İfşa
"Şey evet sensin."
"Neden?" Dedim neden onun odasında resmim vardı.
"Ya Beste ben senden hoşlanıyorum ve odamda güzel bir ayrıntının bulunması benim suçum değil." Dedi ve bende resimi bırakıp ona döndüm.
"Biliyorum." Dedim.
"Na- nasıl?" Diye kekelediğinde,
"Sarhoşken sevdiğini söylemiştin." Dedim.
"Off çok salağım." Deyip yüzünü elleriyle kapattı ama ben onun ellerini tutup,
"Değilsin!" Dedim. Bir süre sessiz kalıp odasında gezindim. Artık ikimizde biliyorduk onun beni sevdiğini. Ne üzgündüm ne mutlu bir şey yaşanmamış gibi davranmam en iyisiydi. Kitaplarına baktım. Arkamda sessizce duruyordu.
"Bunu okudun mu?" Dedim elimdeki Sol Ayağım adlı eseri ona gösterirken kafa salladı.
"Aynen okudum." Dediğinde elimdekini rafa sokup kafa salladım.
"Bunu?" Deyip Uçurtma Avcısı'nı gösterirken kafa salladı. Sonra gözüme bir kitap takıldı. Elimi oraya attığımda direkt kitabı benden önce aldığı gibi arkasına sakladı.
"Onu boşver." Dedi ve üst rafa koydu. Başka bir yere yöneldim. İki Şehrin Hikayesi, Şizofren, Budala, Suç ve Ceza ve hatta dedektif kitapları gözüme takılan kitaplar arasındayken,
"Aaa Karantina serisi bitirdin mi?" Deyip serinin olduğu rafa baktım.
"Evet bitirdim. Sen?" Bende gülerek kafa salladım.
"Aynen bende bitirdim. Tarzlarımız aynı gibi. Korku okur musun?" Diye sordum.
"Annem aldırmıyor kardeşimde okumak istediği için." Sırıttım ve duvarlardaki posterlere ister istemez göz attım.
"Gidelim mi? Merak edecekler." Dedim ama Enes hiç oralı olmayıp,
"Biraz daha dursaydık ya." Dedi ve daha sonra rahatlıkla söylediği bu lafın ne olduğunun farkına yeni yeni vardı.
"Yani şey onları hep görüyoruz. Hem ben sana bir şey göstereceğim." Yatağının yanındaki siyah kapıyı açtı.
"Gelsene." Dediğinde peşinden gittim. Oda biraz minikti ve simsiyah çok güzel bir piyano bizi karşıladı. Bir kitaplık daha vardı. Ama kitaplıkta kutular vardı.
"Bunlar nedir?" Deyip kutuları gösterdim.
"Ha onlar koleksiyon misket, kart, eski paralar, gazoz kapağı ve çakıl taşı." Dediğinde hayretlerle ona bakıyordum. Her kutuyu benim merakımı gidermek için gösterdi. En son da çakıl taşı kutusunu açar açmaz gözüme bir parlak taş çarptı. Bembeyaz pürüzsüz ama sıradan bir taşa benzemeyen ve hiç görmediğim bir taştı kristal gibi. Elimi oraya attım. İncelemeye başladım ve ağzımdan ister istemez,
"Çok güzel!" Lafı kaçtı.
"Senin olabilir. Ben de çok beğenmiştim. Onu Balıkesirde bulmuştum 2009'da."
"Sende kalsın çok beğendiğin bir taş nasıl olsa."
"Yok sende kalsın, en azından beni hatırlarsın." Dediğinde boş boş bir süre bakıştık. Elimdeki taşı aldı ve benim cebime koydu.
"Benim için kaybetme." Dedi. Kafa salladım.
"Piyano çalabiliyor musun?" Diye her zamanki gibi konuyu dağıttım.
"Aynen çalabiliyorum." Deyip sandalyeye oturdu. Bende yanına oturduğumda. My Heart Will Go On'u çalmaya başladı. O kadar güzel çalıyorduki. Kendimden geçmiştim. Şarkıyı çalarken bile gözlerini kapatım o duyguyu hissettiriyordu. Gözlerini açtığında ben hâlâ yüzümdeki tebessümle ona bakıyordum. Sonra kendime gelip, sirkelendim. Minik odadan çıktık.
"Sana özeldi! Sadece sen girdin bu odaya." Diyen Enes elindeki minik anahtarla kapıyı kilitledi.
"Şimdi gidebiliriz." Dedi ve bana öncelik vererek odasından çıktık. Saat 11'e geliyordu. Bizimkiler yere oturmuş hepsinin elleri morarmış bağırarak el kızartmaca oynuyorlardı.
"Çocuk gibisiniz ya!" Diye bağıran Enes kanepeye oturunca yanına oturdum. Kolunu benim omzumun diğer tarafına attı. Gülerek birbirimize baktık. Yağız,
"Abi siz neredesiniz ya?" Diye sordu.
"Sanane la sanane." Diye bana fırsat vermeden konuşan Enes'e sırıttım.
"İyi ya birşey demedik! Ağğğ Kayra elimi kırdın oğlum gavura mı vuruyorsun?" Diye lafına devam eden Yağız'a acımıştım. Kayra gülerek,
"Yok sana vuruyorum." Dedi. O sırada Arya,
"Burak kabız olmuş arkadaşlar sıçıp duruyor..." dedi gülerek ama Burak sertçe ona vurunca bu gülme cırlamaya dönüştü.
"... ya yavaş vursana ayı!" Arya'nın lafı üzerine Kayra, Burak'ın kafasına şaplak attı.
"Lan kıza yavaş vursana!" Burak üzülerek,
"Tamam apicim." Dedi. Burak çok ötlek biriydi. Ben de onun bu haline çok gülüyordum.
♥♥♥
"Bu eve bir giriş çıkış saati koymalıyız. Kızsın sen kız saat 12'yi geçmiş dışarıdasın!" Diye bana sinirle söylenen Mihrima'ya bakıp açık açık korkmadan bütün özgüvenimle karşınsında çemkürdüm.
"Bo ovo bor goroş çokoş sooto koymoloyoz. Kozson son koz soot 12'yo goçmoş doşordoşon. Ne dediğin UMRUMDA DEĞİL!" Diye ona karşı çıktım. Üçüde salonun ortasında ayakta dikilen bana şaşkınlıkla, gözleri pörtlemiş her an saldırabilir köpek gibi bakıyorlardı. Babam,
"Kızım çok ayıp." Dedi bende,
"Ya baba yeter ama bu kadın eve gelmeden öncede herşeye izin veriyordun şimdi vermen mi sorun oldu yani?" Diye sorduğumda. Babam olduğu yerde dikeldi.
"O senin annen!"
"BENİM ANNEM VAR ZATEN!" Diye avazım çıktığı kadar yırtındım ve arkamı dönüp, odama koşarak çıktım. Son gördüğüm Alp'in bakışlarıydı. Odamı kilitledim. Yarında okul tatil. Dolabımdaki aburcuburlarla karnımı doyururdum. Kapıyı açmama gerek kalmazdı. Babamda zaten konuşmayınca bir vicdan azabı çekiyorki sormayın bir gün konuşmamıştım evi üzerime yapmayı teklif etmişti. Aslında bu iyiydi ama Mihrima karısı bunu öğrenip babamı silah olarak kullanmamalıydı.
Üstümü değiştirdim. Bir şeyler düşünmek için çok yorgun olduğumu hissedip kendimi uykunun kollarına bıraktım.
♥♥♥
"Alo anne-"
"Kızım işteyim."
"Ya anne-" telefon suratıma kapandığında sözlerimi sessizce gözyaşlarımın arasında kendi kendime devam ederek söyledim.
"...ben çok kötüyüm." Gözyaşlarımı sildim. Annem hafta içide hafta sonuda işteydi sabah saat 10 olmuş hâlâ naz yapıp odamdan çıkmıyordum. Annemi çok özlemiştim ama onu bulmama rağmen göremiyordum bile!
Kapımın tıklamasıyla irkildim ve telefonumu masaya koyup,
"Kimsin?" Diye merakla sordum.
"Besleme." Diyen Alp'in sesini tanıyıp kapıyı açtığımda kolları arkasında deve gibi boyuyla karşımda sırıtan bir adet Alp ile karşılaştım.