehrin duvarlarına savuruyor, duvara çarpmasıyla oluşan gürültüden garnizon kuvvetlerinin morali azalıyordu. Zırhlı svadya çavuşları hemen koçbaşını kapıya doğru itmeye başlamış, şövalyeler ise ellerine aldıkları merdivenlerle duvara doğru hızlanmışlardı. Merdiven dayamaya giden şövalyeleri surdaki okçular yavaşlatıyor hatta yaklaştırmıyordu. Yafes ise atının üstüne kuşatmayı izlerken dayananmış ve atından inerek okçuların arkasından dolanıp piyadelere katılmıştı. Bunu gören Harlaus ise aynısını yapmış ve askerlerine moral kaynağı olup kendisini görsün diye miğferini dahi takmamıştı.
Surlardaki okçular ok yağdırıken, piyadeler duvara merdiven dayayan şövalyeleri engelleme çalışıyorlardı. Şehirdeki mancınıkların atışıyla kulelerden bir tanesi yıkılmış, içinden sağ çıkanlar hemen diğer kulelere gitmişti. 8.000 svadya şövalyesi surlara çıkmaya çalışırken 5.000 kalradya piyadesi destek oluyor, toplam 19.000 okçu ise şehri ok yağmuruna tutuyordu. Kalan askerler kuleleri hallederken kayıplar giderek artıyordu.
En sonunda üç kule surlara varmış ve çıkartma başlamıştı. Surlardan aşağı düşen askerler ve yukarıdaki çarpışma çok kanlı geçiyordu. Son kalelerinin olduğunu bilen kergit askerleri ölümüne saldırıyordu. Mancınık atışları şehrin kulelerinden birini yıkmış ve içindeki 200'e yakın askerle çökmüş, boşluklardan sızan kan surun en aşağısına kadar akmıştı. Şövalyeler ise kulelerden hemen sonra merdivenleri dayamışlar ve tırmanmaya başlamışlardı. Okçular daha ileri çıkmış ve atışlarını artık nişan alarak yapmaya başlamışlardı. Yafes kulelerden birine girmiş ve yukarıya çıkarak surun üstüne varmıştı. Sırtındaki kalkanı eline almış ve hücum etmişti.
Kergitler ağır kayıplar vermeye başlamış, lordlarından bazıları yaralanıp iç kaleye çekilmişlerdi. Hava kararmaya başlamış ancak surların üstünde kesin bir sonuç alınmamıştı. Yafes vuruşmaya devam ederken havanın kararmasını fark etmiş ve geri çekilme için emir vermeye hazırlanırken Harlaus'u görmüştü. Yaşlı haline rağmen düşmana kılıcını savururken görmüş ve geri çekilmeyi unutmuştu. Aklına Khudan kuşatması gelmiş ve savaşı ertelememek için vuruşmaya devam etmişti. Askerler yorulmalarına rağmen yanlarında savaşan krallarından moral bulup vuruşmaya devam ediyordu. Kalradya okçuları surların tepesine çıkmış ve yaylarını atıp kılıçlarla savaşa girişmişlerdi. Şehirdeki mancınıklar tahrip edilmiş ve odun yığını gibi kalmışlardı.
Savaş surlardan şehire kaymış ve sokaklarda çatışmalar çıkmıştı. Halkın büyük kısmının terk ettiği sokaklarda savaş devam ederken en sonunda mancınıklar gece yarısı şehir duvarını yıkmayı başarmış ve en arkada bekleyen 10.000 kalradya ve svadya süvarisi saldırıya geçmişlerdi. Taşan bir ırmak gibi şehre akan askerler savaşı hızlandırmış, süvariler adeta sokakları biçmişlerdi. İç kale etrafında yeniden toplanan garnizon kuvvetleri gecenin gelmesi ile beraber bir saha uyuyamayacakları düşüncesi ile delice savaşmaya başlamıştı. Kendilerini ölüme atan garnizon askerleri şehir kapısının kırıldığı haberini alınca ruhen çökmüş bir vaziyete girmişlerdi. Yafes askerlerin arasından ilerlemiş ve çembere alınmış garnizona yaklaşmıştı. Mızrakların ve kılıçların çevrelediği alana giren Yafes kılıcını yere saplamış ve düşman askerlerine:
-Kergit ordusu! Artık her şey bitti. Derhal teslim olun ve canınız bağışlansın. Kaybedeceğiniz bir savaşta ölmenize gerek yok. " diyerek garnizon askerlerine bir yaşam fırsatı tanımıştı. Lakin askerlerin teslim olmaya niyeti yoktu. Bir tanesi Yafes'e doğru bağırarak hücuma geçince Yafes kılıcını sapladığı yerden kaldırdı ve adamın tam karnına sapladı. Arkasını delip çıkan kılıç toprağa sıçrattığı kan ile garnizon kuvvetlerini artık kararını vermişti. Önce öndekiler olmak üzere tüm askerler kılıçlarını yere atmaya başlamışlardı.Güneşin doğmasına yakın dış kale tamamen düşmüş ancak lordlar ve kergitlerden kalanlar iç kaleyi savunmaya devam etmişlerdi. İç kale için ise 1 gün bekleme kararı alınmıştı. Askerlerin dinlenmesi için ordugah daha yakına getirilmiş surların dibine ve sokaklara sızmışlardı. Tüm gün bir şey yapmayan ordu sadece koçbaşını kalenin içine sokmuştu. Ertesi gğn5 şafakla birlikte koçbaşı, iç kalenin kapısını zorlamaya başlamış askerler ise beklemeye koyulmuştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mount & Blade : WARBAND (DÜZENLEMEDE)
FanfictionYıl 1257, Kalradya Toprakları Hükümdarlık, Acı, Kan, Güç Hırsı, Savaşlar, İnce siyasetler ve bir diyarın kaderi... Tarihin derinliklerinden gelen ve yeri bilinmeyen sadece adının "Kalradya" olduğu bilinen bir diyarın, beklenmedik anda yaşanan olayl...