4.3

277 20 18
                                    

"Draco şimdi hiç sırası değil." dedi Hermione ona yaklaşan genç adamdan kaçarcasına uzaklaşırken. Draco şuan hiçbir şeyi umursamıyordu. "Harry-" diye bağırınca genç kız durdu. Soluk soluğa kalmış genç adama dönmeden bekledi.

"Harry her şeyi biliyor." genç kızın aniden gözleri dolduğunda hızla Draco'ya döndü. "N-ne?" Draco hüzünle omuzlarını düşürdüğünde Hermione hızla Draco'nun önüne yürüdü. "Ne demek her şeyi biliyor?" Draco hayatı kararmışcasına gözlerini yere indirdi. Yarı öyleydi zaten.

"Ne-erede o? Nerede o?!" genç kız bağırmaya başladığında Draco onu durdurmaya çalıştı. Ama genç kızın ona olan tüm sevgisi bitmiş gibiydi. Gözlerindeki aşkın yerini yine nefret ve acı almıştı. "Onun ölmesine izin vermeyeceğim." genç kız Draco'dan kurtulup koşmaya başlarken kendi kendine ekledi. "Tek başına gitmesine izin vermeyeceğim." Hermione çıldırmış gibiydi.

Draco onun peşinden koştu. Ta ortak salona kadar durmaksızın koşan genç kız yorularak yere düşmüştü. Bağırarak ağlıyordu, hıçkırıyordu, lanet okuyordu.. Draco dolu gözleriyle yavaşça ona doğru eğildi ve kollarını yavaşça kızın küçük gövdesine sarıp onu kendine çekti.

Genç kız gözlerini ona kaldırdığında Draco'nun hissettiği tek şey genç kızın ona, arkadaş kalalım ayrılalım, diyeceğiydi. Bunun olacağını biliyordu. Çok geçmeden olacaktı. Bunu biliyordu.

Hermione gözlerini silerek geri çekildi. "Harry nerede Draco? Nerede o?" genç adam Hermione'yi yavaşça ayağa kaldırdı. Küçük yüzünü, kabarık saçlarını, kahverengi saçlarını, bilmiş davranışlarını, Hermione'yi özleyecekti. Yanındaydı, dokunamıyordu.

"Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum." genç kız yalpalayarak geri adımladı bir kez daha. Genç adamın gözlerine bakmaya korkuyordu. Çünkü artık Hermione'den bir şey taşımadığını sanıyordu. 'Benden vazgeçti, biz diye bir şey yok artık' deyip duruyordu içinden. En sevdiği insan hakkında bunları düşünmek içini yakarken, bir taraftan da buraya geliş nedenleri, bundan önceki yaşadıkları her şey..

Genç kız gözlerini tekrar sildi. Bu kadar bağırarak ağlamasının en önemli nedeni Draco'yu da kaybetmesiydi. Belki tam olarak kaybetmiş sayılmazdı ama artık eskisi gibi olmayacağını biliyordu hiçbir şeyin..

Olsaydı onu öperdi, değil mi? Onu öperdi, kendine çekerdi, seni hala seviyorum ne olursa olsun seveceğim, derdi.

Genç kız burnunu çekti. Draco hala onu izliyordu. Gözlerini kanlanmış mavi gözlere kaldırdı. Hiçbir şey demeden birbirlerine baktılar sadece. İkisi de birbirinden habersiz, birbirlerinden vazgeçtiklerini düşünüyorlardı. Oysa ikisi de hala birbirlerine deli gibi aşıklardı. Genç kız gözlerini yere indirdi tekrar, konuştu ardından.

"Ben gidiyorum." genç adam şaşkınlıkla gözlerini büyüttü. "Nereye?" genç kız omuz silkti. Ve ellerini cebine koydu. "Burada daha fazla kalmamızın bir nedeni yok, Draco" az önce onun için ağlamamış gibi gözlerini genç adama kaldırdı. Bir karar almıştı, bunu gerçekleştirecekti.

Harry'nin tek başına gitmesine izin vermeyecekti.

Draco gözleri dolarken aynı acıyla Hermione'ye baktı. "B-bencede." Hermione derin bir nefes verdiğinde Draco ofladı ve elini saçlarının içinden geçirip geri adımladı. "Gidiyoruz o halde?" ağlamaklı bir sesle konuştuğunda Hermione sert sesini meydana sermişti. "Evet."

Birbirleri içinde bittiklerini düşünüyorlardı. Yanılıyorlardı. Onların gözlerini açacak bir şey olmalıydı. Bu illa birinin ölmesi anlamına mı geliyordu? Hermione gözlerini yere indirdi, indirdiği gibi iki gözünden de yaşlar akmaya başlamıştı.

Bunları da beğenebilirsiniz

          

Gözlerini silip gidecekken Draco onu kolundan tutup kendine çevirdi. "N-neden ağlıyorsun?" genç kız özlediği kokuyu fark ettirmeden içine çekti. "H-Harry ölsün istemiyorum." genç kız aynı anda kaybettiği insanlara baktı. Çok değildi, iki kişi. Ama ikisi de kalbiydi. Birinin yeri belki biraz daha büyüktü, o da sırf gözlerindeki okyanuslar içindi.. Genç kız düşündüğü şeylerle gülümsedi. Sonra genç adama kaldırdı gözlerini.

Parmak uçlarında yükselip, kollarını boynuna sardı ve ona sıkıca sarıldı. "Teşekkürler Malfoy." dedi kokusunu içine çekip. Bu sefer fark edip etmemesi umrunda değildi. Draco yaşlı gözlerinden akan bir kaç damlanın genç kızın omzuna düşmesine izin verdi.

Sevdiği kızın omzunda kalmıştı gözyaşları şimdi..

Sonra o da titrek ama gülümseyen bir ses tonuyla konuştu. "Teşekkürler Granger."

--

"Henüz gidemiyoruz, ama ben eşyalarımı toparladım." dedi Hermione bankta otururken, Regulus'a. Genç kız hala Harry'le konuşamamıştı. Dumbledore ile, her zaman ki gibi, bir yere gitmişlerdi ve o gelmeden gidemezlerdi.

Regulus içine bir şeylerin oturduğunu fark edip genç kıza döndürdğ bakışlarını. "İzin ver biraz bakayım sana." genç kız, dudağı yukarı kıvrılırken döndü genç adama. "Bak.. İstediğin kadar." Hermione hüzünle onu izleyen genç adamdan çekti gözlerini.

"Böyle olmasını istemezdim, eğer bir şansım daha olsaydı-"

"Eğer benim bir şansım daha olsaydı, Draco'dan önce çıkardım karşına." dedi Regulus onun sözünü bölerek. Genç kız kıkırdadı ve elleriyle kapattı yüzünü. "Utandırıyorsun beni."

"Benim şansım olsa ne yapardım, merak etmiyor musun?" genç kız kahvelerini Regulus'un siyahlarına çıkardığında genç adam burukça gülümsedi.

"Hayır, çünkü o sarı saçlı çocukla alakası olduğunu biliyorum. Duymak istemiyorum." genç kız geleceğin verdiği kaygıyla önüne döndü. Artık her şey için yola çıktığı yol arkadaşı yanında yoktu. Hep onunla olmuştu, hakkını yiyemezdi. Ama artık, artık yoktu işte.

Genç adam beklenmedik bir şekilde elini genç kızın çenesine yerleştirdi. Onu kendine çevirirken Hermione, genç adama asla karşı gelmiyordu. Regulus hasretle konuştuğunda Hermione gülümsemek istemişti.

"Sadece seni istiyorum, Hermione." genç kız gözlerini kaçırdı. Kafasını yavaşça geri çekti ve Regulus'un omzuna bıraktı. Derin derin nefesler alırken düşündüğü tek şey : hiçbir şeydi. Gökyüzünün onu almasını ve mavilerinin içinde kaybetmesini istiyordu. Bunu bir zamanlar, ki daha az önce, Draco için de istemişti.

"Çok yorgunum Reg.. Çok yorgunum.." genç adam kızın saçlarına küçük bir öpücük bıraktı ve sonra elini tuttu. Bu bank onlar için buluşma noktası ve dertlerle boğuşma mekanı olmuştu.

İkisi de birbirinden habersiz iç çektiklerinde genç kız Draco'yu, Regulus Hermione'yi düşünüyordu. Ondan ayrılacaktı, sonsuza dek.

--

Draco eşylarını toplarken kutusunun içinde yüzüğünü gördü. Bunu gerçekten takmayı çok isterdi. İLERKİ zamanlarda evlenmeyi. (İLERKİ, GELECEK YANİ.) Ona, meleğim diyebilmeyi.

Peri kızını özleyecekti. Geri döndüklerinde hiçbir şey olmayacaktı. Aslında Voldemort'un planı biraz işe yaramıştı değil mi? Draco sinirle ayağa kalktı. Şuan Harry'ye ihtiyacı vardı. Kesinlikle Harry'yi diliyordu.

Gözlerini camdan dışarı çıkardı. Derin bir nefes almak için gökyüzünü koklaması gerekiyordu. Sonra bankı gördü. Genç sevgilisini, artık ne kadar sevgililerdi? bilmiyordu, Regulus denen mahlukla otururken görmüştü. El eleydiler ve Hermione kafasını onun omzuna koymuştu. Genç adam sinirle camı kapattı.

"O seçimini yaptı aptal. O seçimini yaptı. Voldemort, senin Lord'un (!) yine başardı. Yine seni yendi." genç adam odadaki her şeyi dağıtırken ağlıyor, bağırıyordu.

En sonunda yorgun düşüp yatağına uzandığında düşündü.

"Her şey benim suçum. Onun asasını en başından hiç almamalıydım. Çok ahmağım.." gözlerini sildi ve doğrulup lavaboya yürüdü. Saçı başı dağılmıştı. İnsanlıktan çıkıyordu yavaş yavaş..

Genç kızın düşüncelerini bilmeye ihtiyacı vardı, yani az önceye kadar. Şimdi her şeyi biliyordu. Onun kimi seçtiğini, kimi istediğini, kimi sevdiğini (bunu demek için bayağı erkendi, kendi de biliyordu) biliyordu. Gerçekler yüzüne acıyla ve acıyla teker teker çarparken yüzünü yıkamaya devam etti.

Ama genç kızın gerçek düşüncelerini bilmiyordu. İşte bu düşünceleri bilmek istemezdi. İstemeyecekti..

--

Genç kız, uyumak için ayağa kalktığında Regulus da onunla beraber ayaklanmıştı. "Oh, bu Harry değil mi?" Hermione gözlerini kısarak Regulus'un işaret ettiği silüete baktı.

"Ben gidip bir bakacağım." Regulus onu onayladı ve okula girdi. Genç kız ise hızla oraya doğru yürüdü.

Onu bir ağacın altında otururken bulduğunda arkasından seslendi.

"Kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı Harry. Bende seninle geliyorum. Bende seninle geliyorum, ölüme.."

Arkadan Harry'ye benzettiği kişi, asla Harry değildi.

--

Hellllüaağğğ

Arkadaşlar, hemen instagrama giriyorsunuz. Ama hemeennn şimdiiii!!!

Tom Felton yani biricik Direyko'muz Emma'yla foti atmış. Ay durun size atam :

Wtf oldum gerçekten. AYAYAYAYAYAYA yoksa hayallerimiz gerçekleşiiyor mu?

Hem aynı evdeler, hemde pijamalarlalar.

Yarabbiii ğaağağğağaağağağağağağ 💙💙💙🤞🏻🤞🏻🤞🏻🤞🏻

(l'm) THE FALLOUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin