Uyandığımda çokta bir zamanın geçtiğini sanmıyordum. Herkes olduğu gibi yatıyordu. Jungkook ortalıkta yoktu.
Ayağa kalktım yavaşça diğerlerine bakarken yaraları tabi ki iyilesmemisti. Aylar bile sürebilirdi. Burdan çıkmalıydık. Bir şekilde Jungkook'un ayininin tamamlanması gerekiyordu.
Bunu gerçek bir büyücü dışında da kimse yapamazdı. Ağır gelirdi ona. Yanı eğer gerçekten büyücülük kanı bende varsa da yapamazdım.
Safkan bir büyücü veya cadi bulmamız da imkansıza yakındı. Enchantress gerçekleştirmeliydi bu ayini başka hiç bir yolu yoktu.
Adım sesleriyle arkama döndüm.
—Çıkış yok. Sanki bir bosluktayız. O kadar karışık ki.
Başını ovdu. Güçsüz düşmesinden korkuyordum. 17 yaşında ayinin gerçekleşmesi gerekiyordu. Şuan 200 yaşında olduğuna göre zaman çoktan defalarca kez geçmişti.
—Ben bir şekilde yasamayı başarabilirim ama sana yemek lazım dedi.
Başının ağrıdığını tahmin etmek çok zor değildi.
—Bu arada göz rengin tuhaf.
—Benim mi? Ne renk? Diye sordum. Burda kendi toz rengini göremezdim.
—Koyu bir mor. Dedi.
—Mor mu?
—Evet muhtemelen aynaya baksan da hemen farkedemezsin incelediğinde belli oluyor. Dedi omuz silkerek.
—Biraz burdan uzaklaşmam gerekiyor bu kadar kan ve koku fazla. Dedim yanından geçip geldiğimiz yola giderken.
—Sen bilirsin dedi.
Dar tünellerden ilerlerken kristallerin soluk bir sekilde yaniyor oluşu garipti. Kristaller Enchantress sayesinde ışıldıyordu. Peki ya şimdi neden?
Ister istemez bir tane kristale doğru eğildim. Kristale dokunurken ışıltısı artmıştı.
Gerçekten kanımda var mıydı?
Ileride buraya bisi getiren kitabı görmemle hızlıca yanına gittim. Kitabı eline alırken üzerinde Jungkook'un kurumuş kanı vardı.
Her yer kandı. Kollarım kandan dolayı kurumuş ve gerilmişti.
Kitabı açtım. Muhtemelen Jungkook kanını damlattığı için açılmıştı. Latince yazdığını anlamak çok zor değildi. Bir kac kelimeyi anlayabiliyordum fakat sadece bir kaçını.
—Jungkook! Diye hafifçe seslendim.
Sesim mağarada yankılanırken birden yanımda olması bir kaç adım gerilememe sebep olmuştu.
Hafifçe öksürerek sesimi düzelttim.
—Latince bildiğini düşünüyorum diyerek kitabı ona uzattım.
—Ben bunu okurum dedi sadece ve ağır adımlarla uzaklaştı.
Mağaraya tam olarak girdiğimiz yere baktım.
Arada sanki opak bir cam vardı. Dışarısı görünmüyordu. Hafifçe kulağımı dayadım. Rüzgâr sesleri geliyordu.
—Eul Ji dedi elinde kitapla tam arkamda dikilirken.
Tam yanımda olan Jungkook'un el bileğinden tutup olabildiğince sertçe bu cama vurdurduğumda çatlamıştı.
Ikimizde birbirimize şokla bakarken ikinci bir yumruğu geçirdiğinde hiç bir şey olmadı. Halbuki az öncekinden katça daha sert bir yumruktu.
Elimi cama koydum. O da elini benim elim üzerime kapatırken cam çatlamaya başladı. Ben kendimi onun eli yüzünden geri çekemezken bu arada büyülü cam birden patladı.
Jungkook önüme geçerek camların bana gelmesine engel olurken soğuk bir rüzgar esiyordu.
Bir kaç patlayan kristali incelerken Jungkook yavaşça kollarını benden çekti.
—Iyi misin? Diye sordum ona.
—Evet dedi sadece.
Arkamı dönerek gözlerine baktım.
—Göz rengin açılmış. Daha öncesinde de kanında büyücü kanı var mıydı? Aslında normal bir insan olman saçma olurdu. Annemle konuşabildiğine göre... Dedi.
—Sadece rüyalarımda.
—Enchantress seninle iletişim kurabiliyordu. Demek ki bir bağınız vardı. Dedi.
—Çoğu kişinin tanrıça kabul ettiği bir cadıdan bahsediyoruz çok zor olmasa gerek.
—Güçlerini kaybetmiş bir cadı. Normal değildin Eul Ji bunu kabul et. Sence normal bir insanın böyle bir hayata bu kadar çabuk adapte olması mümkün mü? Belki de o pis cadının mirasçısısın.
—Senin de damarlarında bu kandan var Jungkook. Senin yüzünden belki de o pis cadının kanı aktif oldu bedenimde dedim.
—Aksine. Sorun ne biliyor musun? Benim bu kadar güçlü olmamın sebebi. Tamamen safkan olmam.
—Nasıl? Diye sordum.
—Çok uzun zamandır yaşıyoruz. Haliyle bir çoğumuz insanlarla da birliktelik yaşadı. Safkan vampir kalmadı. Ama vampirler bu durumdan şikayetçi olduğu için Enchantress'e onlara bir lider seçmesi için büyü yaptırmış. Belli aralıklarla kanına hiç bir melez kanı bulaşmamış tertemiz bir safkan vampir büyüsü. Mutasyon veya başka bir şey değil.
Melezlik yok muydu? Ama herkes melez diyordu.
—Unutma ben bir efsaneyim. Yazılı olmayan şeyler. Enchantress'in bizzat kendi yaşadığı şeyler. Dedi.
—Iyi de günlüğün bu durumda senin kanınla açılma ihtimali yok. Dedim.
—Günlüğü tutan sendin değil mi? Kendi elimi keserken muhtemelen senin elini de kesmiş olmam mümkün. O anki heyecanla ikimizde farketmemiş olabiliriz. Göz rengin her şeyi anlatıyor Eul Ji. Ayrıca bir insanın dirilmesi mümkün değildir. O yaranın iyileşmesi için hala yaşıyor olmalıydın. Tıp okuduğuna göre bilgi sahibi olmalısın.
Ben şokla onun omzuna bakarken her şey yerli yerine oturmaya başlamıştı.
Haklıydı. Gözden kaçırdığım şeyler o kadar fazlaydı ki.
—Bu durumda ayini gerçekleştirecek olan sensin. Muhtemelen ölmezsin. Hem bir safkan hem de bir cadı kanını taşıyorsun dedi.
—Insan kanı da var bende değil mi? Diye sordum.
—Vardır. Saf bir cadı kanı taşıyor olsaydın farketmeden büyü yapardın dedi.
Çok saçma... Çok sacma diye içimden defalarca kez geçirdim.
Benim Enchantress'in kanından olmam çok saçmaydı.
Birden omzularimdan tutup yüzümün hizasına eğildi.
—Gözlerime bak. Kendi göz rengini görüyorsun değil mi?
Geri adım atsam dahi kıpırdayamazken yutkundum. Mordu. Gerçekten mordu.
——————————————————---
Selam. Olabildiğince karıştırdım hikayeyi. Neden böyle yaptım bilmiyorum ama melez değil de safkan bir vampirin daha güçlü olması çok daha mantıklı geldi. Ileride vampirlerin safkanligininin nasıl bozulduğunu daha detayli ogreniceksiniz. Sevgiler.
YOU ARE READING
Kan Mı? Aşk Mı? ~Jeon Jungkook
Vampire-Eğer hayatında gerçekten değer verdiğin birisi varsa Jungkook, tam da şu noktada çıkarman gerekiyor. Çünkü savaş çok yakın...