Karanlık ilerlere kaçırdıkça kendini, diğer ucundaki varoşlar bir hayli telaşlanıyordu. Zifirilik katre katre iki yüzlü cellatların kana susamış ruhunu boyuyordu.
Pedagoya şimdi şehrin dingin suratına diğer yüzünü yaslamıştı, içindeki sokakların közlenmiş kabarcıklarına da diğer yanını yasladı. Karanlık tüm gücüyle pedagoya'nın bir yabancı oluşunu bastırıyordu. Güneş ağarınca vahşi suratlı insanlar boy göstermeye başlayacaktı, zengin kesim düşkünleri eze eze yeni bir ruhta can bulacaktı.
Arafın satırlarına karpuz kokulu bir adam şiirler dizecekti. Yarasanın kanatlarına yazılar yazacaktı. Araratın tepesine imkansız baharları getirecekti. Bilinmez sokakları, vampir yüzlü adamlarla tanıştıracaktı. Yolcuları meçhul bir yol, ya vuslat olacaktı yada hasret kalacaktı. Zamana Tanrı hükmedecekti, insanlar alacaklı bozuntu...
Karanlığın alacalı yüzü mora boyanmıştı. Pedagoya kıpraşıyordu, nefesi üşümüş geçenin nefesine karışıyordu, elleri gecenin ağarmış saçlarına takılıyordu, yıldızlar sönüyordu, yıldızlar ayı terketsede, gece gündüzünden kopamıyordu. Ellerini geri çekti kimsesiz bir varlığın içinde yok oluşunu, ayın gölgesinden izliyordu. Ay karanlıktı, gece gündüzüne hasretti... Soluklandı tekrar tekrar soluklandı, daralan nefesi değil ismini bir türlü keşfedemediği hisleriydi, bunu geç farketti...